On yıl önce, on yıl sonra

On yıl önce, on yıl sonra

Türkiye çok önemli bir meselesini sağlıklı bir şekilde tartışamıyor. Medya’da Şerif Mardin’in literatüre soktuğu tam bir mahalle baskısı var.

Farklı düşünceler, farklı teklifler anında püskürtülüyor. Açılıma amalı,ancaklı ifadelerle ihtiyatlı yaklaşanlara hemen bir kulp takılıyor.

Biz bu filmi daha önce de görmüştük.

Hatırlayın, aynı tartışmaları Öcalan yakalandığında da yaşamıştık. Kamuoyu ikiye bölünmüştü. Bir tarafta mahkeme kararının yerine getirilmesini isteyenlerin asılsın şeklindeki feveranları, diğer tarafta , asılırsa problem daha da büyür diye üst perdeden millete nasihat çekenler.

Sonunda asılmasın diyenler baskın çıktı, Türkiye’yi felaketin eşiğine getiren bir cani müebbet hapisle kurtuldu.

Cezası müebbet ama teoride müebbet. Birkaç yıl sonra Apo’nun muteber bir vatandaş olarak aramıza döneceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

O zaman Apo asılsın diyenler yalvarmışlardı, yapmayın etmeyin bu adamı asmazsanız içeride tutamaz,onu gündemde tutmak isteyenlerle her gün boğuşmak zorunda kalırsınız demişlerdi.

Karşı olanlar, Apo’nun asılması halinde kahraman olacağını, yeni bir çok lider adayının kendini ispatlamak amacıyla terörü tırmandıracağını, olayların zıvanadan çıkacağını,şövenizme gerek olmadığını,tutuklu bir liderin örgütü yönetemeyeceğini, PKK nın dağılma sürecine gireceğini söylemişlerdi.

Kimse şehit analarının feryatlarını dikkate almadı.

Tepkiler evlat acısından kaynaklanan duygusal reaksiyonlar olarak küçümsendi.

Hayatında bu ülke için bir damla göz yaşı dökmemiş, yazar çizer takımının,akademisyenin çıkardığı gürültü toplumun nabzı diye yansıtıldı.Ve Öcalan adaletin pençesinden kurtarılarak örgüt liderliği görevine daha korunaklı şartlarda devam etmek üzere iade edildi.

Aradan on yıl geçti, maalesef Apo asılsın diyenler haklı çıktılar. Onu yaşatmak için milli hislerimizi okşayarak yalan söyleyenlerin ise esas amaçlarının ne olduğu kısa zaman sonra ortaya çıktı.

Şimdi aynı lobi yine iş başında.

Düşünmeden, tartışmadan, sonunun nereye varacağı hesap edilmeden demokratik açılımların bir oldu bittiye getirilmesini istiyorlar. Yine vatan, millet edebiyatı yapıyorlar. Yine büyük Türkiye’den bahsediyorlar. Yine terörü bitirmekten,milli bütünlüğü tahkim etmekten söz ediyorlar. Karşı çıkanlara yine küçümseyerek, aşağılayarak bakıyorlar. Böyle yaparak, farklı düşünmenin ne kadar abes, ne kadar akıl dışı bir tutum olduğuna bizi inandırmak istiyorlar. Ve maalesef yine kendi yalanlarını, kendi hayallerini bir milletin kaderi haline getirerek gerçekleştirmek üzereler.

Bu kadar köklü bir sorunu böylesi bir acelecilikle tartışmak sağlıklı gelmiyor bana.Apo’yu yaşatarak sorunun büyümesine sebep olanlar, şimdi de PKK'nın Kandilde barınmasının konjüktörel olarak imkansız hale geldiği bir dönemde onu içimize alıp yaşatarak büyütmek istiyorlar. Demokrasi, özgürlük, barış kisvesi altında bir orta oyunu oynanıyor. Gelecek bin yılımızı belirleyecek bir konuda burnunun ucunu göremedikleri on yıl önce Apo’nun yakalanmasında ortaya çıkanların telkinleri ile bir defa daha toplumun geleceği tehlikeye atılıyor. Bu meseleyi hiçbir ajitasyona gelmeden, düşünerek, taşınarak, kılı kırk yararak suhuletle çözmeliyiz. Aksi takdirde Öcalan’ı örgütü ile buluşturmaktan başka bir şey yapmış olmayız. Bunun yolu da ,Hükümetin bu gözbağcıları dinlemek yerine, kendi vicdanını dinlemesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi