Nefesleri kesen final!..

Nefesleri kesen final!..

Evet, Avrupa’nın en büyüğü belli oldu.. 16. Şampiyonlar Ligi’nin finalini 1878 doğumlu demir yolları işçilerinin kurduğu Manchester United kazandı..
Final, bildiğiniz gibi iki İngiliz ekibinin arasında oynandı.. Biri Manchester, diğeri Chelsea.. İkisi de dünya futbolunun üst düzey ekiplerinden.. İki takımda da maçın neticesini her an değiştirebilecek ayaklar var.. Mesela Manchester adına Christiano Ronaldo, Rio Ferdinand.. Chelsea adına ise Drogba.. Ya da Lampard’la Ballack..
Maçın genelinde yüksek tempo vardı.. İki takımın birbirlerine karşı uyguladıkları amansız prese şahit olduk.. İlk yarı Manchester, ikinci yarı ise Chelsea maçın hakimiydi..
İlk olarak Ronaldo’nun nefis bir kafa golünü izledik.. Ardından Arjantin’li Tevez altıpastan öyle net bir golü atamadı ki, o top gol olsaydı Chelsea’nin işi ilk yarıda bitebilirdi.. Ama futbol enteresan bir oyun!.. Atamayana atarlar kuralı işledi ve bir ani kontra atakta Frank Lampard’la golü buldu Chelsea.
1-1 biten ilk yarının ardından kora kor geçen bir ikinci yarı izledik.. İki takımın taraftarları da hop oturup hop kalktılar.. Maç heyecan içinde bu skorla neticelendi.. Uzatmalarda da durum değişmedi ve penaltılara geçildi..
Penaltılar daima dramatik neticelere gebedir.. Yıllardır futbol oyununu izlerim.. Penaltılarda pek çok kere takımlarında A kalite olarak görev yapan nice futbolcuların penaltı kaçırdıklarına şahit oldum.. Bu maçta da aynısı oldu.. Manchester United adına Ronaldo, Chelsea adına ise kaptan Terry penaltı kaçırdılar.. Sonunda son sözü Anelka söyledi ve attığı penaltıyı Manchester kalecisi Van Der Saar kurtarınca, Chelsea, Moskova’nın Luzhniki Stadı’nın çimlerine adeta gömüldü..
Bir ara kameralar Abramowiç’i gösterdi.. Chelsea’nin Yahudi asıllı Rus başkanı elini kalbinin üzerine koymuş ve öylece yığılıp kalmıştı.. İsrailli teknik direktör Avram Grand da aynen başkanı gibiydi ve boş gözlerle etrafa bakıyordu..
Ve Chelsealı futbolcular.. Herbiri bir yerdeydi.. Ağlıyorlardı.. Bir anda ellerinden uçup giden şampiyonluğa yanıyorlardı.. Kaptan Terry’i teselli etmek yine teknik direktör Avram’a düşmüştü..
Maçı Star ekranlarından anlatan spiker ise “Amerikalılar kazandı” diye kendini yırtıyordu adeta!.. Sırası gelmişken maçları anlatan spikere de iki kelime edeyim.. Son zamanlarda ortaya çıkan spikerler hayli enteresan çocuklar.. Ve de kendilerini bir şey sanıyorlar anlaşılan!.. Alakasız cümleler kurup güya değişik sözler söylediğini zannediyorlar ama komik oluyorlar.. Lampard gol atıyor, ellerini yukarıya kaldırıyor, bizim bilmiş spiker de bakın ne diyor;
“Lampard bir müddet önce ölen annesini gökyüzünde görüyor herhalde ki ellerini ona doğru kaldırıyor!..”
Böyle hokkabazlık olmaz!.. Böyle atmasyon yorum yapılamaz!.. Böyle aklına eseni dillendiren ciddiyetsiz kişiler, maç spikeri diye milyonların karşısına konulmamalı..
Devam edelim.. Spiker’in Amerika’lı diye prezante ettiği Manchester United’in sahipleri ise aslında Chelsea’nin başındaki başkan gibi Yahudi asıllı iki kardeş.. Joel Glazer ile Avram Glazer!.. Chelsea’nin başkanı Abramowiç’in Rus Yahudisi olduğunu bilenler bilir.. Manchester United’in sahipleri ise ABD Yahudileri..
Ama bir gerçeği de belirtmek lazım.. Adamlar bu reklam işini iyi beceriyorlar.. Dünyanın en büyük takımlarının başına geçmişler.. Tanıtımlarını bütün dünyaya yapıyorlar..
Tabii durum bu merkezdeyken şampiyon takımın teknik direktörünü de unutmamak gerekir.. Manchester’in 22 yıllık teknik patronu olan ve İskoç olmasına rağmen İngilizlerin kendisine “SİR” ünvanını verdiği Alex Ferguson’u takdir etmeden geçmemeliyiz.. Yılların tecrübesi Ferguson şampiyonluklarına bir yenisini daha ekledi.. Bütün bunları yaparken de tevazudan asla ödün vermiyor.. Bir başka ifadeyle, yükselirken alçalmasını biliyor..
Ferguson’un bu durumu birkaç haybeden başarıyla kendisini bulunmaz Hint kumaşı sananlara ibret olmalı..
Netice-i kelam; şampiyonluk Manchester United’e Chelsea’dan daha çok yakıştı..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi