D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Atatürk Öldürüldü mü?

Atatürk Öldürüldü mü?

Tarihte iz bırakan meşhur adamların hayatları, ölümlerinin üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra da araştırılır ve yeniden yazılır. Atatürk’ün henüz dörtbaşı mamur bir hayat hikâyesi yazılmadı. Elbette yerli yabancı bir hayli Atatürk kitabı-biyografisi var, fakat bunların hiçbirinin ihtiyacı tam olarak karşıladığını söylemek mümkün değil. Çünkü Atatürk adına icad edilen ideoloji, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuyla ilgili her türlü bilgiyi ideolojik çerçeveleri zorladığı anda saf dışı etti, hatta cezalandırdı. İdeolojinin tasvibinden geçen resmî biyografisi ise hâlâ üniversiteler dâhil bütün öğretim kurumlarında çoğaltılmaktadır. 

Büyük adamların daha uzun yaşasalar büyük işlerini devam ettirecekleri varsayımı, onların ölümünü kabullenmeme ve ölmelerinde gayri tabii bazı unsurlar aramaya kadar varır. Atatürk için de böyle iddialar ortaya atılmıştır. Hatta onu yabancı doktorların öldürmek istediği, bunu fark eden M. Kemal’in de “beni Türk doktorlarına emanet ediniz” dediği rivayet edilirse de bu vecizenin dahi Atatürk’e ait olduğu kuşkuludur. 

Her ne hâl ise, Atatürk’ün siroza bağlı olarak ciddi bir karaciğer rahatsızlığı vardır ve son yıllarını hasta olarak geçirmiştir. Bu rahatsızlığın seyri bilindiğinden, ölümünün yaklaştığı, resmî olarak hem de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından basın mensuplarına açıklanmıştır. 

17 Ekim 1938’de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İstanbul’da basın mensuplarına Atatürk’ün yakın bir zamanda, bir kaç gün veya bir kaç hafta içinde, her an ölebileceğini, “yazılmaması kaydıyla”, açıklar. Bu açıklamaya şahit olan dönemin ünlü gazetecilerinden, Nadir Nadi, hatıralarında, bakanın ne söyleyeceği önceden bilindiği için sözlerinin ciddi bir üzüntü havası estirmediğini, gazetecilerin yeni cumhurbaşkanının kim olacağı üzerine yoğunlaştıklarını ve bu yönde sorular sorduklarını yazmaktadır.

Bir gazetemiz, Atatürk’ün öldürüldüğü, zehirlendiği yönünde, bazı belgelere de dayanarak bir yayın yaptı. Biz böyle büyük mevzularda, büyük spekülasyonların, hatta büyük saptırmaların yapılabileceğini düşünüyoruz. 

Burada CHP Genel sekreteri Kasım Gülek’in Ankara milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata’ya Atatürk’ün ölümüyle ilgili belgeyi açıklamaması karşılığında, para ödediği iddia ediliyor. Bekata’nın böyle bir karakter olduğunu sanmıyorum, ailesinin yaşayan fertleri konuyla ilgili konuşsalar iyi olur. 

Onu bir tarafa bırakalım, suikasti İnönü’nün düzenlediği, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın da işin içinde olduğu ve bir mektupla “doktorumuz üzerine düşeni yapıyor” dediği iddia ediliyor. “İddia ediliyor” dedik amma, bir de vesika var: Şükrü Kaya’nın İsmet İnönü’ye mektubu. Bu metin, daktilo ile “T.M.M.M. özel antetli” bir kâğıda yazılmış. 

Dahiliye Vekili neden TBMM antetli bir kağıt kullanmıştır? Daha doğrusu bu gizli işin böyle bir mektupla izhar edilmesi, doğru mudur?

Metnin üslubu zamanın ifade tarzını yansıtmamaktadır.

Şükrü Bey, edebiyata âşinadır, bir hayli kitap tercüme etmiştir. Her şeyi bir tarafa bırakalım, mektupta “tahsis ettiğimiz doktor görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım” cümlesi yer alıyor. Buradaki cümle düşüklüğünü, bir tarafa bırakalım, “kanı” kelimesi ancak 1960’lardan sonra kullanılmaya başlanmış bir kelimedir, dolayısıyla, Şükrü Kaya’nın döneminde kullanılmayan bir kelime ile yazması düşünülemez. 

Onu da bir kenara koyalım, eğer Şükrü Kaya, bu suikastde İnönü ile işbirliği yaptı ise onun Atatürk’le görüştürmek için davetine neden son anda icabet etmemiştir? İnönü’nün bu dönemde bir suikaste maruz kalabileceği kuşkusu çevresinde ciddi olarak gündemdedir. Buna karşılık tedbirler alınmış, Şükrü Kaya’nın son günlerinde İnönü’yü İstanbul’da Atatürk’le görüştürme çabası, bu sebeple Refik Saydam tarafından Ankara garında trenden indirilerek engellenmiştir. 

11 Kasım’da TBMM'deki oylamada İnönü oybirliği ile Cumhur­başkanı seçilir. Cumhurbaşkanı seçiminden sonra kabine istifa eder, yeni hükümeti yine Celâl Bayar kurar. Yeni hükümet Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras ve Dahiliye Vekili Şükrü Kaya dışında eskisinin aynıdır! Bu iki isim İnönü’nün talebi üzerine kabine dışı tutulmuştur!

Eğer Şükrü Kaya İsmet Paşa ile böyle bir suikastin tarafı olmuşsa, neden bakanlığı sona erdirilmekle kalınmamış, bir daha milletvekili dahi yapılmamıştır?

Ya bir doktorun ilginç yorumunu ne yapacağız? Atatürk’ün sağ elini hep karaciğerinin üzerinde tutması…

Karaciğerinin üzerinde mi tutuyor, kalbinin mi? Kalb olduğunu tahmin edebiliriz. Fakat bu resmin Napolyon’dan beri moda olduğunu, sadece Atatürk’ün değil, döneminin çok sayıda şahsiyetinin böyle resimlerinin bulunabileceğini de söylemekle yetinelim.

Ya Atatürk’ün ölümünün ertesi günü yeni cumhurbaşkanının alelacele seçilmesine ne buyrulur? 

Devlet boşluk kabul etmez! Türkiye’de bir devlet geleneği var ve şahıslar ölür, yeri hemen doldurulur; devlet gemisi yoluna devam eder. Hatta bu şahsiyet Atatürk de olsa!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi