Darbeler nasıl biter?

Darbeler nasıl biter?

Her sorumluluğu siyasetçilerin üzerine yıkıp, kendi mükellefiyetlerimizden kurtulmamız mümkün değil. Darbelerin rutin bir hal almasında elbette korkak, pısırık, inisiyatif alamayan siyasetçilerin büyük sorumluluğu var. Ama her şey politikacılarla bitmiyor ki.

1960’tan beri sayısını unuttuğumuz kadar darbe veya muhtıraya muhatap olduk. Bakanlar, Başbakanlar asıldı. Yüz binlerce insan işkenceden geçirildi. Askeri kışlalar birer mezbahane gibi işkence merkezlerine dönüştürüldü. Birçok kanunsuzluk, ihanet, darbe koruması altında icra edildi. Kimsenin çıtı bile çıkmadı.

Sadece siyasetçiler mi? Milletin de sesi çıkmadı.

Sanki halkın demokrasiye hiç ihtiyacı yok.

Hâlbuki Darbe siyasi kadrolara karşı değil, millete karşı yapılır. Onun iradesine, tercihlerine, müdahale edilir. Halkın rüştünü ispat edemediği, iyiyi, doğruyu seçecek olgunluğa erişmediği düşünülür. Dolayısıyla tepkinin de milletten gelmesi gerekir.

Benim yerime siyasetçiler mücadele etsin, ben evimde oturup kulunçlarımı kırayım duyarsızlığı ile darbeler önlenmez. Darbecilerin cüret ve cesaretini artıran siyasetçilerin korkaklığından çok, Türk halkının isteksizliği, duyarsızlığı, cesaretsizliğidir. Darbeleri üstüne almamada gösterdiği basiretsizliktir.

Kuran kurslarınız kapatılacak, Kılık kıyafetinize müdahale edilecek, seçtiğinin kadrolar tezyif edilerek tasfiye edilecek ve siz bana mısınız demeyeceksiniz.28 Şubat kimin hayatını zorlaştırdı, başörtüsü kimi mağdur etti, imam hatiplerin kapatılacak noktaya getirilmesi kime zarar verdi, sadece siyasetçilere mi?

Sadece oy vererek kimse görevini yapmış olmaz. Oy vermek aynı zamanda seçtiğiniz kadroların arkasında durmayı, onları en zor anlarda bile yalnız bırakmamayı gerektirir.1960 da Menderes’in yargılanma ve daha sonraki asılma sürecine bakınız. Tek bir toplu tepki gösterilememiş, Menderes hücresinde bizzat kendisine oy verenlerin vefasızlığı yüzünden yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Menderes’i asıl perişan eden, asılmasını kolaylaştıran bu utanç verici tavırdır.

Bir ülkede her on yılda bir darbe yapılıyor, asker siyasete müdahale ediyorsa bundan utanç duyması gereken darbeciler değil, ona çanak tutan halktır. Evinize hırsız giriyor, namusunuz payimal ediliyor, siz bana ne polis gelsin kurtarsın diyorsunuz. Namusunuz, onurunuz, haysiyetiniz, şerefiniz beş para edildikten sonra polis gelse ne olur, gelmese ne olur. Namusunu önce herkesin kendisi korumakla görevlidir. Benim namusumu başkaları korusun diye beklemek en büyük namussuzluktur.

Asker bizim askerimiz ne yapalım savunması doğru bir savunma değil. Evet, asker bizim askerimizdir, görevini yaptığı müddetçe her türlü saygıya layıktır. Ama darbe yapan, darbeye teşebbüs eden artık bizim askerimiz değildir. Onun bir işgalciden farkı yoktur. Bazı askerlerin – başkasının askerliğine soyunmasını- “kimse, bizim asker ne yapalım”, savunması ile geçiştiremez. Bu ülkede tüm darbeler dışarıda kurgulanmış, içerideki işbirlikçilere yaptırılmıştır.

Bu mülahazalardan sonra darbelerden nasıl kurtuluruz sorusu da herhalde cevabını bulmuştur: Yeltsin gibi tankların üstüne çıkmadan, darbecileri işgalci gibi kabul edip milletçe direnmeden darbelerden kurtulamayız. Gerisi laf-ı güzaftır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi