Ziya Müezzinoğlu

Ziya Müezzinoğlu

Şu içki meselesi

Şu içki meselesi

Hükümetin, MHP’nin de desteğiyle Meclis’ten geçirdiği alkol satışının sınırlandırılmasına ilişkin yasa, 14 gündür Cumhurbaşkanı Gül’ün masasında onay bekliyor. (Cumhurbaşkanı Gül sözkonusu yasayı Pazartesi günü akşam saatlerinde onayladı. Yazarımız yazısını daha önceki saatlerde kaleme almıştır.) İlginçtir bugün, Gezi Parkı maskesi altında yürütülen eylemlerin başlamasının da 14. günü.

Günlerdir ülkede bir kaos havası oluşturmaya çalışan eylemlerin altında yatan en temel sebebin, yani bardağı taşıran son damlanın alkol düzenlemesi ve uluslararası kolları ile birlikte içki lobisi olduğunu düşünüyorum. Başbakan her ne kadar faiz lobisini işaret etse de ben diğer önemli bir faktörün, “Suriye politikası” olduğunu düşünüyorum. Türkiye-Suriye arasında nicedir ekilen nifak tohumlarının iki ülke arasında sıcak çatışmaya dönüşmemesine daha doğrusu Türkiye’nin Suriye’ye girmemesine yönelik ülkemize bir gözdağı ya da bir tür ceza verilmesi düşünülmüş muhtemelen. Egemen güçler tarafından verilen böylesi bir ceza, sanırım Esed’i de ziyadesiyle memnun etmiştir.  

İçki satışının sınırlandırılmasına ilişkin çıkarılan kanun çerçevesinde CHP’nin şekeri elinden alınmış çocuk misali kopardığı canhıraş feryatlar sebebiyle konu, Avrupa ve Amerika’da da yankı buldu. Almanya’nın en ciddi gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung, “Ayran Komplosu” başlıklı haberinde Türkiye’de hükümetin alkol tüketimini sınırlandıran bir yasa çıkardığını ve bunun da Kemalist muhalefeti ayağa kaldırdığını yazdı geçtiğimiz günlerde. Gazete, haberin hemen altına da Sevan Nişanyan’a verilen 13 aylık hapis cezasına ilişkin haberi ekleyerek Türkiye’nin İslami bir yönetim anlayışına doğru gittiği yönünde bir imaj oluşturmaya çalışmış. Haberi yorumlayan birçok Alman okuyucu da düzenlemenin, sağlık gerekçesiyle değil, ideolojik nedenlerle yapıldığına ve ülkenin İslamlaşması yolunda atılmış adımlar olduğuna inanıyor. Alkolizmin çok ciddi bir tehdit olduğunu ve alkolizmle dünya çapında daha etkin mücadele edilmesi gerektiğine inananların oranı da bizim çağdaşların (sandığının) aksine küçümsenmeyecek oranlarda. Bu arada hangi ruh halinin yansımasıdır ve nedendir bilinmez, Batılılar, bir yandan Türkiye’nin geleceği ile ilgili İslamcı kâbuslar görmeye devam ederken diğer yandan da Türkiye ile ilgili her haberinde -ama her haberinde-  cami fotoğrafı kullanmakta ısrar eder. Bu da sosyal bilimciler için verimli bir inceleme alanı olabilir.   

Konuyu sayfalarına hatta başyazısına taşıyan bir diğer gazete de İngiliz The Times gazetesi. Yazıda, bu yaz Türkiye’ye gelmeyi planlayan İngilizler için endişe edilecek bir durum olmadığı ifade edilmiş. Gazete, Türkiye’nin laikliğini destekleyenlerin bu duruma ciddi yaklaşması gerektiğini çünkü bu adımı gelecekte başka kısıtlamaların alabileceğini yazmış.  Gazete, tıpkı Almanya ve içimizdeki çağdaşları gibi Türkiye’de İslamcılığın giderek yükseldiği ve ciddi bir tehlike oluşturduğunu yazmayı da ihmal etmemiş.

Avrupalılar böyle yazmış ancak örneğin ülkemizde içki reklamlarının yasaklanması yeni yeni gündeme gelirken Avrupa Birliği üyesi 27 ülkeden 21'inde ya kısıtlı ya da tamamen yasak olduğunu nedense hiç yazmamışlar.

Bizimkiler her şeyde Avrupa’dan örnek getirir ancak Avrupa’dan da pek haberleri olduğu söylenemez. Avrupa’ya baktığımızda hemen hemen tüm ülkelerde alkol ve içki tüketimiyle ilgili düzenlemelerin mevcut olduğunu görüyoruz. Örneğin İsveç’te içkiye ulaşım oldukça zor, zahmetli ve pahalıdır. İçki satışı tamamen devlet kontrolünde, sadece içki satışı için ayrılmış kıyı köşe yerlerde, astronomik vergiler ödenerek ve kimlik ibraz etmek suretiyle yapılır.

Geçmişte, İslamcıların bir gün iktidarı ellerine alıp hayat tarzlarını kısıtlayabileceği endişesiyle Müslümanlara olmadık zulümleri reva görenler, her yıl binlerce insanın hayatını kaybetmesine ya da sakat kalmasına sebep olan trafik kazalarına ya da on binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olan hastalıklara yol açan, aile içi şiddetin, boşanmaların ve tüm sosyal problemlerin en büyük nedeni ve toplum için düpedüz bir tehdit ve apaçık bir tehlike olan bir zehrin satışına düzenleme getirilmesinin nasıl olup da hayat tarzına müdahale olduğu sorusuna cevap vermek durumundadırlar.  

İçki satışına sınırlama getiren, Kadıköy’ün CHP’li Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün konuya getirdiği “Nasıl ki kuyumcuların saat 19.00’da kapatılmasına yönelik bir karar alındığında ‘Altın satışı ve kullanımı yasaklandı!’ denemezse içki satış saatlerinin sınırlandırılmasına da ‘İçki yasağı getiriliyor’ denemez.”  şeklindeki bakış açısı, “alkol yasaklanıyor” diye dünyayı ayağa kaldıran ve içki şişeleri ile “TC” yazanlara ders olacak nitelikte. Diğer yandan Başbakan Erdoğan’ın “Milli içkimiz ayrandır!” sözünü anlamakta zorlananları da anlamakta zorlanıyorum. Ne yani, halkının tamamına yakınının Müslüman olduğu bir ülkenin başbakanı çıkıp da “Milli içkimiz, rakıdır!” mı demeliydi?

Avrupa’da önceleri Türklerin milli içkisi olarak çay ve ayran bilinirken bunlara rakının da eklenmesi Türkiye için tam bir talihsizlik olmuştur. Son yıllarda “Türklerin milli içeceği” ibaresiyle Avrupalı marketlerde boy göstermeye başlayan rakı, Avrupa’da yaşayan birçok Türk’ü derinden yaralamaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Müezzinoğlu Arşivi