Ziya Müezzinoğlu

Ziya Müezzinoğlu

İsrail de sevmez bizi

İsrail de sevmez bizi

Her ne kadar son yıllarda İsrail’e otorite deyip Mavi Marmara şehidlerine Niyazi gözüyle bakması, diyalog sarhoşluğu içinde küfrün her türlüsüne hoşgörü, şefkat ve merhamet romantizmi ile yaklaşıp Müslümanlara mesafe koyması ve hatta cephe alması gibi vesilelerle gündeme gelse de aslında cemaatin ortaya çıkışından beri İslam ülkelerine ve Türkiye de dahil olmak üzere  tüm İslami hareketlere karşı takındığı tavrı erbabınca bilinmekte idi. Yıllarca kardeşlik hukuku gereği bozuntuya verilmeden ve çoğunlukla da hüsnü zanla geçiştirilen yılların ardından 28 Şubat’ta yaşanan büyük kırılmaya rağmen bir kez daha hüsn-ü zan dendi, yıllarca bulunamayan “hikmet” bir kez daha arandı, “Hoca da patates dini dedi ama” denildi ancak bugün gelinen nokta ortada.

Zaman yazarı Ali Bulaç daha dün Aksiyon’a verdiği röportajda bu gerçeği şu sözlerle teyit etti: "Geçen on sene içerisinde cemaat diğer gruplara karşı çok sıcak davranmadı. ‘Ben onlardan farklıyım’ı hissettirmek için uzak durdu. Hıristiyanlara, Yahudilere, Hindulara, laiklere yaptığı diyalog çağrısını ve gösterdiği sıcaklığı bunlara pek göstermedi.” 

Kim ne derse desin Türkiye’de cemaatin bugüne kadar en uzak olduğu, en hor baktığı kesim Erdoğan ve arkadaşlarının da içinden geldiği Milli Görüş çizgisi oldu. 17 Aralık operasyonu ile suçüstü yakalanan cemaatin içine  düştüğü durum kendilerini fazlasıyla hırpalamış olmalı ki gardları düştü, yıllardır küllenen Milli Görüş düşmanlığı yine yeniden nüksetti. Her gün sayfalarını ve saatlerini “Başbakan bize yine hakaret etti.” mızmızlığıyla dolduran cemaat medyasının içgörüsünü kaybetmiş kalemşörleri, bir yandan Mustafa Kamalak’a mikrofon uzatıp sıcak mesajlar almaya diğer taraftan da Milli Görüş’e hakaret ve iftiralar yağdırmaya devam ediyor.

Bunlardan biri içine “voyvoda kazığı” ve “yeşil 28 Şubat” gibi ibareler serpiştirilmiş yazısında “40 yıldır devam eden Fethullah Gülen’i tasfiye, bitirme, yok etme macerasını bilmeden, Milli Nizam ile başlatılan Milli Görüş adlı siyasal İslam’ın nereden koştuğunu anlamadan ahkâm kesmeyelim.” demiş. “Gençler, merhum Necmeddin Erbakan’ı İsviçre’den ülkemize getiren isimlerin 1960’lı ve 1970’li yılların gladyo paşaları Faruk Gürler ve Muhsin Batur olduğunu bilmezler. Gladyo, Türkiye’deki generallerine Erbakan aracılığıyla yumurtaları tek sepette toplama görevi vermişti.” sözleriyle siyasi cehaletini de itiraf eden yazar, nedendir bilinmez, 1994 yerel seçimlerinde “tüm hezeyanlarına rağmen” RP’nin başarısına da sevinmiş.

Şu cümleler de yazarın ve esasen cemaatin 28 Şubat’a bakış açısını özetliyor: “1996’da REFAHYOL hükümetinin başbakanı Erbakan çok şımarmıştı.”, “28 Şubat sürecine gelinmesi, başörtüsü krizi Erbakan’ın belki de bilinçli ahmak politikalarının sonucudur.”

Yazara göre 28 Şubat’ta Erbakan’ın toplumu geren konuşmalarını Gülen ustaca yatıştırmış. Gülen, bu devreyi lehine iyi kullanarak hoşgörü ve diyalog girişimleri başlatmış, medyanın her çeşidinde boy göstererek derdini çok iyi anlatmış. Şu cümleler de aynı yazarın Ak Parti-Cemaat çekişmesinin kronolojisini ele aldığı paragraftan: “Milli Görüş’ün kıyısından köşesinden geçmiş, liyakatı, keyfiyeti yetersiz güruhu, ‘bize sadık olurlar’ diyerekten acaba devlet kurumlarına nasıl yerleştirebiliriz de kadrolaşırız toplantıları yapılması, zulmün ikinci aşamasıydı.” “Devlet kurumlarına Milli Görüşçüler yerleştirildi.” yalanını bir kenara bırakacak olursak şu “liyakati ve keyfiyeti yetersiz güruh” hakkında elbette söyleyeceklerimiz olacak. Esasen buna da gerek yok, çünkü 12 yıldır kadroları işgal edenlerin ülkeyi getirdikleri durum her şeyi açıklamaya fazlasıyla yeterli. Daha düne kadar sayfalarınızdan ve ekranlarınızdan övgüler dizdiğiniz atılım ve açılımları, kolları altında serpilip büyüdüğünüz bu kadrolar yaptı. Cemaatin yaşadığı en parlak devirler beğenmediğiniz Erbakan’ın ve onun öğrencilerinin iktidar olduğu yıllarda oldu. Şunu da bilin ki bugüne kadar hiçbir Milli Görüşçü ülkesini satmadı. Hiçbir Milli Görüşçü basın mensubu, ülkesinin başbakanı ve cumhurbaşkanını yabancı mevkidaşları önünde küçük düşürmeye çalışmadı. Bu ülkede Milli Görüşçüler yıllarca horlandı, aşağılandı, zulme ve haksızlığa uğradı, hapislerde çile doldurdu ama hiç biri tası tarağı toplayıp ülkesini terk etmedi, hele hele kendini düşmanın kollarına asla teslim etmedi. İç ve dış mihraklarca  defalarca bölünen bu hareket, hiçbirinde bölünmeyi, ayrılmayı ilk çare olarak düşünmedi. Ayrılık halinde de daha dün birlikte kol kola yürüdüğü yol arkadaşlarına karşı sizin gibi alçalmadı. Defalarca partisi kapatılan, mallarına el konulan bu hareket hiçbir zaman vakarını kaybetmedi, ülkesini yangın yerine çevirmedi, beddua seansları düzenlemedi. Sadece cemaatinin değil tüm ümmetin yükünü omuzlarında taşıyan o dev yürek şehadete sevdalı yüzbinlere “Partimizin kapatılmasının, tarihin akışı içerisinde zerre kadar önemi yoktur.” diyerek sükûnet çağrısı yaptı. En önemlisi de hiçbir Milli Görüşçü kendi asker ve polisine silah doğrultmadı. 

Devam edecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ziya Müezzinoğlu Arşivi