Vedâlar

Vedâlar

Önce Genelkurmay’dakinden başlıyacağım, benimkiyle bitireceğim. Genelkurmay Başkanlığı’ndaki vedâ resepsiyonunun siyasi, askeri vs intibalarını değil de bir “dil” intibaını dile getireceğim. Bunu çok önemsiyorum. Burdaki köylülere öğrettim de okur yazarlara öğretemedim. Bunu kaç keredir yazıyorum, bir kitabımda bile var. Kazdağı öykülerinde de bundan bahsettiğim bir hikayem var. Daha doğrusu hikayenin içinde bu “kamelya” sorunu geçiyor. Benim için iyi bir mizah malzemesi olmuştu.

İşte mesele o “kamelya” meselesi idi. Kanal D Haber’in 19.30 bültenini dinliyorum. Resepsiyonda anlatıyor spiker. Yaşar Paşa kızını ve torunlarını oturdukları “kamelya”ya çağırmış.

Kamelya bir çiçektir. “Kamelyalı Kadın” adlı roman ve bundan bestelenen operayı duymuşsunuzdur artık. Kamelyalı kadın şimdi, bahçede oturulan o odacığa sahip olan kadın mı demek?

O kelime kamelya değil, kameriye olacak. İtalyanca oda demektir. Benim şaştığım şu: İkisi de yabancı kelime. Niye doğrusu değil de eğrisi tercih ediliyor? Bizim köylüler bir de taktöre direktör derler. İkisi de yabancı kelime. Niye öyle yaparlar bilmem. Bir de “kasatura” var. Kadastro yerine “kasatura” derler.

***

GATA’daki törende hoş bir sahne vardı. Kılıçları bir araya getirip komutanlarını selamladılar genç teğmenler. Bu manzara bana “Zafer kılıçların gölgesindedir” hadis-i şerifini hatırlattı.

Yaşar Paşa’nın “şimdi hürgeneralim” esprisi de hoş bir espriydi. Yaşar Paşa’nın geçen senedeki 30 Ağustos resepsiyonunda eşi kendini dansa kaldırınca şaşkınlıkla ve gülerek:

“Dünya gerçekten tersine dönmüş” diyerek davete icabet edişini hatırlıyorum. Hoş bir dönemdi Yaşar Paşa dönemi.

***

Şimdi geleyim benim “vedâ”ma;

Her zaman, burdan giderken aklım buralarda kalırdı. Gönlüm de. Gene de okulda çocuğumuz varmış gibi, okulların açılmasını hiç kaçırmaz, İstanbul’a dönerdik. Bu sefer “Ramazan” gibi bir belirleyici sebep var. Aklımız burda kalmadan dönüyoruz İstanbul’a.

Buranın rüzgarını çok arıyacağım. İstanbul’dayken, rüzgar görmek için pencerenin karşısındaki dükkanların güneşliklerine bakar dururdum. Evet orda bir sallanma görürdüm ama sesi yoktu. Ben rüzgar sesi istiyordum. Gece yatağımda kulak kesilirdim rüzgar uğultusu duymak için, gene de yoktu. İşte bunun için söylüyorum, buranın rüzgarını özliyeceğim diye. Yarın devam edeceğim inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi

Leke

26 Ağustos 2009 Çarşamba 01:09