Algı yanlışlarını gidermek
Bilinen hikayedir, hastanın biri kendini darı sanıyormuş. Uzun süre tedavi görmüş. Psikiyatr’ına artık iyi oldum, darı olmadığımı biliyorum, beni taburcu edin diye yalvarmış. Doktor, hastayı taburcu etmiş ama, sen darı değilsin, bir daha böyle düşünceleri aklına getirme, diye uzun, uzun da tembihlemeyi de ihmal etmemiş. Hasta daha kapıdan dışarı çıkarken gördüğü bir tavuktan dolayı telaş içinde içeri kaçmış, doktor hani iyileşmiştin, darı olmadığını anlamıştın diye sorunca, ben darı olmadığımı biliyorum da, acaba tavuk da biliyor mu demiş.
Son zamanlarda yapılan bazı tartışmaları görünce aklıma bu fıkra geliyor.
Laik çevrelerde,hayat tarzlarının tehdit altında olduğuna dair bir algı varmış.
Milliyetçilerin geçmişte bazı katliamların faili olduklarına dair ciddi bir algı varmış.
İktidarın gizli bir ajandası olduğuna dair algılar varmış.
Yakın bir gelecekte içkinin yasaklanacağına, mayoyla denize girmenin yasaklanacağına dair bir algı varmış. Bu algı biçimlerini çoğaltabiliriz.
Kimse bu algılama biçimlerinin doğru olduğunu, haklı bir gerçekten beslendiğini söylemiyor. Ama böyle bir algı var, bunu bir şekilde telafi edin deniliyor. Vehimlerden, korkulardan, mesnetsiz şüphelerden beslenen ve yanlış olduğu aşikar olan bu idrak sapmalarının tedavisi cihetine gidileceğine, bu saplantılardan hiçbir dahli olmayanlar sorumlu tutuluyor. Yani hastayı tedavi etmek yerine, sağlam olanı hasta yapmak gibi akıl dışı bir yola baş vuruluyor.
Bu, kendini darı sanan bir kişinin hasta olduğunu kabul etmek yerine, tavukları, horozları suçlamak gibi bir garabeti ifade eder. Bazıları kendini darı sanıyor, birileri beni yiyecek diye durmadan paranoya üretiyorsa, dindarların, milliyetçilerin bunda ne suçu var?
Bu marazi algı biçimini tedavi etmek yerine, hastanın hezeyanlarını hakikat kabul edip toplumu suçlamak akıl karı değildir.
Çok sınırlı da olsa bu hastalıklı algıyı besleyen ekstrem tipler vardır. Ama bunlar istisnadır. Esas olan kendi hayat tarzı dışındaki her hayat tarzını tehlike olarak gören çevrelerin akıl dışı tutumudur. Herhangi bir makul gerekçesi olmadığı için bu tipleri ikna etmek,korkularını gidermek son derece zordur. Kendi kabullerini, kanaatlerini, hayat tarzlarını tek hakikat olarak görenler için her farklılık bir tehdittir. Bu tipleri ikna etmek için durup dinlenmeden hep başkalarından fedakarlık istemenin bir anlamı yoktur. Hasta ve hastalıklı olan bellidir. Kimse kimsenin hezeyanlarını gidermekle mükellef değildir. Birilerinin yanlışı için, başka birilerinin doğrularından vaz geçmesini beklemek haksızlıktır. Senelerdir, biz şu değiliz, biz bu değiliz diye birilerine kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Ama bir türlü olmuyor. Biz ne dersek diyelim, hasta bizi kendi istediği biçimde görmeye devam ediyor. Artık kendimizi anlatmak yerine, hastaya,problemin kendisinden kaynaklandığını göstermek zorundayız.