Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Suud ve İran: İki püsküllü belâ!

Suud ve İran: İki püsküllü belâ!

Önceki gece, Suudi Arabistan “kaynadı”: Ülkede darbe söylentileri yayıldı bir anda Amerikan medyası tarafından.

Ülkede “darbe” çoktan yapıldı, işin aslına bakarsanız: Veliaht Prens Bin Selman, ülkede her şeyi kontrol edecek konuma yerleştirildi ABD’deki Yahudi gücü tarafından.

Ülke eksen değiştiriyor: İngilizlerin kontrolünden çıkıyor, Yahudilerin kontrolüne giriyor güle oynaya!

İngilizler de taşeron olarak kullanmışlardı Suudları, Yahudiler de taşeron olarak kullanacaklar: Taşeronluk sürecek; ama kılık değiştirecek...

SALDIRGAN CÂZİBE BİN SELMAN’A DİKKAT!

İngilizler, yaklaşık iki asır önce, Vehhâbiliği icat ettiler, Vehhâbileri Osmanlı’nın durdurulmasında tepe tepe kullandılar!

Son çeyrek asırdaysa, Vehhâbīlik üzerinden selefsizlik demek olan neo-selefīliği kullanarak terör örgütlerini icat ettiler, böylelikle hem terör örgütleriyle, (İslâm dünyasının yeniden ana-aktörü konumuna yükselen) Türkiye’yi durdurmayı hem de hâricî mantığını Suudlar üzerinden İslâm dünyasına dalga dalga yayarak terörle İslâm’ı özdeşleştirmeyi ve İslâm’ın küresel sisteme yönelteceği itirazı bu şekilde püskürtmeyi amaçladılar...

Kanaatime göre bu süreç büyük ölçüde tamamlandı ama alttan alta sürdürülecek...

Yeni başlayan süreç, Suudların Yahudiler tarafından bu kez “ılımlı İslâm” projesinde taşeron olarak kullanılacağını gösteriyor...

Bu işi, bin Selman denen “türedi”ye havale ettiler.

Bin Selman, önce Kudüs’ü “sattı”; şimdi de Türkiye’nin durdurulması sürecinde kilit rol oynamak üzere konuşlandırıldı.

Bin Selman, çok tehlikeli, ruhsuz, fütûrsuz bir adam: Üç hafta ABD ziyareti gerçekleştirdi. ABD’de bütün derin güçlerle görüştü.

Bu üç haftalık ABD ziyaretini Time dergisi kapak yaptı. Time’ın kapağı “Saldırgan Câzibe” / Charm Offensive” başlığıyla yayımlandı.

Kapak dosyasını hazırlayan Karl Vick, dosyanın spotuna şu cümleyi taşımış aynen: “Ortadoğu’yu altüst edecek adam: Bin Selman”!

Dosyayı da buraya kadar söylediklerimi doğrulayacak bir cümleyle bitirmiş: “Ortadoğu’da tek yeni şey, yeni Suudi Arabistan” (!)

Suudi Arabistan’ın ne’si yeni peki?

Kılık değiştiren taşeronluk rolü, elbette ki: Ilımlı İslâm projesinin taşeronluğunu nasıl yapacağını ballandıra ballandıra anlatıyor türedi adam Time’ın dosyasında!

YAŞANAN KARMAŞIK SORUNLARI ANLAMA KILAVUZU

Burada altı çizilmesi gereken nokta şu: “Ortadoğu” yeni depremlere, yeni altüst oluşlara gebe...

Kim kiminle dans ediyor, ne tür pazarlıklar peşinde koşturuyor anlaşılması, ilk bakışta çok zor!

Ama bütün yaşananlara derin nefes alarak, belli bir tarih felsefesi perspektifiyle bakılınca yaşananları da, yaşanması muhtemel gelişmeleri de deşifre etmek kolaylaşabilir...

Bunun için zihnimizi açacak, yaşananları kavramamızı kolaylaştıracak bir kaç tespit yapalım:

Öncelikli olarak, İslâm dünyası iki asırdır köle; bağımsız değil. O yüzden İslâm dünyasının kendi ayakları üzerinde durmasını, bağımsız kararlar almasını, müşterek bir yolculuğa soyunmasını -en azından kısa ve orta vadede- beklemek, bölgede ve küre ölçeğinde yaşanan yakıcı gerçekleri, tarihî hâdiseleri bilememek demektir.

İkinci olarak, tam da bu nedenle, Batılı emperyalistlerin İslâm dünyasının sinir uçlarını kaşıyarak, İslâm dünyasının toparlanmasını bir süre daha erteleyecek stratejiler geliştireceğini iyi bilmek gerekiyor.

Üçüncü olarak, Batılılar, Çin’i, Hindistan’ı, Japonya’yı her bakımdan hizaya getirdiler; ama paramparça bir manzara arzetmesine rağmen İslâm dünyasını hizaya getiremediler. Yine Çin’in, Hindistan’ın ve Japonya’nın ruhköklerini oluşturan Konfüçyanizm’i, Taoizm’i, Hinduizm’i, Budizm’i ve Şintoizm’i fosilleştirdiler ama İslâm’ı fosilleştileremediler.

Dördüncü olarak, İslâm dünyasını toparlayıp ayağa kaldıracak gücün yeniden medeniyet iddiasıyla kuşanacak Türkiye olduğunu çok iyi biliyor Batılılar.

Onun için her ne sûretle olursa olsun hem Türkiye’nin kuşatılması ve durdurulması için büyük çaba gösteriyorlar hem de Türkiye’nin İslâm dünyasını toparlayacak gücünün Selçuklular, Eyyûbîler ve Osmanlılar’la birlikte kurulan, hayata geçirilen Ehl-i Sünnet omurgayı yeniden harekete geçirmesinde gizli olduğunun bilincindeler.

İşte dananın kuyruğu tam da bundan sonraki süreçte kopuyor.

Ehl-i Sünnet omurganın üç sacayağından Pakistan ve Mısır bunun için hadım edildi, uyutuldu.

Türkiye yalnız bırakıldı.

Ve bu süreçte İslâm dünyasının kaderini şekillenecek iki aktör olarak İran ve Suudlar sahneye sürülüyor sürekli olarak...

Suudların Ehl-i Sünneti temsil ettiği fikri kökleştiriliyor, Suudlarla İran karşı karşıya getiriliyor...

Burada tam bir karartma operasyonu işletiliyor: İran, mağdur konuma sürükleniyor ve sürekli olarak İran’ın önü açılıyor...

Burada iki şey amaçlanıyor: Birincisi, sahte bir Sünnî-Şiî çatışması icat etmek, böylelikle İran’ın İslâm dünyasına yerleşmesini sağlamak ve meşrûlaştırmak: İran, Irak başta olmak üzere, Suriye’ye, Lübnan’a, Körfez bölgesine ve Yemen’e boşuna yerleştirilmedi, değil mi?

İkinci olarak da, kısa ve orta vadede Türkiye’yi devre dışı bırakmak, uzun vadede ise İran ile Türkiye’yi kapıştırmak!

HEDEF, İSLÂM DÜNYASINI TOPARLAYACAK BİR TÜRKİYE’NİNGELİŞİNİN DURDURULMASI!

Türkiye, bu oyunu gördü ve püskürttü Rusya ve İran’la stratejik ittifak yaparak.

Ama kısa ve orta vadede başka bir hazırlık da yapılıyor İslâm dünyasını orta ve uzun vadede ayağa kaldıracak Türkiye’yi durdurmak için: Arapları Türkiye’ye karşı kışkırtmak ve Türkiye’nin Araplarla bağını kopartmak!

Hâsılı kelâm: İslâm dünyasının kaderini de, dolayısıyla uzun vadede küresel sistemin alacağı şekli de İran, Suudi Arabistan ve Türkiye belirleyecek...

Yakın zamanlara kadar Arap dünyasının lokomotifi işlevi gören Mısır, bu karenin içinde yer almayacak -en azından belli bir süre daha!

Mısır, uyutuldu; komada! Mısır’ın “komadan çıkması” istenmiyor; anlaşılan ve karar verilen manzara bu şekilde.

İslâm dünyasının kaderini, İran ve Suudlardan oluşan iki yapay aktör, iki püsküllü belâ üzerinden ve yapay çatışmalar icat ederek şekillendirmek istiyor küresel sistemin lordları.

Bunlar komplo filan değil. Yaşadığımız acı ve yakıcı gerçekler!

Bu hesapları sadece biz bozabiliriz. Bu anlaşıldı artık.

Ama hangi “biz”?

İçerdeki sorunlarını halletmiş, medeniyet iddialarını eğitim başta olmak üzere, fikir, sanat, kültür, şehircilik ve stratejik alanlar dâhil her alanda hayata ve harekete geçirmeye başlayan, dalga-kıracak ve dalga-kuracak bir Türkiye...

O yüzden birbirimizle uğraşmayı bırakıp “üzerimize gelen tehlikeleri hep birlikte nasıl bertaraf edebiliriz” yakıcı meselesi üzerinde yoğunlaşmak zorundayız. Vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi