Rahim Er

Rahim Er

İstikbalini oylayacaksın -I-

İstikbalini oylayacaksın -I-

12 Eylül’de referandum var, halk oylaması.
Bunu biliyorsunuz...
Fakat şunu bilmeyebilirsiniz. Daha evvel yazmıştım. Ama, et’tekrarü ahsen, velev kane yüzseksen. 180 kere bile olsa tekrar güzeldir. 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimleri Demokrat Parti kazandı. Çeyrek asrı aşkın zamandır CHP iktidardaydı. Tek parti faşizan uygulamaları millete kök söktürmüştü. Ekmek, tuz, bez, gaz, kömür, defter, kalem gibi temel ihtiyaç maddeleri millete karne ve kuyruklarla veriliyordu. İlaç zaten yoktu. Bilinen tek ilaç Kinin denen sarı bir acı haptan ibaretti. Bugünün dilencisinin üstündeki kıyafet o günkü orta halli vatandaştan daha iyidir.
Diğer taraftan Ezanı Muhammedi, İslami okunuşundan çıkartılmış, Sultanahmet gibi camiler ahır yapılmış, Kur’an öğrenilmesi yasaklanmış, gazetelerde dini yazı çıkmasına müsaade edilmemiş, çeşme ve bina gibi yerlerin kitabelerinden ayetler, hadisler Arapça harfli diye murçlarla kazınmıştı. Bugün bile İstanbul Üniversitesinin giriş kapısı üzerinde TC yazan kısmın üstündeki yuvarlak mermer, bir Tuğra’yı kapatmaktadır. Sadece onu kapatmadılar. Üniversitenin, Süleymaniye Camiine açılan kapısını da talebe namaza gidemesin diye kapattılar. Devlet arşivlerini hurda kağıt fiyatına yabancı devletlere sattılar. Bulgaristan o evraktan kendi arşivini teşkil etti.
Adnan Menderes ve arkadaşları 1945’te DP’yi kurdular.
Bu muahlefet partisi 1946 seçimlerine katıldı.
Ancak Milli Şef diktası dünya durdukça siyasetin yüz karası olarak kalacak bir metodla açık oy, gizli tasnifle oyları sayarak DP’yi eleyip tekrar iktidar olmuştu.
14 Mayıs 1950’de aynı hileyi tekrarlayamadı. Türkiye’ye İnönü’ye rağmen demokrasi getirten dış dünya, dikkat kesilmişti. Bu defa sandıkta hile yapamamışlardı. Fakat iktidar mührünü Adnan Menderes’e vermiyorlardı. Bir kısım CHP’li kodaman şöyle demekteydi. ‘Ne yani, biz şimdi iktidarı Hasolara Memolara mı vereceğiz? O -afedersiniz- Haso’lar Memo’lar bu vatanın öz evlatlarıydı. Ama onlar Ulus’tan öte Ankara’nın içine sokulmuyordu. Çünkü kılık kıyafetleri felaketti. Harplerde ölebilir, vergi verebilir ama Başkente giremezlerdi.
Ama mecburen iktidar el değiştirdi, jandarma ve tahsildar zulmü bitti.
1973 Seçimlerinde AP genel başkanı Süleyman Demirel, meydanlarda şöyle bağırmaktaydı:
-CHP demek, zam demektir, garne demektir, guyruk demektir!
Bunları duyuyor ama dudak büküyorduk. Bu devirde böyle şey olur mu diye düşünmekteydik. Dersimizi çok ağır aldık. Margarin yağı, benzin, elektrik, poşet, ilaç, mama, muslukta su ve daha neler yok oldu. Peki hükümet ne yapıyordu? Sol militanlarla kadrolaşma. Daha güven oyu almamış hükümet devlet kadrolarını hallaç pamuğu gibi attı. Sadece 2 ayda öğretmen yetiştirerek milli eğitime militanlar yerleştirildi. Bu kadrolaşmalar sonraki yıllarda Mehmet Moğultay’lar, Seyfi Oktay’larla hızlanarak devam etti. Ülkücü gençlik, ama gerçek ülkücü gençler, tatlı su milliyetçileri değil, o yıllarda patır patır şehit edildi. Kalanlar da 12 Eylülde zindanlara tıkıldı.
Sen bir anayasa maddesini değil, istikbalini, geleceğini, yaşama hakkını oylayacaksın. Böyle düşün buna göre hareket et.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi