İlk günün izlenimleri

İlk günün izlenimleri

Kandil oruçları dışında, burada ilk defa Ramazan geçiriyorum. Ramazan... Tutması zor ama sevinci çok izlenimi oluşturuyordu, öyle olmadı. Bu sıcakta madende çalışanları, orak biçenleri, inşaaat işçilerini düşünmek bile yeter, fikir sahibi, kanaat sahibi olmak için. Üstelik daha, cırcır böcekleri bile susmadı, dalgalar Sabahattin Ali'nin Sinop hapishanesinde, kayalara vurarak çıkardıkları ses gibi uğulduyor. Köpek havlamaları neden arttı.

Bahçeyi umutsuzca suluyorum. Domates, fasulye, salatalık, ne varsa dörtte üçü kurudu. İncirler olgunlaşmadan açılarak kurda kuşa yem oluyor. Hep aklımda, Yusuf Aleyhisselam kıssasındaki, yedi yıl bereket, yedi yıl kıtlık yorumu... Biz, böyle bir yedi yılın sonuna mı geldik, yoksa yeni mi başlıyor, yoksa böyle bir şey yok da ben mi uyduruyorum! Ama herkes şikayetçi, onu ne yapalım!

Evdeki ortaokul, lise, üniversite gençleri, oruca ilave olarak ve beni de hayrette bırakarak, teravih, yarım bırakılmış namaza devam gibi atılımlar gerçekleştirdiler.

Hapishaneleri, hastaneleri de unutmayalım. En son, altı kişiye öldüren Dağlıca gazisi komandoyu hele hiç unutmuyorum. Ne de güzele yakışıklı bir çocuk Dücane Cündioğlu'nun cuma günkü yazımda anlattığım sözlerini teyit edercesine modern insanın ruhsal çaresizliğini hatırlatıyor bana. Kapitalist düzenin insanı kendinden uzaklaştıran ona nevrotik bir yapı hediye eden (!), insanı şaşkınlaştıran, ''vedaet'' (sapkınlık).

İnsan gerçekten de ''hüsran içinde''. O genç, kendisine gösterilmeyen çocuğu için cinayet işlemiş söylediğine göre. Çocuk hasreti, büyük bir hasrettir, insana roman yazdırır biliyorum ve insan, böyle durumlarda, kendisine, ''yalnız değilsin'' diyecek bir ses arar. ''Yalnız değilsin!''

Bahçedeki sarmaşıkları anlatmıştım bir yazımda. Kendinden bir metre uzaktaki bitkiye, yahut ''dik duran'' bir şeye nasıl sarılıyorlar, onu anlatmıştım. Bir tanesi, duvarın yanında duran tırmığın sapına sarılmış ona o güzel ses yalnız değilsin demediği için yahut bu sesi duymadığı için, kurtuluşu, huzuru kendini huzursuz eden ne varsa onu yok etmekte buluyor. Sonra gidip çay içiyor. Yani, çocuk kurtulmuştur. Ona kavuşmasına engel olan her şey yok edilmiştir. O kadar, maddi zorlukları yenebilecek bir eğitimden geçtikten sonra, beş aylık bir yavrunun hasretine yeniliyor. Dedim ya çocuk hasreti müthiş bir şeydir. Çekilmesi, dayanması zor bir şeydir. Hızır A.S. da, Hazreti Musa'ya ''sen benimle gelme dayanamazsın'' demişti.

Yeni çıkacak romanımda bu bakış açısıyla dünyaya bakmak istedim ''Hızır irfanıyla'' dünyaya ve Türkiye'ye. Adı ''Soruşturma ve Uzlet''..

Kendime bugünlerde, kısa bir Ramazan tatili vermek istiyorum. Yazımı göremezseniz bu düşüncemi uygulamaya koymuşum demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi

Leke

26 Ağustos 2009 Çarşamba 01:09