Türköne ve Abdullah Paşa (!?)

Türköne ve Abdullah Paşa (!?)

Türköne pazar günü zamandaki yazısında, –Apo’nun affı ve paşalık verilmesi ile ilgili önceki beyanlarına haklılık kazandırmak için Karen Harney’in Eşkiyalar ve devlet isimli kitabından bir örnek vermiş. Yazıda, 17. yüzyılın eşkiyalarının bazılarının isimleri sayılarak, yapılan pazarlıklar sonucu her biri o dönemin namlı birer asisi olan Karayazıcı, Abdülhalim, Deli Hasan, Tavil Halil, Kalenderoğlu, Yusuf Paşa ve Muslu Çavuş gibi isyancılardan uzlaşmaya yanaşanlara devletin hilat göndererek paşalık verdiğini anlatıyor.

Tarihi olayları değerlendirirken bağlamından çıkararak değerlendirmek bizi çoğu kez yanlış sonuçlara götürür. 17. Yüzyıla kadar Osmanlı’nın isyancılara karşı tavrı son derece sert ve acımasızdır. Nitekim 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar baş gösteren isyanlarda sert ve tavizsiz bir tutum izlenmiştir. Mesela,1410 yılında Tokat’ın kızılcaören kasabası çevresinde beylik haline gelen Kızıl Ahmetliler beyliği sağa sola saldırıp sık sık isyanlar çıkarmaya başlayınca Kızıl Ahmet oğullarını ortadan kaldırmak için bir Şenlik tertip edilerek Kızıl Ahmet oğulları mahiyetindekilerle birlikte Amasya kalesine davet edilmiş, burada zindanlara doldurularak saman dumanı ile boğdurularak, beyliği dağıtılmıştır. Yine 1730 da ayaklanan ve hamam tellakı olduğu söylenen Patrona Halil’de uzun bir tahammül ve hazırlık devresinden sonra bizzat Padişah tarafından hazırlanan bir planla, bütün erkanı ile birlikte genel gündemli bir Divan-ı Hümayun toplantısına çağrılarak burada adamlarından ayrılarak öldürülmüş, adamları da tek, tek idam edilmiştir. Türköne’nin Osmanlı’nın güç kaybettiği bir dönemde zorunlu olarak uyguladığı bir tedbiri genel bir uygulama gibi takdim etmesi yanlıştır. Kaldıki verilen örnek Celali isyanları ile ilgilidir. Daha çok yöresel özellik taşıyan Celali ayaklanmalarının ilki Karayazıcı ayaklanmasıdır. Bu isyanla Celali isyanları mahiyet değiştirmiş, Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan Karayazıcı’ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, topraklarını terk eden köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da katılmıştır. 1601 de Tokat’ta ölen Karayazıcı’nın yerine kardeşi Deli Hasan isyancıların başına geçmiş, neredeyse Orta Anadolu’nun tamamına egemen olmuştur. Osmanlı Devleti Deli Hasan Kuvvetlerini bastıramayınca onunla anlaşma yolunu seçerek Deli Hasan’ı Paşa rütbesiyle Bosna-Hersek beylerbeyliğine atamıştır. Ancak devletin bu tavrı öteki Celali önderlerini cesaretlendirmiş, 1603-1607 tarihleri arasında ayaklanma bütün Anadoluya yayılmıştır. Yani Türköne’nin Öcalan’ı paşa yapmak için Osmanlı tarihinden cımbızlayarak gösterdiği örnek işe yaramamış, aksine isyancıların cüret ve cesaretini artırarak isyanı büyütmüştür.

  Osmanlı’nın, Türköne’nin verdiği örnekle ima etmeye çalıştığı gibi gelenekleşmiş bir uygulaması yoktur. Bilakis devleti tehlikeye düşüren ayaklanmalar karşısında son derece tavizsiz davranılmış, devletin gücünün yetmediği yerlerde ya isyan liderleri tuzağa düşürülerek imha edilmişler, ya da zamanı beklenerek etkisiz hale getirilmişlerdir. Devlet-i ebet müddet için kardeş katline cevaz veren bir geleneğin, devleti zaaf içine düşüren isyancılara göz yumduğunu ileri sürmek, birkaç spesifik örneği genel bir uygulama olarak sunmak yanlıştır. Kaldı ki, dönemin isyancıları etnik bir topluluğa dayanarak yola çıkmamışlar ya merkezileşme çabalarına ya da şah kulu isyanındaki gibi Şah İsmail taraftarlığı yaparak ayaklanmışlardır. Etnik istismara dayalı bir hareketin liderini affetmek, Deli Hasan’ın Bosna-Hersek beylerbeyliğine atanmasının Celali isyanlarını azdırması gibi bir sonuca sebebiyet verecektir. Türköne, Hallaçoğlu ile Erhan Afyoncu’ya tarih okumayı tavsiye edeceğine, kendisi tarih okumalı ve milletin hissiyatına karşı daha dikkatli olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi