Cihangir İşbilir

Cihangir İşbilir

Kim Kazandı?

Kim Kazandı?

Dün sabah saatlerinde İran ile P5+1 ülkeleri arasında Viyana’da süren nükleer müzakerelerde nihai anlaşmaya varıldığının açıklanması ile birlikte, bir türlü sonu gelmek bilmeyen ve müzakerelere paralel devam eden “Aslında kim kazandı?” tartışmaları da yeniden yoğunlaşmış oldu. “Kısa vadede ABD, uzun vadede İran kazandı” tezi şimdilik en güçlü olanı. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, sonucu, “kazan kazan” diye yorumlasa da bu anlaşma sayesinde İran’ın mevcut bölgesel politikalarını sürdürmek için daha çok diplomatik kanala sahip olacağı ve yaptırımların kalkmasıyla gittikçe kötüye giden ekonomisine nefes aldıracağı ve bölgedeki etkinliğini artırıp nüfuzunu tahkim edeceği muhakkak. 
Anlaşmayla İran, ‘şimdilik’ nükleer silah planlarını ertelemiş görünse de bu, tamamen iptal ettiği anlamına gelmiyor. Libya örneği hariç, daha önce aynı durumdaki ülkelerin (Pakistan ve Kuzey Kore) durumu dikkate alınırsa İran’ın elde ettiği nükleer tecrübeyle eninde sonunda nükleer silaha sahip olacağı varsayılabilir. Bununla birlikte ABD’nin silah denetçileri aracılığıyla İran’ı sadece nükleer alanda değil, diğer tüm sahalarda da adım adım kontrol altına alabilme ihtimali, İran’ın nükleer silah elde etme ihtimalinden daha kuvvetli görünüyor.  

Başkan Obama, dün haklı olarak, anlaşma sonrası bir ‘zafer konuşması’ yaptı ve ‘Obama doktrini’nin önemli bir ilkesi olan müzakere ve diplomasinin sonuç almasından dolayı oldukça memnun bir görüntü verdi. İran’ı etkin yaptırımları devreye sokarak zorlayıcı bir diplomasiyle masaya oturtmak, masada tutmak, Kongre’den gerekli yetkileri alarak masanın güvenilirliğini temin etmek ve masayı uluslararası bir zemin haline getirmek Obama’nın bu süreçteki başarıları. 

Son on üç yıllık süreçteki gelişmeler hatırlanacak olursa aslında gelinen nokta çok daha sağlıklı okunabilir. Malûm, 1 Ocak 2002’de Başkan George W.Bush, Irak, Kuzey Kore ve İran’ı ‘şeytan ekseni’ olarak tanımlamıştı. Hemen ardından 1 Eylül 2002’de ABD’nin tüm itirazlarına rağmen Rus mühendisler Buşehr’de İran’ın ilk nükleer reaktörünün inşaatına başlamıştı. O gün bugündür İran’la ABD ve Batılı ülkeler arasında amansız bir tahteravalli diplomasisi sürüyor. 

Bu diplomaside, 1 Nisan 2006’da Natanz’daki tesislerinde uranyum zenginleştirmeyi başaran, BM’nin tüm yaptırım kararlarına rağmen çalışmalarına hız veren ve aslında 2015 yılı itibariyle nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşan İran çok daha ustaca hareket etti. Kasım 2008’de Obama-Ahmedinejad döneminde başlayan yeni diyalog süreci üç yıl sonuç vermese de 2011’de başlayan sert yaptırımların da etkisiyle süreç, Ekim 2013’te yeni bir safhaya evrildi ve dünkü anlaşmaya giden yolu açtı. 

Anlaşmayla nükleer silah planlarını erteleyen İran, bir bakıma frenlenmiş olsa da aslında tükenmeye meyleden iç enerjisini biriktirip nefes alacağı, bu sayede, bölgesel yayılmacı politikalarına daha rahat bir şekilde yönelebileceği bir fırsat dönemi yakalamış oldu. Gayet tabii, İran’ın kazanacağı manevra kabiliyeti ve güç, karşı aktörleri de harekete geçirecek, bölgedeki gerilim öncekinden daha az olmayacaktır. Özellikle Suriye ve Irak zeminindeki mücadele İran üzerindeki ambargoların kalkmasıyla çok daha derinleşecek ve kazanan İran oldukça bölge halkları daima kaybedecektir. 

Anlaşmanın bölge ülkelerine, bilhassa Türkiye’ye etkileri ile bölge jeopolitiğine ve jeoekonomisine yönelik muhtemel yansımalarını da bir başka yazıda değerlendirelim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cihangir İşbilir Arşivi