Rahim Er

Rahim Er

Mihriban

Mihriban

Herhalde dünyada en küçük tarlalar bizim köylerimizdedir. Mirastan mirasa bölünerek neredeyse bir mendil ebadına düşecekti bir kanun çıkartılarak ekber evlat faktörü mevzuata girdi.
Neden?
Türk milletinde, belki doğulu halklarda, mirasçı kardeşler geçinemez. Komşular geçinemez. Hani o kan davalarının sebebi nedir? Biri kız meselesi, diğeri komşu kavgası. Sanılanın aksine aydınlar geçinmez. Siyasilerimiz hiç geçinemez. Tarihe bir parça aşina olanlar bilir ki tarihimiz kardeş veya baba-oğul kavgalarıyla doludur. Devletin en kuvvetli olduğu zamanlarda bir tefrika çıkar ve bölünmeyle biter. Hayır sadece Beyazıt-Cem kardeşler ihtilafı ve Cem dramı değil, Yıldırım-Timur boğazlaşması ve Yıldırım hayıflanması da değil. Onlarca misal var.
Onun için bizde meclis uzlaşmaya zemin olamıyor.
Uzlaşarak anayasa yapmak.
Uzlaşarak yargı reformu yapmak.
Uzlaşarak askerî reform yapmak.
Nafile ümitler.
Hayır uzlaşamazsınız. Ne yapacaksan yapacaksın! Çünkü bizde şu gün bile ve üstelik İslamiyet’in asırlardır süren aksine telkinlerine rağmen uzlaşma ve paylaşma kültürü layıkıyla gelişmemiştir. Veya belki de varken yitirdik. Hayat tarzımızda kendini haksız görme tevazuu yoktur. Özür dileme fazileti yer etmemiştir.
Halbuki..
Oysa ki.
Karşımızdakini bir dinleyebilsek. O zaman ne kadar da diğerimiz olduğunu görürüz. Hayır! Biz konuşmayız. Ya yumruklar, ya kurşunlar, ya dedikodular veya gıybet konuşur.
Bu da, bu üslup da, bu kavga da senelerimizi alıp götürür. Asıl erozyon budur işte. Bu huy, devlet kaybından zaman kaybına ağır faturalar çıkartır.
Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız diye slogan atıyor! Bunu diyen Kürt kardeşiyle oturup konuşsa ne kadar da ruh ikizi olduğunu görecek. Ama olmuyor bu yapılamıyor. Ne oldu, Kürtçe tiyatro oynanınca tsunami mi koptu?
Dediklerimize somut kanıt Mihriban türküsü. Cumhurbaşkanlığı basın Müşavir Ahmet Sever için dostları bir araya gelmişler. Neş’e içinde Mihriban türküsünü söylerken “sevgiliiim” diye iki yana sallanıyorlar. O türküyü söyleyenlerin çoğu işte ortalama gündelik ölçütlerdeler. Atatürkçü, laik vs. Peki ne var bunda. Var olan türküde. O türkü Abdurrahim Karakoç’un. Karakoç ne laik, ne başka bir şey. O şiiri ilk defa “Mektup Yazdım Hasana, Ha Hasana Ha Sana” ismindeki bir kitapta yayınlamış, biz de 18 yaş Adana’mızda yasemin kokuları arasında okumuştuk. Bu şiir, yok farz edilme cinayetine maruz kalmış bir şairindir. Halbuki o şairdir. Eseri ortada. Bugün de Vakit’te fevkalade dörtlükler yazıyor. Peki Mihriban şiirinin bestesi kimin? Musa Eroğlu? O kim? Bir alevi saz sanatçısı. Abdurrrahim Karakoç’la hiç karşılaşmadık. Ama Sarıkamış akşamlarında Musa Eroğlu’yla sohbet lezzetleri damıtmıştık.
Dememiz o ki bir Sünni şiir yazıyor, bir Alevi besteliyor, laik yurttaşlar da bir kutlamada onu söylüyorlar. Ama kimse kilimin desenlerinin farkında değil. İşte problem orada. Güzelliklerimizi fark edemeyince çirkinliklerimiz baskın güç oluyor.
Zorba yanımız kasıp kavuruyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi