İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Petersburg intikamı: PKK ve FETÖ terörle vuruyor..

Petersburg intikamı: PKK ve FETÖ terörle vuruyor..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekibiyle St. Peterburg'a giderken yol boyu bu zirvenin tarihi niteliği, Rusya'nın içinde bulunduğu durum ve kuşatılmışlık hali, Türkiye'nin siyasi tarihinde hiç görmediği biçimde ağır saldırı altında olması ve bütün bunların hem Türkiye-Rusya, hem Ortadoğu hem deDoğu-Batı güç denkleminde nereye düşebileceğine dair sorulara cevap aradım durdum.

O kadar vahim, zorlu, karmaşık ve acımasız bir tarihi süreçten geçiyorduk ki, Türkiye öyle büyük saldırı ve tehditlerle yüzleşiyordu ki, coğrafyamız yüz yıl sonra öyle büyük yıkımlar yaşıyordu ki, ayakta kalmanın, geleceğe yönelmenin, bütün bu tehditlerle yüzleşmeninnasıl da zor olduğunun farkındaydım.

Geçtiğimiz Pazar günü, Yenikapı ve çevresinde beş milyon insanın, Anadolu genelinde on milyon insanın aynı anda meydanlara akarak ne büyük bir mesaj verdiğini, küresel ölçekte büyük hesaplaşmayı nasıl da anlayıp kendi meydan okumasınıyaptığını, bunun bin yıllık Anadolu tarihinde ne anlama geldiğini, Türkiye'yi Suriyeleştirmek isteyenlere ne anlattığını elbette biliyordum ve bu cesaretimi artırıyordu.

Gereken cevap ve mesaj o gün Yenikapı'da verildi!

Ne kadar kötülük varsa, bize yönelen ne kadar ihanet ve yok etme planı varsa, coğrafyayı hedef alan ne kadar harita taslağı varsa, Soğuk Savaş döneminden beri aynı cephede hareket ettiğimiz güçler ne kadar açık düşmanlığa başlasalar da bu topraklarda yeni bir siyasi dilin, siyasi dalganın gelişip büyüdüğünü, bunun da tarih değiştireceğini biliyordum.

Eski defterler karışmıştı, dostluklar ve düşmanlıklar anlamsızlaşmıştı, artık hiçbir ülkeye güvenemez, hiçbir ittifaka, ilişkiye bel bağlayamazdık. Dostlar, müttefikler gerçek anlamda tehdit kaynağı haline gelmişti. Türkiye'nin değil, dünyanın ekseni kaymıştı, her ülke gibi Türkiye de kendini korumaya alıyordu.Yenikapı'dan verilen mesaj bu kendini güvene almanın, kendi ayakları üzerine durmanın, kendi gücünü keşfetmenin ve öyle bir geleceğe yönelmenin ilanıydı.

Atlantik tek merkez değildir

Bunları biliyordum. Bu yeni arayış ne olacaktı? Kimlerle, nasıl bir ilişki kurup, ekonomik alanda, siyasi alanda, jeopolitik alanda ne tür adımlar atacaktık. Batı, müttefiklerimiz bizleri on yıllardır oyalıyor, kontrol altında tutuyor, Türkiye algımız üzerindeki zihinsel vesayetlerinibu şekilde devam ettiriyordu. Ne zaman cesur bir çıkış yapsak üzerimize çullanıyor, ne zaman kendi yolumuzu seçeceğimizin işaretini versek topyekûn saldırıya geçiyordu. 15 Temmuz böyle bir saldırıydı ve doğrudan müttefiklerimiz tarafından yapılmıştı.

Biraz olsun çevremize, biraz olsun Asya'ya, yeni yükselen ülkelere dönsek, birkaç sağlam adım atsak terörle, FETÖ gibi truva atlarıyla, ekonomik kriz tehditleriyle vuruyorlardı. Oysa dünya artık Batı ekseninden ibaret değildi, Atlantik tek merkez değildi. Türkiye'nin siyasi kültürü, gelecek perspektifi ne kadar o yönde belirlense de, siyasi kadrolarımız, askeri ve sivil bürokrasimiz ne kadar dünyaya onların gözüyle bakıyor olsa da bir ülke tehdit altındaydı ve bu tehdit doğrudan onlardan geliyordu.

Artık AB diye bir hedefimiz olamaz

15 Temmuz bu anlamda hepimiz için bir travmaydı, büyük şokyaşıyorduk. Hepsi tankların arkasına, bir teröristin ve onun içerideki istihbarat ağının arkasına saklanmış Türkiye'yi vuruyorlardı. Daha önce böylesini yaşamadık, görmedik, bu kadarını beklemiyorduk.

Avrupa Birliği'nin bu aşamadan sonra Türkiye ile güven ilişkisi kurması neredeyse imkansız haline geldi. AB bizim için bir hedef, proje olmaktan tamamen çıktı. ABD ilk kez bir darbe girişiminde suçüstü yakalandı ve bir müttefik ülkenin gözünde neredeyse sıfırlandı.

Böyle bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putinarasında St. Petersburg'da yapılan görüşme, başta Suriye olmak üzere, bizim coğrafyada güçler haritasında bir değişikliğe yol açar mıydı? Bir jeopolitik değişimin sinyali olabilir miydi?

15 Temmuz askeri darbe girişimi ve bu girişim üzerinden servis edilen iç savaş senaryosu ile Erdoğan'ı devirme senaryolarının tam merkezinde yer alan ABD ve Avrupa Birliği bu görüşmeyi nasıl anlayacak ve yorumlayacaktı?

Türkiye'yi adım adım kuşatıyorlar

Özellikle son üç yıldır Türkiye'yi hedef alan, adım adım uygulanan çevreleme, kuşatma operasyonu ile Rusya'yı hedef alan ambargo ve Batı sınırından gelen tehditler iki ülkeyi belli noktalarda bir arada harekete zorlayabilir miydi?

Elbette bu tür ilişkiler kısa vadede kurulamaz, yeni ilişkiler bu kadar kısa süre içinde inşa edilemezdi. Ama Türkiye'nin de Rusya'nın da tehdit altında olduğu bir gerçekti. Batı, FETÖ darbesiyle Türkiye'yi tam kontrol altına almaya, yedeğinde tutmaya girişmiş ancak başarısız olmuştu. Rusya ise ambargo ve Batı'dan gelen tehditlerle yüzleşiyor, kendi çıkış yollarını arıyor, Suriye müdahalesi gibi müdahalelere girişiyordu.

Batı'ya güvenen Türkiye ise kendi sınırında Batı'nın ihanetiyle, kumpasıyla yüzleşiyordu. Türkiye-Rusya ilişkilerinde kriz çıkarmanın bu büyük oyunun bir parçası olduğu 15 Temmuz'da netleşti. Bu krizi planlayanlar Türkiye'yi kuşatmaya, çevrelemeye ve teslim almaya ayarlı bir proje uygulamış, bu da 15 Temmuz'da netleşti.

Suriye krizi üç ülkeyi de vurdu

Erdoğan ve Putin, elbette bütün bunları değerlendirerek o görüşmeyi yaptılar. İki ülke arasında çok ciddi sorunların varlığı ortada. Bir kere Suriye konusunda aynı noktaya gelmek imkansız değil ama çok zor. Ekonomik ilişkileri düzeltmek, ortak yatırımlar, yüz milyar dolarlık ticaret hedefi daha başarılabilir hedefler.

Başından beri Suriye meselesinin tek çözümü bölge ülkeleriydi.ABD ve Avrupa ne zaman bir bölgeye müdahil olsa orada asla bir çözüm olmadığını biliyoruz, bunu birçok örnekle gördük.Türkiye-Rusya ve İran bu işi çözebilirdi. Yıllar sonra aynı noktaya geldik. İran ikna edilebilirse, Rusya ile Türkiye'nin yakınlaşması çok daha kolay olacaktır.

Suriye meselesi Türkiye'yi çok büyük bir felaketin eşiğine getirdi, Rusya'yı büyük bir tuzağa çekti, İran'ın da İslam dünyası ile bütün bağlarını kopardı. Zarar gören üç ülkenin kendi çözümüne odaklanmasından daha mantıklı bir yol görünmüyor. Batı eksenli çözüm projelerinin hiçbiri bu üç ülkeye de fayda getirmeyecek, dahası üç ülkeyi ciddi krizlere sürükleyecektir.

Rusya ve İran da kuşatmaya katıldı!

Erdoğan-Putin zirvesi bu hafta dünyanın en önemli gündem konusuydu.Bütün başkentler iki liderin ne konuşacağına, nasıl bir görüşme olacağına kilitlendi. Herkes, Türkiye'de eksen kaymasıyaşanır mı, Batı ekseninden uzaklaşır mı, Asyalı güçlere yakınlaşır mı telaşını yaşıyordu. Türkiye ile Batı arasındaki güven bunalımı, küresel ölçekte jeopolitik hareketlilik bu ihtimallerin kapısını açıyordu.

Görüşme başarılı geçti. İki ülke de kayıplarının farkındaydı. İki ülke de tehdidin nereden geldiğini biliyordu. İki ülke de parçalanma tehditleriyle yüzleşiyordu. Ama bir görüşmede çok radikal sonuçlarbeklemek elbette mümkün olmayacaktı, olamazdı da. Yine de tek bir görüşme ilişkileri, Rus uçağının düşürülmesinden önceki noktaya getirmeye yetti.

Ama unutmayalım ki, Rusya da Türkiye'nin çevrelenmesine ortaklık etti. İran'la birlikte Türkiye'nin güney kapılarını kapatmaya çalıştı. Sünni Arap dünyası ile ilişkilerini koparmaya çalıştı. Kuzey Suriye Koridoru PYD üzerinden ABD'nin uyguladığı bir projeydi ama Rusya ve İran da aynı proje için elinden geleni yaptı, yapıyor.

Asya'dan uzak durmak intihar!

Yenikapı, Türkiye'ye kendi ayakları üstüne durma emri vermiştir. Jeopolitik satrancın bütün hamlelerini yapma, geleneksel ittifaklara rehin olmama, bu çok boyutlu karmaşık güç hesaplaşmasında kendi oyununu kurma emri vermiştir. Batı'dan korkarak Rusya'ya mesafe koyma, ABD'den çekinerek Asya'dan uzak durma intihardır. Ama Batı'ya kızarak kendini Rusya ve Çin'e teslim etme de bir başka intihardır. Türkiye elbette ekonomik, siyasi ve güvenlik alanında ağır risklerle karşı karşıya ama büyük fırsatlara da sahiptir. Siyasi ve askeri bürokrasideki zihinsel körlük ülkemiz için en büyük tehdit durumundadır.

Bütün bunlardan sonra sadece Rusya ile değil, Asyalı güçlerle de rasyonel ilişkilere ağırlık kazandırmak zorundayız. Dünyanın ağırlık merkezi Asya'ya kaymıştır, Atlantik ekseninin küresel hegemonyası çoktan dağılmıştır. Biz hala bunlar olmamış gibi davranırsak, bir sabah kalktığımızda ülkemizde NATO tanklarını görürüz. Rusya ile yakınlaşma bunun ilk adımı olsun. Ama yönümüzü biraz daha Doğu'ya çevirmemiz gerekiyor.

Uyan Türkiye, bu sefer terörle saldırıya geçtiler

Büyük oyuncu olmazsak küçüleceğiz ve bu küçülme de bizi parçalayacak. Türkiye'nin, Batı ekseninde rehin tutulacak kadar küçük ülke kalması tehlikelerin en büyüğüdür. Bu yüzden Rusya ile yakınlaşmayı çok önemsiyoruz. Suriye meselesi çözülürse, coğrafyaya yönelik en önemli müdahale alanı da ortadan kaldırılmış olacaktır.

Unutmayın, 15 Temmuz'da Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırısına maruz kaldık. Bu ülke kurulduğundan bu yana, ABD ve Avrupa'dan gelen en büyük saldırı ile yüzleştik. 15 Temmuz akşamından bu yana her gece nöbet için meydanlara akın eden insanlar,Yenikapı'da toplanan milyonlar, aynı gün Anadolu'da bütün şehirlerde meydanlara çıkan milyonlar bize en büyük stratejik hedefin ne olduğunu gösterdi. Bu mesajı unuttuğumuz anda her şeyi kaybedeceğiz.

Şimdi ne olacak? Petersburg Zirvesi'ne karşı, Erdoğan'a karşı, Putin'e karşı, Suriye krizinin çözülmesi ihtimaline karşı çok ağır saldırılar başlayacak. 15 Temmuz'u başaramayanlar terörle vuracak. Savaşı devam ettirecekler, iç savaşa ayarlı terör saldırılarıyla Türkiye'ye bedel ödetecekler, intikam alacaklar.

Dün Mardin, Diyarbakır, Şırnak'ta saldırdılar. Yeniden başladılar. 15 Temmuz'u başaramayanlar, PKK ile FETÖ'yü ortak harekete geçirdiler. Uyan Türkiye, nöbete devam!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi