D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Balkan Savaşı’nı Mehmet Âkif’ten okumak

Balkan Savaşı’nı Mehmet Âkif’ten okumak

“Millet mistiği” kavramı Nureddin Topçu’nundur. Mehmet Âkif’i çok seven, onu ideal bir şahsiyet olarak gören Topçu bu kavramlaştırmayı o büyük şahsiyeti de göz önünde bulundurarak yapmış olmalıdır.


“Millet mistiği”ni şöyle tarif edebiliriz: “Kendini milletine hasretmiş, her şart altında milletine hizmet eden, hizmetlerine karşılık nimet istemeyen ve alkış beklemeyen idealist şahsiyet…” Topçu şöyle söylüyor: “Millet mistikleri, büyük muzdariplerdir. Onların aşk hâline gelen zevkleri, milletlerinin ıztırabını, muzdarip yaşayışlarıyla hemahenk hâle getirmektedir.”

Mehmet Âkif’i Mehmet Âkif yapan şeyleri gözümüzün önüne getirirsek, onun neden deha çapındaki şiir kudretini milletinin, imanının emrine verdiğini, yaşadığı devrin yakıcı olaylarına sadece şiirleriyle değil, hayatıyla da karıştığını kolaylıkla anlayabiliriz.

Balkan Savaşı’nı birçok kitaptan okuyabiliriz. Birinci Dünya Harbini, Çanakkale’yi kütüphane dolusu kitaplara bakarak anlamaya çalışabiliriz. Millî Mücadele’nin ruhuna nüfuz etmek için çok sayıda eseri gözden geçirebiliriz. Fakat bütün bunları bize zamanında, sıcağı sıcağına, yaşayarak, hissederek, heyecanını duyarak ve elbette hüznü ile kahrolarak o yazmıştır. Devrin hakikatini mısraları ile günümüze güçlü şekilde ulaştırmıştır.

Balkan harbinin 100. Yılındayız. Bugünkü Türkiye’nin nüfus altyapısını 1877 Rus Harbi ve 1912 Balkan Harbi’ni bilmeden gerçek anlamda kavrayamayız. Büyük katliamlara maruz kaldık, büyük göçler yaşadık. Dünyaya “soykırımcı, tehcirci” olarak tanıtıldık, fakat 19. Yüzyılın sonu ile 20. Yüzyılın başında en büyük soykırıma biz uğradık, en şedit tehcirleri biz yaşadık.

Bugün Türkiye’de Bosna Hersek’ten fazla Boşnak asıllı vatandaşımız var. Kosova’dan fazla da Arnavut… Kafkas halkları için de aynı şeyi söyleyebiliriz. O yüzden, yakın coğrafyamızda olup bitenlerden uzak durmamız mümkün değildir.

Bugünlerde Balkan Savaşını, savaşlarını hatırlamanın tam zamanı. Hafızamızı tazelemezsek, gerçek anlamda kimliğimizi idrak edemeyiz. Size tavsiye edeceğim kestirme yol, öncelikle Mehmet Âkif’i okumaktır. O bizim ma’şeri hafızamızdır.

Balkan Savaşını, onun arka planındaki projeyi, bedenimizde ve zihnimizde meydana getirdiği tahribatı en sağlam ve sade şekilde o anlatıyor.

-Nedir uzakta nümâyân olan şu ıssız ova?

Ki pek hazin duruyor?

-Bilmiyor musun? Kosova!

Nasıl bilirdin! Evet, bilmesen de hakkın var;

Bırakmamış ki, taş üstünde taş, kuduz canavar!

Kosova, Balkan Savaşının şiddetinin en yüksek nisbette tezahür ettiği yerlerden biri. Mehmet Âkif, bizim şehid padişah 1. Murat ve Yıldırım Bayezid’le hatırladığımız Kosova’nın Balkan savaşı sırasında nasıl bir katliam ovası haline getirildiğini bütün gerçekliği ile anlatıyor.

Murâd-ı Evvel’i koynunda saklayan toprak,

Kimin ayakları altında inliyor; hele bak!

Kimin elinde bıraktık… Kimin emânetini!

O Pâdişâh-ı Şehîd’in huzûr-ı heybetini,

Sonunda çineyecek miydi Sırb’ın orduları,

İçip içip gelerek önlerinde bandoları?

Âkif’in yüreği yangın yeridir… Çünkü Kosova onun baba memleketidir. Savaş, yenmek yenilmek ötesinde rezil bir seyir takip etmektedir ve elbette batı dünyası da buna seyirci kalmaktadır. Mehmet Âkif şiirin devamında, Balkanlardaki Müslüman katliamının gerekçesini açıklar:

-Nedir şu karşıda birçok karaltılar yürüyor?

-Muzaffer ordu ahâlîyi şimdi öldürüyor.

Nüfus-i müslime (Müslüman nüfus) çokmuş da gayri müslimeden,

İdâre müşkil olurmuş tevâzün eylemeden (denge sağlamadan).

Demek tevâzün (denge) içindir bu müslüman kesmek;

O hâsıl oldu mu artık adam kesilmeyecek!

Tevâzün olmadı besbelli: Her taraf yanıyor;

Odun kıyar gibi binlerce sîne doğranıyor!

Sivil halka uzanan kanlı eller, çoluk çocuk, kadın tanımamaktadır:

Ne bir yaşındaki ma’sûm için beşikte hayat;

Ne seksenindeki mazlûm için eşikte necat:

O, baltalarla kesiktir; bu, süngülerle delik...

Öbek öbek duruyor pıhtı pıhtı kanla kemik!

Balkan savaşının en büyük muzdaribi Mehmet Akif’dir. 2. Meşrutiyet’in ilanında Arnavutluğun, şimdiki Kosova’nın rolünü övmüştür. Fakat, aradan geçen zaman, meşrutiyet için ayağa kalkmış görünün etnikçilerin gerçek yüzünü ortaya koymuştur:

Siz, ey bu yangını ihzâr eden beş altı sefîl,

Ki ettiniz bizi Hırvat’la Sırb’a karşı rezil!

Neden hükûmete Kur’ân’la bağlı Arnavud’u

Ayırdınız da harâb ettiniz bütün yurdu?

Nasılmış, anlayınız iddiâ-yı kavmiyyet?

Ne yolda mahvoluyormuş bakın ki bir millet!

Siz, ey bu zehri en evvel kusan beyinsizler!

Kaçıp da kurtuluruz sandınız... Fakat, ne gezer!

Bugün belânızı bulmuş değilseniz, mutlak,

Yarınki sâikalar beyninizde patlayacak!

Mehmet Âkif, babasından ötürü “ben ki Arnavudum” diyerek bu felakete yol açan kaltabanları lânetler. Balkanlar ne Balkan kavimlerinin arazilerini genişletip Müslümanları katletmesiyle, ne de Arnavutluğun Osmanlıdan koparak bağımsızlaşmasıyla huzura kavuştu. Yüz yıl sonra bunu göremeyip çirkef içinde debelenen sefil kavmiyetçiler işte bu gerçeği bir türlü göremiyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi