Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Herkes işini yapsaydı...

Herkes işini yapsaydı...

'Geç gelen adalet, adalet değildir!'

Nerdeyse hiç gelmeyen adalete ne demek gerek peki?Tevatüren biliyorduk ama 5yılda, hatta devlete karşı işlenen suçlar cümlesinden olup 10 yılda bir türlü neticelenemeyen davalar olduğunu şimdi şimdi net olarak biliyoruz artık; tutuklu sanıkların tahliye edilmeleri gerektiği ortaya çıkınca, öğrendik.

İşin ilgi çekici tarafı, bu öğrenme işini, bütün bu işlerin tedviriyle ilgili zevatla beraber yaşamamış olmamız.

Başka türlü olsaydı, yani bahsini ettiğimiz zevat, bu işi önceden biliyor(!) olsalardı; bir tedbir alırlar, en azından tedbir için harekete geçmiş olurlardı.

Gerçi bu kadar da insafsız olmamak gerek. Yasama ve yürütmenin tedbire yönelik girişimlerinin, yargı tarafından engellenmesi durumu yaşanmış hep ve köklü çözüm arayışları da, tahliyelerle birlikte başlayabilmiş ancak...

Şimdi her kafadan bir ses çıkıyor, ilgililer birbirlerini suçluyor, neye yarayacaksa...

Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olurmuş.

Tutukluluk süresi ile ilgili kanuni düzenlemeler sebebiyle tahliyeler başlayınca da, yaşanmakta olan bu.

Normal şartlar altında çok uzun olan ve herkesin uzunluğundan şikayetçi olduğu tutukluluk sürelerinin aslında yeteri kadar uzun olmadığı(!) da, böylece anlaşılmış oldu..

Yargı sisteminin ciddi şekilde yavaş işleyişi sebebiyle ortaya çıkan şikayetler, haklı temellere istinat ediyor.

Adamı ya da adamları yakalıyor ama, yargı işlemlerini beş ya da on yıl içerisinde tamamlayamadığın için, tahliye ediyorsun...

Mahkemeler yetersiz, dava dosyaları dağ gibi yığılmış durumda, savcı ve hakim sayısı ihtiyacı karşılamak açısından yetersiz...

Bir yandan da Avrupa'nın en büyük adliye saraylarını yapıyor olmakla övünüyoruz, iyi mi?

Binalarla övünmek yerine, adli sistemi daha hızlı ve daha sağlıklı çalıştıracak formüllere kafa yorsak, daha iyi değil mi?

Durum, hakikaten suçsuz olup, yargılanmaları sonucunda beraat edecekler için ihkak-ı hak belki ama, bu arada belki müebbet hapse mahkum edilecek insanların serbest kalmalarından da bahsediyoruz.

Bazıları hakikaten ciddi şekilde uğraşılarak yakalanmış ve bir kere tahliye olduktan sonra bir daha yakalanmaları mümkün olmayabilecek... Ya da, Allah korusun, dışarı çıktıklarında yarım kalmış birtakım işlerini tamamlamak(!) niyetine kapılabilecek insanların salıverilmesi ihtimali de var...

2011 yılının girişiyle gündeme bomba gibi düşen bu konuyla alakalı mübalağalı yaklaşımlar ve uçuk rakamlar bir yana, durumun hakikaten vahim olduğunu kabul etmek gerek. Daha da vahim olanı ise kısa vadede bir tedbir alabilecek olmanın adeta imkansız oluşu.

Kanuni düzenlemeler yıllar önce yapıldıktan sonra, ilgililerin bir araya gelerek mutlaka çözüm üretmeleri gerekirken, aralarındaki tartışmalar sebebiyle gündemlerine bile gelemeyen, gelse bile çözümü sürekli erteledikleri, ciddi bir problemle karşı karşıyayız şimdi...

Kişilere özel kanun çıkarabilmek yada uygulama yapabilmek mümkün olmadığına göre, zaten çok uzun olan tutukluluk süresini daha da uzatacak kanuni düzenleme yoluna gitmek, kazanılmış mesafelerin kaybı manasına geliyor.

Yargının ve bilhassa yüksek yargının iş yükü düşünüldüğünde, adli mekanizmanın hızlandırılarak davaların kısa sürede sonuçlandırılması ve problemin çözümü, kısa vadede imkansız gibi...

Bir kere daha anlaşıldı ki; kendilerini ilgilendirmeyen işlere yoğunlaşıp güya memleketi kurtarmaya çalışanların, memlekete verdikleri zararın haddi hesabı, hakikaten yok...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi