Darbe İle AB Arasında

Darbe İle AB Arasında

AB komisyon başkanı Barroso’nun Türkiye’ye gelmesi, bazı tartışmaları da beraberinde getirdi.AB üyeliği, yeniden gündemin birinci sırasına oturdu.

Bazı çevreler, her türlü diplomatik ilişkiyi bağımlılık olarak gördükleri için AB’ye şiddetle karşı çıkıyorlar.Tam bağımsız Türkiye adı altında dünyadan tecrit edilmiş, içine kapanmış bir Türkiye hedefliyorlar.Barroso’nun gelişinde de aynı slogan milliyetçiliği(daha doğrusu ulusalcılık) zirveye çıktı.

Barroso’nun bazı açıklamaları iç işlerimize müdahale olarak nitelendirildi. Ey Türk bir Avrupalı nasıl iç işlerimize karışır gibi hamasi nutuklar atıldı.Her zaman olduğu gibi tartışmalar bölünme ve statüko ekseninde sürüp gidiyor.

Türkiye’nin AB’ye girip girmemesinden önce bu sakat mantığın sorgulanması gerekiyor.AB karşıtları iki guruptan oluşuyor,birincisi –Ulusalcı,solcu-AB karşıtları, ikincisi Türk siyasetinin Milliyetçi cenahında yer alan AB karşıtları. MHP ve BBP, bu ikinci guruba giriyor.

Görünüşte aynı cephede yer almalarına rağmen AB karşıtları sanılanın aksine aynı mülahazalarla hareket etmiyorlar. MHP ve BBP’nin AB karşıtlığı bölünme endişesinden,Ulusalcı-solcu gurubun AB karşıtlığı ise daha çok statükonun değişmesi, iktidarın elden gitmesi korkusundan kaynaklanıyor.Bu gurubun –iktidarını-tahkim etmek için zaman, zaman AİHM kararlarına atıfta bulunması,(Türban vs) AB karşıtlığının esas sebebinin –tam bağımsızlık değil, tam iktidar- olduğunu gösteriyor.

MHP ve BBP’nin endişeleri AB’nin tavrına bağlı olarak zamanla izale edilebilir..AB üyesi bazı ülkelerin haksız tutumu, Kopenhag kriterleri ile alakası olmayan dayatmalar ortadan kaldırıldığında MHP ve BBP’nin AB’ye karşı tutumu da değişebilir.

Ancak AB’yi –statükoya-yönelik bir tehdit olarak gören cepheyi ikna etmek kolay değil. çünkü AB’nin siyasi kriterleri ,iktidarın bir seçkinler zümresine ait olmasına müsaade etmiyor.Halk iradesine dayanan,kimseye imtiyaz tanımayan, insanları yasalar önünde eşitleyen bir demokratik düzen hedefliyor.Böyle bir düzende ise, bugünün muktedirlerine yer yok.Onun için vatan, millet edebiyatının arkasına saklanarak bu kirli iktidarın devamını sağlamaya çalışıyorlar.

Son olaylar AB üyeliği ile ilgili yeni bir değerlendirme yapmamızı gerekli kılıyor.Yargının taraflı tutumu, parti kapatma için kullanılan gerçek dışı kriterler, temel hak ve özgürlüklere dönük yasaklar, bu sarmaldan kurtulmak için iç dinamikler kadar dış dinamiklerden de yararlanmak gerektiğini ortaya koyuyor.Gelişmeler,Türkiye’nin problemlerinin sadece bir siyasi kadronun gücüyle çözülemeyeceğini göstermiştir..Toplum, gizli iktidar seçkinlerinin baskısından,ceberut tutumlarından bıkmış,bizar olmuştur.Kopenhag kriterleri bu zulüm iktidarının sonu olacaktır.

Türk milleti birinci sınıf bir demokrasiyi hak etmiştir.Kültürel kodları da buna müsaittir.önemli olan insan haklarını esas alan,temel hak ve hürriyetlere saygılı demokratik bir düzenin kurulmasıdır. Bugün meriyette olan düzenin demokrasi ile hiçbir alakası yoktur.İki boksör ringe çıkarılmış,birinin eli kolu bağlı, diğeri evire çevire dövüyor.Dövülen boksör kan revan içinde,yüzü gözü parçalanmış, zaman, zaman dizlerinin üstüne çöküyor, seyircinin desteği ile tekrar ayağa kalkıp mücadele etmeye çalışıyor.Hakem taraflı, seyirci bağırıp, çağırmaktan başka hiçbir şey yapamıyor, dışarıdan biri böyle maç olmaz,böyle hakemlik olmaz diye yapılan zalimliği eleştiriyor.Dayak atan boksör, sen karışma,biz bize dövüşüyoruz,burada kurallar böyle, sizin müdahaleniz bizim egemenlik haklarımıza aykırıdır diye itiraz ediyor.Dayak atanı anlamak kolay, çünkü karşıdaki boksörün eli açılınca şartların değişeceğini biliyor. İşin garibi,dayak yiyenin de itiraz etmesi… Dayak yiyen, müsabakanın bu şartlarda devam etmesinin yanlış olduğunu, ama bu yanlışa rağmen hariçten müdahaleyi kabul etmediğini söylüyor. üstelik şartları değiştirmek, durumu lehine çevirebilmek için hiçbir imkana da malik değil.İşte bunu anlamak çok zor.Hem dayak yiyip, hem de bunu değiştirecek –fırsatları-tepmek akıl karı değil.

AB’nin, Kopenhag kriterlerine uymayan dayatmalarına ben de karşıyım.

Ama Kopenhag kriterleriyle demokratik standartlarımızın yükseltilmesi ve bu yöndeki AB üyelik sürecini sonuna kadar destekliyorum.

Bu boksörün artık elleri çözülmeli,dayak yemekten kurtarılmalıdır.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi