Bunların yaptığını maymun yapmaz

Bunların yaptığını maymun yapmaz

Batıda 17’nci yüzyılda yapılan işkenceleri dile getirerek cadı kazanlarının altına odun atan yazar, Harlem’deki sefillerin sefaletiyle önce sosyalist sonra komünist damgası yiyen fakat Amerika’nın en ünlü kadını Marilyn Monroe ile evlenen Arthur Miller’in sefaletin ve işkencenin dramatize edebilmesinin temelinde kendi ailesinde uyguladığı bir işkence olduğu ortaya çıkar.

Serdar Turgut beyefendinin Akşam gazetesindeki 07.10.2007 tarihli yazısında Arthur Miller’in 1966’da bir çocuğu olur ve doğduğu gün Down sendromlu olduğu anlaşılınca çocuğu eve kabul etmez. Daniel ismi verilen bu çocukla 1966’dan Miller’in öldüğü 2005 yılına kadar görüşmez.

Kadere bakın ki şimdi Arthur’un biriktirdiği milyonlarca doları o Downlu çocuk yemektedir.

Dünyanın öbür tarafındaki sefalet çekenlerin dramını anlatacaksın, 17’nci yüzyılda yaşayanların dramını anlatacaksın, kazandığın paralarla Amerika’nın en ünlü kızıyla yatacaksın, Türkiye’deki sosyalistlere fikir ve edebiyat babası olacaksın ama evdeki çocuğuna dünyanın hiçbir yerinde hiçbir hayvanın dahi yavrusuna yapmadığını yapacaksın.

Geçen haftalarda Fransız düşünürlerinden Jean-Paul Charles Aymard Sartre’nin dünyada yayınlanan bir haber fotoğrafı bazı yazarlarımız tarafından hayranlıkla değerlendirildi.

Filozof eşinin ayna karşısında anadan uryan çekilmiş bir fotoğrafı yayınlanmış, yazarlarımız da o fotoğraf üzerinden hem Sartre’ye hem fotoğrafa hem bu yayına övgüler düzüldü.

Fotoğrafı çeken kendisi miydi, fotoğrafçıya mı çektirmişti, kendinden habersiz mi çekilmişti belli değil.

öyle veya böyle bu iki sosyalistçe yazan, kapitalistçe yaşayan, biri Yahudi, biri Hıristiyan insanlara hayran olan bizim insanlarımız da aynen onların çizdiği çizgiden ayrılmadan devam ediyorlar.

Baskıya karşıdırlar ama kimse bizden daha iyi baskı yapamaz, yaptırmayız diye karşılar.

Dünyanın geçmişte ve gelecekte yapılan işkencelerini anlatan adam, geçmişte kimsenin yapmadığı işkenceyi kendi çocuğuna yapabiliyor.

Maymun ile yavrusunu büyük bir kazanın içine koymuşlar; kazanın altını yakmışlar. Kazanın dibi ısınınca maymun hemen yavrusunu kucağına almış. Kazan biraz daha ısınınca ayaklarının birini kaldırıp öbürünü basarak yanmamaya çalışıyormuş. Ateş biraz daha artınca ve dayanılmaz hale gelince yavrusunu ayağının altına almış ve kendi ayaklarını korumaya başlamış.

“O maymun biz insanız; canan için candan geçeriz. Fedakarlık, ferağat, diğergamlık, sencillik bizim dinimizde, huyumuzda, kanımızda var.” denebilir ve doğrudur.

Serveti için babasını veya annesini öldüren veya öldürtenleri duyuyoruz. Küçücük çıkarları için kardeşini öldürenleri okuyoruz. “Bunlar istisnalardır. Ailesi, vatanı, namusu için ölümü göze alanlar da var” denebilir ve doğrudur.

Ancak dünyadaki fedakarlıklarımız nasıl olsa ölünce terkedeceklerimizdir.

“Mahşer yerinde suçlular, birbirleriyle konuşmayacaklar. O günün azabından kurtulmak için kendi yerine çocuğunun, eşinin, kardeşinin, barındığı kabilesinin ve yeryüzündeki bütün insanların yanmasını isteyecektir” diyor Rabbimiz. (Kur’an-ı Kerim el-Mearic 10-14)

çocuk köle ticareti yapanlar, organ ticareti yapanlar, uyuşturucu ticareti yapanlar, kadın ticareti yapanlar, hazineyi hortumlayanlar, downlu çocuğunu ölünceye kadar görmeyenler, hanımının anadan uryan fotoğrafını çeken veya çektirenler bunların hepsi batıda eğitim görmüş, İngilizceleri ve bilgisayarları ile dünyayı avuçlarının içi gibi bilen insanlar.

Bunlar, gıdasını alamamış insanlardırlar. Tenimiz topraktan geldiği için gıdası topraktan geliyor. Onu helal ve temiz olarak kazanıp kullanırken canımız Rahmandan geldiği için onun gıdası Rahmandan gelir. O gıda Kur’an’dır.

Can kuşunu Kur’an gıdasıyla beslemezsek aç kalan insanın ağaç kabuklarını bile yediği gibi can gıdasını alabilmek için İngiliz, Fransız, Amerika, çin düşünürlerinin beyinlerinin salgısıyla doymaya çalışırlar.

Tenimiz sun’i, yapay gıdaları değil, tabii gıdaları istediği gibi canımız da yapay fikirleri değil, ilahi emirler, yasaklar ve tavsiyeleri ister.
Sıhhatli bir ten ve cana sahip olanlar gıdalarını düzgün alır, temizliğe dikkat ederlerse kendilerine hücum eden mikroplar onlara zarar veremezler. İyi bir mü’min de içini imanla süsler, dışında da amel çiçekleri açtırırlarsa şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlar ona zarar veremezler. Rabbimiz: “çünkü onun(Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların), iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde otoritesi yoktur.” Buyuruyor. (Kur’an-ı Kerim Hicr 42, İbrahim 22)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi