Aziz Üstel

Aziz Üstel

Etnik bölünmenin acıları ders olsun hepinize!

Etnik bölünmenin acıları ders olsun hepinize!

Broz Tito’nun Yugoslavya’sı... Sırp’ın, Hırvat’ın, Karadağlı’nın, Bosna Hersek’linin...Hıristiyan’la Müslüman’ın birlikte, kavgasız gürültüsüz yaşadığı, ABD ve Sovyetler’in iki bloğa ayırdığı bir dünyada, bağlantısız ülkelerin, Hindistan’la birlikte, önderliğini yapan ülke...

Tito, ölümünden sonra etnik sınırlarla ülkenin parçalanmaması için dönüşümlü Başkanlık düzenini de kurmuştu. Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ni oluşturan cumhuriyetler, birer birer ülkeyi yönetecekti. Örneğin Slovenya Cumhurbaşkanı, iki yıllığına Yugoslavya’nın da cumhurbaşkanı olacak, ardından Hırvat, Sırp, Bosna, Karadağ diye gidecekti.

Ama olmadı. Yüreklerde filizlenen etnik ayırımcılık tohumları nefrete dönüştü; 1989’da baş gösteren ekonomik bunalım Slovenya’yla Hırvat’ları birbirine düşürdü. Ve tarihin en kanlı, etnik savaşlarından biri, belki de birincisi başladı.

Aynı yılın sonunda Bosna-Hersek, Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya bağımsızlıklarını ilan etti. Karadağ’la Sırbistan birleşip Federal Yugoslavya Cumhuriyetini kurdu. Ama bu da Karadağ’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle son buldu.

Bugün Yugoslavya Federal Cumhuriyetinin yerinde altı ayrı cumhuriyet ve iki özerk bölge var.

Arabayla Hırvatistan’dan Mostar’a gidiyorum. Rixos’un kapısından çıkıp 38 kilometre gittik, Bosna’ya girdik. Pasaportları gösterdik. Daha on dakika geçmiş geçmemişti ki, gene Hırvatistan’a girdik. Küçük bir cep oluşturmuş Bosna topraklarında Hırvatlar, çünkü bir köprü yapmışlar. Köprünün üç kilometre doğusuyla batısı Hırvat toprağı olmuş. Sonra gene sınır bölgesi, gene pasaportlar çıkıyor, gene Bosna’ya giriyorsunuz.

Arabanın sürücüsü Hırvat Mario, Sırp’lardan nefret ediyor. Dubrovnik’e nasıl durup dururken saldırdıklarını, taş taş üstüne bırakmadıklarını, soykırımına kalkıştıklarını anlatıyor.

“Ya Saraybosna’da olanlar? Mostar’da..?” diye soruyorum.

Başını sallıyor. Yutkunuyor, bir iki:

“Onlar hem etnik hem dinsel...Hırvatistan’da Sırplarla Karadağlılar, birlikte çoluk çocuk demeden kesti bizi. Ama bizim düzenli bir ordumuz vardı. Direnebildik, savaştık. Ve sonunda Sırpları da Karadağlıları da attık ülkemizden...ama Mostar’da, Saraybosna’da, Sırplar vahşetin en büyüğünü sergiledi...Kadın demedi, çoluk çocuk demedi, yaşlı genç demedi, herkesi kurşuna dizdi Sırp kasapları! İnsanlıktan payını almamış herifler...” Sonra Hırvatça sayıp sövmeye başladı Sırp’lara da Karadağlılara da. Nereden mi anladım sövdüğünü? Gözlerinde çakan kıvılcımlardan!

Neden sonra Mostar’a vardığımızda duvarları mermi delikleriyle delik deşik onlarca bina, bize Sırp vahşetini hatırlatıyordu. Kimi binalar öylesine yıkılmış, yanmış, enkaz enkaz duruyor. Etnik canavarlığa, dinsel hoşgörüsüzlük ve nefrete dikilmiş anıtlar!

“Bunlar niye onarılmadı?”

Mostarlı Tarık omuz silkiyor, acılara alışmışların vurdum duymazlığıyla:

“Bunların ...bu binaların sahipleri öldü...yedi

sülaleleri de toplu mezarlara atıldı Sırplarca...böyle kalsın...hatırlatsın herkese etnik ve dinsel bölünmenin neler yol açabileceğini..”
Daha anlatacak çok şey var...var da Türkiye’yi de etnik çizgilerle ayırmak isteyen, “özerklik” diye bağıranlar gelip Saraybosna’yı, Mostar’ı görsünler hele...Ondan sonra da şapkalarını önlerine koyup düşünsünler; etnik kimliğe sarılıp uğrunda kan dökmenin nelere mal olacağını anlarlar belki! Anlamazlarsa da...anlamadıklarıyla kalmaya mahkumdurlar!!



Fatih’in insan hakları bildirgesi

Başka dinden, ırktan olanlara özgürlük ve hoşgörü sağlayan Fermanı, Fatih Sultan Mehmet, Bosna-Hersek fethinden sonra, 28 Mayıs 1463’te Miladroz’da yazdırmış. Aslı Bosna-Hersek Fojnica kentindeki Fransiskan Manastırı’nda asılı duruyor.

Tarihte bilinen insan hakları bildirgelerinin en eskisi; Fransız devriminden 326 , Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesinden (1948) tam 485 ve Amerika’nın keşfinden 29 yıl önce uygulanmaya konmuş.

“ Murat Han’ın Oğlu, Mehmet Daimi Muzaffer

Ben Fatih Sultan Han, Bütün Dünyaya İlan Ediyorum ki; Kendilerine Bu Padişah Fermanı Verilen Bosnalı Fransiskenler Himayem Altındadır ve Emrediyorum:

Hiçkimse bu adı geçen insanları , onların kiliselerini rahatsız etmesin ve de zarar vermesin.... Padişahlık eşrafından, vezirlerden memurlardan, hizmetkarlarımdan ve de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak , onlara zarar vermeyecektir.”

İşte “barbar, acımasız, talandan, asıp kesmekten başka bir şey bilmezlerdi” diye Osmanlı’ya her fırsatta dil uzatan dış ve içteki cahillerin suratına bir tokat gibi indirilecek ferman bu!

Elbette geleceğe umutla bakacağız ve dev adımlarla ilerleyeceğiz ama bir milletin geleceğinin de geçmişinden kesildiğini unutmayacağız! Uyduruk değil, hikaye ve masallarla süslenmiş değil, gerçek tarihimize her zaman sahip çıkmak zorundayız!

Her ülke, her millet kendi tarihine sahip çıkarken biz, nedense geçmişimizi elimizin tersiyle bir yana itip sanki piçmişiz gibi dolanıyoruz ortalıkta ve bize yöneltilen aslı astarı belli olmayan ya da doğru mu yalan mı kanıtlanamayan suçlamalar için utanıyor, özür diliyor, sonra da kendimize “aydın” diyoruz!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi