Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Dokunma yanarsın!..

Dokunma yanarsın!..

İbadet, herkes için değilse de, insanımızın çoğu için temel ihtiyaçlardan birisidir. Dolayısıyla mesela okullarda, ihtiyaç hisseden talebelerin gerektiğinde kullanabilmeleri için, ibadet edilebilecek yerler ayrılması, hoş bir şey olur.

İsteyenlerin kullanması için tahsis edilecek böyle bir yer, nasıl olsa istemeyenler oraya gitmeyecek olduğundan, teorik olarak problem teşkil etmez.

Bildiğimiz kadarıyla mevzuat da aslında buna müsait.

‘Teorik olarak problem teşkil etmez’ deyişimiz, mevzuatın da müsait oluşunu bildiğimizden ama yine de sözün gelişi. çünkü Türkiye’de yaşıyorsanız, böyle bir talep, bırakın problem oluşturmayı üstünüzün çizilmesi neticesini bile getirebilir.

AKP Genel Başkan yardımcılarından Prof. Edibe Sözen’in yaşadıkları bunun açık örneği.

Okullarda ibadethane hususunu da gündeme getirmeye çalıştığı bir tasarı, malum çevrelerin yanında, partisi tarafından da tepkiyle karşılandı.

Şimdi bu durum karşısında, ‘yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede...’ şeklinde başlayan nutuklar atmanın, alemi ve anlamı olmadığını biliyoruz.

Okulların tamamında, ibadet edilebilmesi için bir yer ayrılmasının -çeşitli sebeplerle- gerekli olmadığını da biliyoruz; tıpkı bazı okullarda mutlaka ama mutlaka ibadet yapılabilmesi için ayrılacak bir yerin gerekli olduğunu iyi bildiğimiz gibi.

Ama yine bizler, ülkede hegemonyasını sürdüren bir güruhun, böyle bir adım atılmaya çalışıldığı takdirde, ortalığı ayağa kaldıracaklarını ve böyle bir şeyi zikredeni anasından doğduğuna pişman edeceklerini de biliyoruz.

Ve bizler, böyle bir sebeple gürültü çıkarmanın aslında hiçbir demokratik ve hukuki temele dayanmadığını bilmenin yanında, laiklik denilen şeyin de aslında tam olarak böylesi şeylerin gerçekleşmesi demek olduğunu da biliyoruz.

Okullarda ibadet edilebilecek yerler ayrılmaması gerektiği şeklindeki görüş, adı üzerinde, sadece bir görüş.

Karşı olanlara, “neden okullarda ibadet edilecek yerler ayrılmasına karşısınız?” diye sorulduğunda; “ben böyle bir şeyin olmaması gerektiğini düşünüyorum” diyebiliyorlar sadece.

Düşüncelerine tabii ki saygı duymak gerekebilir ama böyle bir düşüncenin neden belirleyici esas sayılması gerektiği hususu, sıkıntılı bir durum.

çünkü, okullarda ibadet edilebilecek yerler ayrılması, bir görüş olmanın ötesinde; talep edenler açısından anayasal bir hak ve talep edildiğinde de, devlet tarafından yerine getirilmesi gereken bir görev.

Mevzuatı kafalarına göre yorumlayıp, inanan kesimin haklarını ve bu haklar doğrultusunda devletin yapması gereken görevleri gereksiz görme eğiliminde olanlar, okullara ibadet yeri meselesi ile ilgili olarak yazdıklarında ya da konuştuklarında; aslında ne kadar cahil, ne kadar önyargılı ve ne kadar tahammülsüz olduklarını ortaya koyuyorlar.

Atgözlüğü taktıkları, burunlarının doğrusuna gittikleri ya da ait oldukları çevrelerin tezlerini dile getirdikleri için rahat gözükseler de, aslında bahane bulmak için çabalarken oldukça zorlandıkları, gözden kaçmıyor.

Sözgelimi Vatan’dan Ruhat Mengi konuyu dile getirdiği ‘Her okula bir cami’ başlıklı 14 Ağustos tarihli yazısının daha başlığında, konuya ne kadar fransız olduğunu ortaya koyuyor. Hanım yazarımızın Mescit kavramı hususunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı hemen anlaşılıyor.

Yine aynı konuyu işleyen Milliyet yazarı Fikret Bila’nın 13 Ağustos tarihli ve ‘Gül’ün oğlu TED’den mescit istedi mi’ başlıklı yazısı da, zorlama acısından zirve teşkil edebilecek bir yazı.

Bila, iki sene önce yapılan bir konuşma ile, Prof. Edibe Sözen’in tasarısında yer alan teklif arasında bir bağlantı olup olmadığını sorguluyor. Sanki okullarda mescit ihtiyacı olan, bir tek kişi imiş gibi...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi