Saliha Sultan

Saliha Sultan

Üç Yanlış Bir Doğruyu Götürmez

Üç Yanlış Bir Doğruyu Götürmez

Hatırlayalım. Bu ülkede yıllarca, Ramazan Bayramı'nda siyasîler tarafından “şeker bayramınız kutlu olsun” mesajları yayımlandı. Ramazan Bayramı'na, "Şeker Bayramı" diyerek; dini bayramımızın içini boşaltmayı, elimizde boş bir şeker kâğıdına çevirmeyi umdular. Çok şükür ki; bu ve benzeri kötü emeller halkımızda bir karşılık bulmadı. Dini bayramlarımız hala mübarek.

Dünyada, şiddetin ne yazık ki sadece somut olanı kitaplara ve kayıtlara geçiyor. Semboller üzerinden uygulanan şiddet ise hiç göze görünmüyor, şiddettin dahi sayılmıyor. Ülkemizde; uzun yıllar mütedeyyinlere uygulan başörtüsü yasağı, manevî sembolleri üzerinden bir halka uygulanan şiddetin hafızalarımızdaki en canlı örneği. Yasak döneminde üniversitede ders veren bir dostum; okul kapısında örtüsünü çıkarmak zorunda kalan başörtülü kızlarımızın yaşadığı travmadan bahsederken, aklı başında birçok kızımızın maruz kaldıkları sembolik şiddet sonrası psikolojilerinin bozulduğunu söylemişti. Bugün; başörtülü kadınlara yıllarca sembolik şiddet uygulayan o zihniyetin, zulmettikleri başörtülülerin Müslümanlığını sorgulama hadsizliğinde bulunduğunu görüyoruz. Şaka gibi.

Son on yıldır rüzgâr başka bir yönden esiyor. Mütedeyyinlerin değerlerine devlet eliyle uygulanan sembolik şiddet ortadan kalkmış görünüyor. Kamusal alanlarda yıllarca yok sayılanlar, aşağılananlar bugün bu “özgürlüğü” sindirmeye çalışıyor. Yıllarca manevi sembollerine uygulanan şiddetin doğurduğu “görünme”, “ben de buradayım” deme ihtiyacı, birçok güzel hadiseye sebep olduğu gibi, bu insanların yıllar boyu maruz kaldıkları şiddetin meydana getirdiği travma sonucu oluşan olumsuz örnekleri de ortaya çıkarabiliyor.

Geçtiğimiz birkaç gün boyunca düzenlenen Kutlu Doğum Haftası kutlama programlarında ortaya çıkan tuhaf etkinlikleri, bu travmanın sonucu olarak görüyorum. Tokat’ta "Kur’an-ı Kerimi pasta yapıp, yemek"; Üsküdar’a "Kâbe’nin maketini dikmek" bana göre sanıldığı gibi “sembollerin içini boşaltmak”tan ziyade, yıllarca içi boşaltılmaya çalışılmış sembollerine sahip çıkma arzusu duyanların şaşkınlığından kaynaklanıyor. Kimse kusura bakmasın. Ortaya çıkan; çıkarılan bu bir iki tuhaf örneğe bakıp, kitleleri cehaletle suçlayacak değilim. Bunu yıllarca yapanlar ve bu bakıştan hala ekmek yiyeceğini umanlar ziyadesiyle var. Boğazlarında kaldı, yine kalacaktır.

Bir yanlış, bütün doğruları götürmez. Üç yanlışın bir doğruyu götürmesi de saçmalığın dik alası. Fakat bir doğru için bütün yanlışları kurban etmekte hiçbir beis yok.  Şimdi bu şaşkınlıkların ortaya çıktığı kurumları yönetenlerin; oturup, olanları düşünmesi gerekiyor. Yanlışa mı, doğruya mı sahip çıkacaklar? Kendilerine bu aklı verenleri sorgulayacaklar mı? Hakikat için bütün yanlışları gözlerini kırpmadan kurban edecekler mi? Hatanın kaynağını bulup, düzeltecekler mi?

Yanlışta ısrar etmek körlüktür. Yanlışını görüp, doğruyu aramak ise erdem. "Her bildiğim şey, her yaptığım iş demek ki doğru değil, yanlışların önüne geçmek için rehberlere, işin ehli insanlara ihtiyacım var" diyenin ise başımızın üstünde yeri var. Son on yıldır bu ülkede olmaz denilen nice şeyin olduğunu gördüğümüz muhakkak. İyi veya kötü örnekleri görmeye devam da edeceğiz. Doğruları, güzel işleri asla görmeyen, hazmedemeyen; bütün sembollerimizi aşağılamaktan hiçbir zaman ar etmeyen zihniyet ise “mal bulmuş mağribi” edasıyla gözümüze sadece yanlışları, hataları sokmaya devam edecek. Hiç ziyanı yok. Kimse, yıllar boyunca maruz kaldığı birçok yanlışı, inandığı bir doğru uğruna sineye çeken insanların yaşadığı topraklarda olduğumuzu unutmasın. Onlar kendileri hakkında her fırsatta “cahil” yaygarası koparanlara gerekli cevabı vermeyi iyi bilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saliha Sultan Arşivi