Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı ne anlama geliyor?

Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı ne anlama geliyor?

Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ beklenen basın toplantısını yaptı. Başbuğ, gündemdeki konularla ilgili TSK’nin görüşlerini dile getirdi. Ergenekon’dan, bedelli askerliğe, PKK’dan bölücülüğe kadar neredeyse her konuda görüşlerini açıkladı.

En başta Başbuğ’un hukuk devleti vurgusunu irdelemekte fayda var. Başbuğ, seleflerinin aksine demokrasi ve hukuk devletine daha yoğun vurgu yapan bir Genelkurmay başkanı. Bazıları bu vurguya bakarak demokrasinin önündeki son engelin de kalktığını düşünüyor. Şimdiye kadar askerin demokrasiyi sadece belli gruplara layık gördüğü var sayılır, onun dışındaki guruplar, için demokrasiyi bir tehdit ve yıkma aracı olarak gördüğü düşünülürdü. Mevcut demokrasi vurgusu ile –herkes için- demokrasi evresine geçtiğimiz sanılıyor. Halbuki Başbuğ’un ısrarla vurguladığı hukuk devletinde genel kurmay başkanlarının hemen her konuda fikir beyan etmesi hukuka uygun değildir. Yargı’da olan bir dava için yorumda bulunmak, iddianamenin dayanaklarına dair kanaat serdetmek ısrarla vurgulanan hukuk devletinin ilkelerine aykırıdır.

Başbuğ’un iki hafta önce harp akademilerinin açılışında yaptığı konuşma ile son basın toplantısında söyledikleri bir araya getirildiğinde ortaya çıkan sonuç, askerin ne düşündüğünden çok, nasıl düşünülmesini istediğini gösteriyor. Başbuğ yeni konjonkktöre göre TSK’nin ne düşündüğünü söylerken aslında sivillere bir yol haritası sunuyor.

PKK’lıların dağdan indirilmesi için şunları, şunları düşünüyoruz, sizde öyle düşünün diyor.

ETÖ davası için biz şöyle düşünüyoruz, diyerek sizde böyle düşünün telkininde bulunuyor.

Bedelli askerlikle ilgili düşüncelerini söylerken, sivillere kendi kendinize gelin güvey olmayın diyor.

Cemaatlerle ilgili kanaatini söylerken, Türkiye’ye bu hepinizin kanaati olmalı diyor. Hülasa, emir kipini bir tarafa bırakarak TSK’nin görüş ve düşüncelerini, daha mutedil bir üslupla topluma empoze etmeye çalışıyor. Geçmişte kullanılan tehditvari üslubun yerini, daha kabul edilebilir bir üslubun almasının dışında çok fazla şeyin değiştiğini söylemek mümkün değil.

Genelkurmay başkanının askeri direk hedef alan maksatlı yayınlara cevap vermesine kimsenin bir diyeceği olamaz. TSK’ni temsil eden bir kişi, bir taraftan mensubu olduğu kurumu çağın şartlarına göre modernleştirirken, diğer taraftan da onun saygınlığını korumakla mükelleftir. Esasında asker ocağının onurunu korumak herkesin görevidir. En çok da, askerlerin. Bunun için mesleğin gereklerine uygun davranmak kâfidir. Askerlik mesleğinin gerekleri ise bellidir, siyaset yapmamak, sivil iradenin üstünlüğünü kabul etmek, durumdan vazife çıkarmamak, toplumun taraf olduğu konularda taraf olmamak, ülke güvenliği için askerlerimizi en iyi şekilde yetiştirmek, ordumuzu güçlendirmek, devletin ve milletin güvenliğini en iyi şekilde temin etmek… Bugüne kadar bu saydıklarımıza hakkıyla riayet edildiğini söylemek mümkün değil. Nitekim son basın toplantısından sonra her yayın organı Genelkurmay başkanının ayrı bir sözünü cımbızlayarak manşete taşımış, her yayın organı ayrı bir sözünü eleştirmiştir. Günlük siyasete girmenin neticesi budur. Herkes yanınızdayken, içlerinden bazılarını karşınıza almak. TSK’nin itibarını düşünen, önce toplumda kamplaşmaların kaynağı olan olaylara girmekten kaçınır. Başbuğ günlük siyasete girerek TSK’ni tartışmaların ortasına çekmiştir. Temas ettiği konularla da, demokratik bir ülkenin Genelkurmay başkanının ilgi alanına girmemesi gereken konulara girmiştir. Her iki toplantıdan çıkan sonuç, askerin eski konumunu, daha hazmedilebilir, yepyeni bir üslupla devam ettirme arzusunda olduğudur. Gerisi laf-ı güzaf.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi