İsmail Hakkı Akkiraz

İsmail Hakkı Akkiraz

Müslümanız Diyenler İktidarda, İslam Nerede?

Müslümanız Diyenler İktidarda, İslam Nerede?

Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, İslam’ı bir hayat nizamı olarak gönderen, hesap gününün hâkimi, Allah (c.c)’a hamd ederim. Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun.
Bütün mahlûkatı, şu muazzam kâinatı yaratan Allah’tır. Bu kâinat içinde insanı eşrefi mahlûkat olarak yaratan Allah’tır. İnsana, saadet bulsun, huzur ve barış içinde yaşasın diye İSLAM dinini bir hayat nizamı olarak gönderen Allah’tır. Bizi, bu dünya hayatında verdiği nimetler ile imtihan eden Allah’tır. İnsanlara, hakkı tebliğ etsinler ve aralarında adaletle hükmetsinler diye peygamberleri gönderen Allah’tır. Emreden ve yasaklayan Allah’tır. Mülk ve iktidar Allah’ındır. Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi de vardır. NAHL 9: “Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi de vardır…” İnsan için Allah katında muteber ola şey İslam’dır. Batı, yolun eğrisidir ve hükümsüzdür. Batıl yollarla dünya imtihanını kazanmak mümkün değildir. Batıl yollara sapmak Allah’ı, ahkâmını ve rızası olan İslam’ı beğenmemek demektir. İnsanlık dünya ve ahiret saadeti için İslam’ı seçmek ve onun düzenine uymak zorundadır. Kulluk önemli bir şereftir. Allah’ın muhlis kulları olmak, önemli bir rütbedir. Kulluktan imtihan oluyoruz. Kulluğu kabul etmemek inkârdır. Allah’a kul olmayı reddedenler, Şeytanın ve Siyonizm’in kölesi olurlar. Hayır yerine şerre hizmet ederler.
Şu dünyaya gönderiliş gayemiz olan kulluk imtihanını başarabilmek için, üç tane temel ve birbirini tamamlayan esas vardır. Bunlar: 1- Her şeyden önce İslam’ı öğrenmek, İslam’ın her konudaki emrini bilmek, 2- Öğrendiğimiz İslami esasları yaşamak, Kur’an’ın hükmünü hayatımıza tatbik etmek, 3- Her yerde, her halde ve her meselede, mutlaka İslam’a göre, yani İslam’ca düşünmek. Yani, itikat ve ilmihal konularını öğrendiği, bildiği ve bir kısım ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret, siyaset ve devlet hayatında müşrik batılılar gibi düşünen, olayları batılı ve cahili ölçülerle değerlendiren bir kimse, hakikat nazarında mümin sayılamaz. Örneğin, beş vakit namazı imamın arkasında ve tadili erkânıyla kılan bir insan, içinden “camiden çıktıktan sonra, sattığım tarlanın parasını acaba hangi bankaya yatırsam?” diye geçiriyor ve rahatlıkla faiz yiyorsa, bu kişi İslam’ca düşünmüyor demektir.
Müslüman’ca düşünmenin üç temel esası vardır: 1- Dünya hayatı, çok önemli bir imtihandır. Ahiret ise, dünya hayatının hesabıdır. Sayılı nefeslerimiz Allah yolunda harcanmalıdır. 2- İslam dini, Allah yapısıdır. Bunun için mükemmeldir ve tamamdır. Hâşâ, zerre kadar noksanı, fazlası ve hatası bulunmamaktadır. 3- İslam dini, bir bütündür. Ona bir şey katılamaz ve ondan bir şey çıkarılamaz. Baştan sona haktır, hayırdır ve hepsi, herkes için ve her yerde lazımdır. Çünkü İslam, dünya ve ahiret saadetinin tek ilacıdır. Ameller, niyetlerle tartılır. yani yapılan işler ve ibadetler niyetlere göre değerlendirilir. Neyi elde etmek istediğimiz ve neleri gaye edindiğimiz önemlidir. Allah, Peygamberimizi bizleri Allah’ın indirdiği Kur’an’la yönetsin diye göndermiştir. Rabbimiz MAİDE 48, 49, 50, 51’de buyuruyor: “(Ey Resul) Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik… (Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevalarına (kanunlarına) uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır. Yoksa onlar (İslam öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?  Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Zira onlar birbirinin velisidirler (birbirini yönetirler). İçinizden onları veli edinenler, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” Bu ilahi emirler karşısında bir Müslüman güzelim İslam medeniyetini bırakıp bir Hristiyan ve Yahudi birliği olan AB’ya girmek için deliler gibi çalışmaz. ABD’nin kuyruğuna takılıp, davasını, dünyası, elde edeceği batıl bir iktidar için değişmez. Değişirse kendine yazık etmiş olur.
ÖNEMLİ OLAN
Önemli olan Müslümanın değil, İslam’ın iktidar olmasıdır. Şu ayet meallerini hikmetle okumaya çalışalım. ENAM 165: “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.” FATIR 39: “Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır. Kâfirlerin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak gazabı arttırır. Kâfirlerin küfrü, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.” SAD 26: “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” Müslüman iktidar için siyaset yapamaz. Bir Müslüman ancak İslam için siyaset yapmakla emrolunmuştur. Bir Müslümanın, İslamsız iktidar talebi olamaz. Çünkü Müslüman Allah ve Resulünün emirlerine teslim olmuş kimsedir. Allah ve Resulünün emirlerine teslim olmuş kimsenin batılın ahkâmını yürütmek için iktidar talep etmesi büyük bir çelişki olur, İslam ve Müslümanlık çelişkileri kabul etmez. Hakkın olduğu yerde batıl olmaz, batılın olduğu yerde hak olmaz. İSRA 81: “De ki: ‘Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.”
İslam ile Siyonizm bağdaşmaz. Hak ile batıl bir yerde ikisi birden olmaz.
Diyelim ki, çağdaş cahiliye batı değer ve müktesebatına dayanan bir düzeni Müslümanım diyen kadrolar yürütsünler. Bu iktidar mensupları da, iktidarları döneminde bizlere bir takım toleranslar tanımış olsunlar. Ancak faizi yürütsünler, insanların mallarını haksız yere yesinler, milleti batıl ve zalim vergilerle ezsinler, Kur’an ahlakı yerine Batı ahlakını gençliğe ve topluma dayatsınlar. Besmeleli eğitim yerine, besmelesiz, materyalist, inkârcı bir eğitim nizamını yürütsünler; bunları yürüten bir iktidarı, biz Müslümanlar olarak meşru sayabilir miyiz? Hayır sayamayız. Böyle bir iktidara razı olursak İslam ne olacak?
Şüphesiz Allah’ın gönderdiği dine (İslam’a) iman eden ve bu imanının gereklerini yerine getiren kimseye de Müslüman denildiği bilinmektedir. Müslüman’ın düşünce, iman ve amel bütünlüğünü ancak İslam belirler. İmanın kaynağı ne ise, amelin, ibadetin, ubudiyetin kaynağı da odur. İslam hayatın bütün şubelerini kapsar. Müslüman namazı neye göre kılıyorsa zekâtı da ona göre verir, siyaseti de ona göre yapar. Müslüman için olmazsa olmaz kabilinden en önemli gereklilik dinin değişmezlerine bağlı kalmaktır. İslam’da Müslüman’ın iktidar olma kuralları yine Kur’an ile Peygamberimizin sünneti ve raşid halifelerin içtihatları ile belirlenmiş, şekillenmiştir. Dolayısı ile İslam’da siyaset ve onun sonucunda oluşan iktidar ancak İslam’ın kuralları çerçevesinde gerçekleşir. İslam’da Müslüman’ın iktidar olması sözde olmaz. Önemli olan iktidarda bulunan kadro ve liderinin yürüttüğü nizamın meşruiyet boyutudur. Zira tatbik edilen nizamın “yasama kaynağı nedir?” sorusu önemli bir sorudur. Eğer yasamanın kaynağı Kur’an ve sünnete dayanıyorsa İslam’a göre o nizam meşrudur ve yine o iktidarda bulunan kadro ve lideri de İslam’la hükmettiği için meşru bir idareci, lider olma sıfatını kazanır. Rabbimiz buyuruyor: HAC 41: “Onlara (Müslümanlara) yeryüzünde iktidar verdiğimizde namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar (Müslümanlar) iyiliği emreder, kötülükten de alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.” Kur’an ve sünnet tıpkı namaz gibi, oruç gibi siyasetin nasıl yapılacağını, iktidarın nasıl olacağını da ana hatlarıyla belirlemiştir.

ÖRNEĞİMİZ
Müslümanın her alanda olduğu gibi, siyaset ve iktidar konusunda da örneği hiç şüphesi
Peygamberimiz (s.a.v) dir. AHZAB 21: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için (özellikle de) Allah’ı ve ahiret gününü isteyen ve Allah’ı çok zikredenler için en güzel bir örnek vardır.” Ona: “Eğer İslam’ı tebliğ etmedeki muradı iktidar olmak ise, iktidar vermeyi, kadın ise kadın vermeyi, servet ise servet vermeyi” teklif ettiler. Peygamberimiz bu teklifi: “GÜNEŞİ SAĞ ELİME, AYI DA SOL ELİME KOYSANIZ VALLAHİ BEN BU DAVADAN VAZGEÇMEM” diye reddetti. Şimdi soru şu; Peygamberimizin, referansı İslam olmayan bir düzenin liderliği ve uygulanması konusunda kendisine gelen teklifleri reddetmesi göz önüne alındığında, kıyamete kadar Müslümanların bu sünnete uymaları gerekmez mi? Elbette gerekir. Bu asırda bu haykırışı Milli Görüş yapmıştır. Ve yapmaya devam etmektedir. Erbakan hocamız: “Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan” haykırışıyla inandığı, rehber edindiği peygamberinin izinde olduğunu göstermiştir. SAADET PARTİSİ bu haykırışın temsilcisi olmaya devam ediyor.
Gören gözü, duyan kulağı, inanan kalbi olanlar, AKP ve diğerlerinde değil, Milli Görüş’te karar kılıp, SAADET PARTİSİ’NDE saf tutarlar vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Hakkı Akkiraz Arşivi