D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yangın olur biz zevkle seyrederiz!

Yangın olur biz zevkle seyrederiz!

“Yangın olur bir yangına gideriz!” Bu meşhur tulumbacı türküsü mertliğin, yaşadığı şehir ve hemşehrileri için fedakârlığın en delikanlıcasını, en hasını anlatır. 

Sandıklar içinde çok şanımız var

Hazreti Mevlâ’ya yalvarmamız var!

Tulumbacı takımı, işinde gücünde insanlardır. Yangın haberini alır almaz, hemen harekete geçer, yangın sandığını, tulumbasını kapıp koşa koşa yangın mahalline intikal eder...

Bu iş, yani itfaiyecilik uzun zamandır devlet işi. Sorumluluk şimdi belediyelerde. 

Geçen hafta Türkiye çok öğretici olaylara sahne oldu. 

Farklı görüşteki insanlar, içlerinde çocuk yaşta olanlar da var; vahşice katledildi, hem de bir zamanlar dünyanın belli başlı medeniyet merkezlerinden biri olan Diyarbakır’da. Hani IŞİD’in kelle kesmeleri var ya, onlar yapıp reklam olsun diye bütün dünyaya dağıtıyorlar. Diyarbekir’deki teröristler reklamdan hoşlanmıyor! Ne de olsa mütevazı adamlar!

Camiler, okullar, Kur’an kursları, yurtlar... Yakıldı. Sebep? “Devlet Kobani’deki savaşta IŞİD’i vurmuyor!”

Yahu akılsızlıkta dibe vurmuş, bre sebükmağz, yahut sivikmejî, derdin ne? Bütün bunlar devletin değil onu kullanan halkın, kamunun! Orada namaz kılanlar, okuyanlar senin kardeşin. Onları ibadethaneden, okuldan, yurttan mahrum etmekle eline ne geçti?

Tabii bu arada kütüphaneler de saldırılardan nasibini almış. Vandalizmin en baş düşmanı kitaptır, fikirdir. Ziya Gökalp’ın müze kütüphanesi de yakılmış ve yağmalanmış... Muhtemelen Ziya Gökalp’in Diyarbekir’de yayınladığı Küçük Mecmua koleksiyonu da kül olmuştur. 

Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları’nı yazmış, Türk milliyetçiliğinin teorisini yapmıştır. Milliyetçiliği dinin yerine koymayan Türklere yaranamamıştır. Kürt’tür, Zaza asıllıdır (Demirtaş gibi), Kürtlere yaranamadığının en açık belirtisi de, Müze Kütüphanesi’nin yakılıp yağmalanmasıdır. 

Ziya Gökalp Müzesi, ailenin baba evidir. Kara taştan yapılmış tipik ve muhteşem bir Diyarbekir evi... Sıcak yazın Diyarbakır’ı kavuran hararetini ev yanında fıskiyeden savrulan sularla hafifletmişliğimiz vardır...

Şimdi bu insanlık mirası bina yakılıyor... Bu vahim. Fakat daha vahimi, Diyarbakır Belediyesi telefon edilmesine rağmen itfaiye göndermiyor, mahalle halkı tıpkı tulumbacı cedlerimiz gibi kendi imkânlarıyla yangını söndürmeye çalışıyorlar...

İşte yeni Diyarbakır türküsü:

Yangın olur biz zevkle seyrederiz!

Kütüphane görür görmez yakarız!

Sabotajsız günü boş geçmiş sayarız!

Bu şehirde seçilmiş belediye başkanları var, belediye hizmetlerine elleri varmıyor! Diyarbakır’da bütün önemli belediye faaliyetleri, alt geçitleri filan, devlet yapıyor. İşleri güçleri ideoloji... Ranttan da vazgeçmiyorlar, şehrin türkülerine girmiş Kırklar Dağı’nın üstüne çok katlı yapılar konduruyorlar...

Şehirden önce yangın kafalarda... Bu ideolojik bir yangın. Irkî, etnik bir yangın. Bir taraftan Kobani’ye doğru söyleyişle Aynelarap’a devlet yardım etsin diyorlar, diğer taraftan örgütleri “Türk askeri istemiyoruz” diyor. Peki ne yapacağız? “Bize ağır silah verin!” Peki o silahları PKK eliyle askerimize doğrultmayacağınıza kim garanti verebilir? 

“Müslim” olmadığı sözünden, ef’alinden taşan, Danimarka’da, Finlandiya’da fink atan Salih mi? 

Mevsimsiz dut yediği için günlerdir sesi soluğu çıkmayan Mezopotamya bülbülü Demirtaş mı?

Kandil’den hortlak üslubuyla üfürmeye devam eden kayık oğlu Bayık mı?

Dostlar, ciddi bir güven bunalımı var. Bunlarla barış yapılır mı? Bunlarla savaş bile yapılmaz! Savaşta bile mert düşmanın olacak. Düşmanınla mağrur olacaksın!

Bunlar o kıratta adamlar mı?  

Dönelim başa... Ziya Gökalp Müzesi yanarken, şehrin belediye başkanlığı koltuğunda oturan Nerone ne yapıyordu sizce? 

Besbelli pencereden büyük bir keyifle yangını seyrediyordur, bir taraftan da meşhur Kürt sazı “düdük”ünü üflüyordur!

Düzeltme:

Türkçe fakirliği almış başını gidiyor. Dün “elan” kelimesini kullanmıştık. Sevgili musahhihimiz, onu “alan” yapmış. İşte doğru cümle: “Ankara şimdiki Çorum, Yozgat, Kırşehir, Kayseri, Kırıkkale vilayetleri ile elan Eskişehir sınırları içinde bulunan Sivrihisar ve Mihalıçcık’ı da içine alıyordu.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi