Din, modernite ve Ramazan...

Din, modernite ve Ramazan...

Modernitenin, özellikle de Türk modernleşmesinin yanıldığı en önemli noktalardan biri dine ilişkin tasavvurları ve toplum yapısında dine biçtiği “yeni yerin” dini gerçeğiyle bir türlü imtazaç edememesidir. Modernite, kendisine rakip veya en azından tehdit olarak gördüğü “geleneksel yapıları” yeniden tanımlayarak bir tür özel bir tasarım ve kurgulama yoluna gitmiştir. F. Hayek'in teorisi ile ifade edersek kendinden varolan geleneksel yapıların (Cosmos) yerine masabaşı bir tasarımın ürünü olan yapılar (taxis) ikame edilmek istenmiştir. Bir toplum için modernleşme, bir bakıma kendinden varolan geleneksel yapıların yerine bir tasarımın ürünü olan yapıları ikame etme süreci olarak değerlendirilebilir.

Modernitenin en sorunlu alanının din olduğunu söylersek, sanırım hata etmemiş oluruz. Modernite bir bakıma kendisini dine karşı konumlandırmış ve onu bir tür rakip gördüğü için dini yeniden tanımlama yoluna gitmiştir. Dinler kendinden varolan geleneksel yapıların başında gelirler. Bazı Uzakdoğu dinleri kurucuların belli bir tasarımlarının ürünü gibi ortaya çıkmış olsalar da semavi dinlerin böyle bir tasarımın ürünü olduğu düşünülemez. Semavi dinler verili bir durumun sonucu olup beşeri bir tasarım ve kurgulama söz konusu değildir.

Bu söylediklerimiz dinlerin toplumsal yapılardan, tarihsel süreçten ve yaşananlardan hiç etkilenmedikleri anlamına gelmez. Her bir din kurulu yapılardan ve süreçlerden bir biçimde etkilenir ve bu süreçte dinin kutsalları, kutsal metinleri, norm ve değerleri yeniden yorumlanır, değerlendirilir. Dinlerin kutsalları statik bir görünüm verse de aslında toplumsal hayatta dinamik bir işlev görürler. Bu bakımdan statik gibi görünen dinin kutsalları ve metinleri, her bir dönemde, toplumsal ortamda ve yeni durumda yeniden yorumlanır, değerlendirilir ve yeniden anlamlandırılır.

Modernite dinin kutsallarını ve metinlerini yeniden yorumlama ve anlamlandırma yolunu tercih etmemiş dini yeniden tanımlama yoluna gitmiştir. Modernitenin felsefi olarak pozitivist/materyalist bir arka plana dayanması sonuçta dine ilişkin tasavvurunu da belirlemiş gözükmektedir. Bu çerçevede dinin özündeki metafizik yapı anlamsızlaştırılarak dinin toplum katından, toplumsal hayattan ve toplum ilişkilerindeki etkin konumdan uzaklaştıracak yeni bir alana sıkıştırılmıştır. Bu alan bireylerin vicdanı olmuştur. Buna göre din, müntesiplerinin vicdanında saklı olan ve ancak onların özel hayatlarında belli anlamlar taşıyan bir değer, norm ve inanç olarak tanımlanmıştır. Böyle bir yeniden tanımlama dini toplumsal ortamdan ve hayattan izole etmekle kalmamış aynı zamanda bireyin kamusal alandaki davranış ve eylemlerinden de uzaklaştırmıştır. Bireyin vicdanında saklı bulunan din, bireyin davranış ve eylemlerini yönlendiren bir metafizik değerlerler dünyası değil özet hayatında etkili olacak bir yapı olarak tasarlanmıştır.

Modernleşme ile siyasal ilişkilerde gündeme gelen laiklik ilkesi, dinin siyasi ilişkilerin belirlenmesinde etkili bir faktör olmamasını, devletin belli bir dinin tercihlerine göre eylemlerini belirlememesini gerektirmiştir. Dinin siyasette belirleyici bir yapı olmaması durumu, modernitenin kurguladığı yeni din tanımına uygun düşmekte ise de toplumdan izole bir din anlayışına uygun düşmemektedir. Zira bireylerin vicdanlarına mahkum edilen yeni dinin siyaseti ve genel olarak toplumsal ilişkileri etkilemesi veya belirlemesi düşünülemezdi. Dinin modern dönemde “vicdani bir sorun” olarak görülmesi ve bir toplumsal yapı kurumu olarak kabul edilmemesi modernitenin eleştiri aldığı alanların başında gelmektedir. Bir bakıma modernizmin en ciddi eleştirisi olan post-modernizmle birlikte dinin toplumsal hayattaki yeri ve etkileri yeniden gündeme gelmiş ve “kral çıplak” denebilmiştir.

Uzun söze gerek yok; içinde bulunmakla büyük bir mutluluk duyduğumuz ve Allah'a şükrettiğimiz şu Ramazan ayında insanların davranışlarını gözlemleyen ve anlamaya çalışanlar modernitenin bu alanda nasıl bir yanılgı içerisinde olduğunu açıklıkla göreceklerdir. Evet din öncelikle vicdanı bir olgudur, ancak aynı zamanda toplum ilişkilerini derinden etkileyen bir yapı, kurum ve değerler bütünüdür. Dinden arınmış bir hayat tasavvur edilemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi