Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Sezer-i Sani!

Sezer-i Sani!

Yok yok, Sezer-i Hakiki!

Herkes biliyor ki, yüksek mahkemeler öyle veya böyle siyaset mahkemesidir!

En başta Anayasa Mahkemesi!

Anayasa Mahkemesi’nin ortaya çıkışını hatırlayalım: 1960 darbesinden sonra.

Neden? Anayasa’yı Meclis yapsa da, onunun sahibi Meclis dışından olacak ki, demoklesin kılıcı millî iradenin tepesinde sallansın!

Kurulduğundan beri bu yüksek mahkeme bu vazifesini hakkıyla yaptı. Bürokrasinin iktidarını tahkim etti. Demirel’inden Erbakan’ını, Özal’ına ve nihayet bugünkü yönetime kadar Anayasa Mahkemesi’nin ağına takılmayan yok.

İşe bakın ki, mevcut hükümet Anayasa Mahkemesi’ne yeni alanlar açtı. Mesela, “Bireysel başvuru” diye birşey!

Peki az zamanda Anayasa Mahkemesi’ni kaç “bireysel müracaat” yapıldı? Aralık 2013 itibarıyla 10 bin!

Yılın dördüncü ayı bitmek üzere, bu arada bir 5-10 bin daha gelmiştir! Hadi bakalım, altından kalkabilirsen kalk!

Kimler bireysel başvurmuyor ki? Başvuran vurana! Yakında başlar tokuşacak! “Tok tok boynuz sesini yüksek mahkeme işitsin!”

Ölçüsü yok, biçisi yok, ictihadı yok! Her şey için herkes başvurabilir. Normal olarak bu durumda ne olmalı?

Anayasa Mahkemesi’nden canibinden gelen şikayetler ayyuka yükselmeli. “Ne o öyle ipini koparan geliyor!” diyen birileri olmalı. Fakat görünen o ki, Mahkeme bundan memnun.

Daha fazla başvuru, daha fazla güç, daha fazla iktidar!

Siyasi iktidar var da hukukî iktidar yok mu yani? Jüritokrasi terimini kim icad etti?

“Hükümet kendi kazdığı kuyuya kendi düştü” diyeceğim geliyor. Bireysel başvuru macerasını başka türlü bir yere koyamıyorum. Ne buyurdu, başkan Kılıç? Mahalli seçim sonuçlarıyla ilgili bir konuda?

“Bize başvursunlar!”

Ey azizan, ey hukukşinasan!

Bunu bilmeyeni Hukuk fakültesinin önünden geçirmezler: Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları kat’idir! Başka bir merci önüne gitmez!

“Gönderin bakalım!”

Vay babam vay!

Gelelim düne: Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü imiş!

27 Mayıs darbesinin yıldönümünü kutlamayanlar, o darbenin mahsulü olan Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümüne koşuyorlar!

Meheldir öyleyse! Eğer o kocabaşlar orada olmasa idi, başkanın saldırganlıgına lüzum kalır mıydı? Madem önemliyiz, gör bakalım!

Dün konuşan sahiden Kılıç mıydı, yoksa Sezer mi?

Ben derim ki Sezer! O ancak böyle konuşurdu. Böyle konuştu ve Köşke çıktı ya. Türkiye’nin makus tarihi: Köşk köşk olalı böyle bir sakin tanımadı. Hani “sakin” deyince, sükunetli mânasına alınmasın. “Oturan” diyelim de anlaşılsın. Oturan boğadan sonra Oturan Necdet! Ugh! Manitu!

Peki Necdet’in köşk yolunu açan konuşmalarını dün yapılan konuşmayla bir araya koyarsanız ne görürsünüz?

Görmeyen, gözlerini oğuştursun.

Malûm olan şuydu: O konuşmaları yazanla, bu konuşmayı kaleme alan farklı değil!

Boşuna demiyoruz Sezer-i Hakiki diye!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi