Hakimler, Savcılar ve Akıncı gençler

Hakimler, Savcılar ve Akıncı gençler

Hakim ve savcıların işi zor

12 Eylül 1980 darbesinin ardından hazırlanan Anayasa için bir Pazar günü Anayasa oylaması yapılacağında, Cuma günü evlerinden alınan yirmi kadar Akıncı delikanlı, Cumartesi günü haberlerde "Anayasa oylamasını protesto etmek için silahlı eyleme hazırlanan çete çökertildi" diye habere konu olurlar.

Televizyonda yirmi kadar Akıncı delikanlı masanın üzerindeki silahların arkasına dizilmişler ve haberler öyle gösterildi.

Daha sonra ben İstanbul'a geldim. Çeşitli camilerde ve salonlarda vaaz ve konferanslar verirken bir delikanlı "O yirmi kişinin içinde ben de vardım. Masanın üzerine silahlar yerleştirilmiş, bizi de masanın arkasına dizdiler ve basını içeri aldılar, fotoğraflar çekildi. Basın çıkınca komisere "Bu silahların nasıl çalıştığını bile bilmeyiz biz. Bunları nereden buldunuz?" dediğimde "Tamam oğlum, şu seçim bitsin, Pazartesi günü serbest bırakılacaksınız" dedi ve o gün bıraktılar" demişti.

O delikanlı doğru mu söylemişti, doğru söylediyse şimdi nerelerdedir, ne yapardır, kimdir bilinmez ama bilinen bir şey var ki "Şek ile yakin zail olmaz."

İslâm hukukunu bilen bir Müftüye "Efendim eve gelirken, evimden köpek çıktı. Ağzında yoğurt bulaşığı var. İçeri girdim yoğurt yaptığım süt kazanının üstündeki kaymak bozulmuş. Şimdi bu köpek bu yoğurdu necis etti mi? diye sorar.

Müftü- Sen gözünle görmedin. Gören de yok. Yoğurt bulaşıklığı bir karinedir. Asıl delil yerine geçmez. Başka bir evde yoğurt yemiştir, senin eve öyle gelmiştir. Senin yoğurdun kaymağını ise aileden veya dışardan biri bozmuş olabilir" der.

"Şek ile yakin zail olmaz." Yani şüphe ile suçsuz insana suç isnat edilmez. Zan ile karar verilmez. Bin tane zan, bir tane hakkın, doğrunun yerine geçemez.

Bunun aksi de olabilir.

Bizim köyde rahmetli bir ihtiyar anlatmıştı: "Çocuğuz, anam öldü, babam bir kadınla evlendi. Çitile yoğurt üğütürdü. Yoğurdun üzeri bir parmak kaymak olurdu. Yoğurdu yersem analığım döverdi. Ben de çavdarın sapını kaymağın bir yerinden batırır oradan (Şimdilerde bizim pipetle sıvı içecekleri emdiğimiz gibi) yoğurdu içime çekerdim. Analığım, yoğurdun eksildiğini görür, kaymağın bozulmadığını da görünce suçu kör şeytana bulurdu" demişti.

Rabbimiz de kafirler hakkında: "Onların çoğunluğu zanna uyarlar. Zan ise haktan hiçbir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilir." buyurur. (Yunus 36)

Rabbimiz biz mü'minler için de: "Ey iman edenler, zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıbını aramak için casusluk yapmayın..." buyurur. (Hucurat 12)

Öyle ise zan nedir?

Eğer bir olayın olduğu veya olmadığı konusunda kişinin kanaati yüzde elli oranında eşitse buna şüphe denir. Kanaat yüzde ellinin üzerine çıkarsa buna "zan" denir. Yüzde ellinin altındakine vehim denir.

Ayette "Zannın bir kısmı günahtır" buyurmuş.

Demek ki zannın bir kısmı da sevaptır.

Buna "Hüsnü zan" diyoruz.

Mesela: İki kişi elinde sarılı bir şişeyle yalpalayarak gelen adama bakıyorlar. Biri: "Adam içmiş içmiş doymamış, eve de götürüyor." diyerek sû-i-zanda bulunuyor.

Öbürü de: "Adam akşama kadar çalışmış. Yorulmuş. Ayakta duracak hali yok. Evdeki çocuğuna bir şişe süt almış gidiyor." diyor. İşte bununki hüsnü zandır.

Aksi çıksa yanılsa bile sevabını alır.

Bütün müminler birbirleri hakkında hüsnü zanda bulunmakla görevliler.

Özellikle yönetici kadro halkının her hareketinden kuşkuya kapılıyor. Ve kendine karşı komplo kanaatine varıyorsa kendisini tedavi ettirmesi gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi