Mahmut Toptaş

Mahmut Toptaş

Taşı gediğine koymak

Taşı gediğine koymak

Bazı insanların evinde yap-boz usulü resimler vardır.

Boş zamanlarında o puzzle’nin parçalarını dağıtıyor, sonra resmi eski haline getirmek için saatlerce masanın başında birleştirme işi yapıyor.

Böylece can sıkıntısını, sıkıntısını dağıtmış yalnızlığını unutmuş oluyor.

Eh meşgul olma yollarından bir yol.

Keşke okuma, dost ziyareti, gönül alma, yüz güldürme işleriyle vaktimizi değerlendirebilseydik.

Yetmiş üç parçalı Kâbe resminin her bir parçasını, yetmiş üç ayrı adam almışlar, bir araya gelememişler ve her biri Kâbe’nin kendisinde olduğunu iddia ediyor.

Söylediği doğru mu? Değil, ama tamamen yanlış da değil.

O parçalar da babasından kalmış. Manzaranın aslını hiçbiri görmemiş.

İşte onları bir araya getirmeyen de aslını görmemeleridir.

Her biri elindeki parçanın, Kâbe’nin ta kendisi olduğuna inanıyor.

Birileri çıkıp hepsini elindekini koruduğu için tebrik etmeli.

Çok kutsal bir şeyi taşıdıklarını, onlara söyledikten sonra, hiçbirini aşağılamadan, hakaret etmeden, hiçbir parçayı diğerinden üstün veya aşağı saymadan, asıl büyük resmi göstermesi gerekir.

Sonra, “Sizin elinizdekileri birleştirirsek bu manzara çıkar, dünya sahnesine” demeli ve yapmalı ama bir daha bozmamalı.

İslam’ın ikinci asrında Müslümanlar, İslam’ın ana kaynaklarını anlama da ayrılığa düşüp 73 fırkaya ayrılmışlar.

Günümüzde ise kâfirlerin işgalinden kurtulma yolları ararken  ayrılığa düştük ve yine yetmiş üç fırkanın üstünde akım meydana geldi.

İşgalcilere karşı direnişin zorluğu görülünce, dişine göre bulduğu ve kendi akımından olmayan kardeşiyle kavgaya girişiverdi.

Bu kavgayı da işgalci güçler, körüklemeye devam ediyorlar.

Akım içinden yeni akımlar, gurup içinden taze guruplar, meşrep içinden meşrepler üretmeye devam ediyorlar.

73 kliği, fırkayı, gurubu benim, senin, onun gurubunda birleştirmemiz mümkin değildir.

Benim hocamın, senin şeyhinin, onun liderinin etrafında birleştirmemiz de mümkin değildir.

Hocanın, şeyhin, liderin hepsinin iman ettiği, yoluna baş koyduğu Kur’an ve sünneti,  Sevgili Peygamberimiz nasıl anlamış ve yaşamışsa o bizi birleştirir.

Birleşmek için ise en önemli şart, istek ve iyi niyet.

Hani Sevgili Peygamberimize daha peygamberlik verilmeden önce, Hacer-i Esvedi yerine koyma şerefini kazanmak için Mekke’nin ileri gelen kabilelerinin istek ve iyi niyetleri olduğu halde, şeref savaşı başlamak üzere iken savaşı önlemek için, “Şu kapıdan ilk girenin hakemliğine razı olalım” dediklerinde, kapıya bakmaya başlarlar.

Derken Sevgili Peygamberimiz kapıdan girince hepsi sevinmişler, çünkü dürüstlüğünde ittifakları vardı.

Sevgili Peygamberimiz de kendi hırkasını çıkarmış, Hacer-i Esved’i hırkasının üzerine koymuş, yedi kabilenin başkanlarını çağırmış, her biri hırkadan tutarak kaldırmışlar ve Sevgili Peygamberimiz de taşı gediğine koyuvermiş.

Herkese hakkını vermek esastır.

Canlı bir örnek vereyim.

Eski  zamanlardan birinde, deve tellal iken, üniversite profesörlerinin kalemi bırakıp sopalarla kapı önlerinde başörtülü öğrenci kovaladıkları zamanlarda. Onlara tepki göstermek için üniversite önünde öğrencilerin boykotlara devam ettikleri bir günde, doçent bir arkadaş yanıma gelmişti.

Boykot yapanları tenkit ediyor, kendisinin uygun bir dille rektörü ikna ederek başörtülüleri imtihanlara aldırdığını anlatıyordu. Ben de ona, “Dışarıda boykotçuların gür sesleri, Rektörlük odasından duyulurken sen yumuşak sözlerinle onu ikna ettin. Peki, o gür sesler dışardan gelmeseydi yine ikna edebilir miydin?” dediğimde biraz düşündükten sonra, “Hayır” dedi.

Hazreti Musa, Firavun’a ipekten yumuşak kelimelerle tebliğini yaparken elinde de asası duruyordu.

Sevgili Peygamberimiz kendini bize tarif ederken:

“Ben rahmet peygamberiyim, ben harp peygamberiyim” demiş. (Bezzar, Müsned, Huzeyfe hadisi no 2887).

Ama 23X12=276 yıllık/aylık peygamberliğinin, yani 276 ayının yalnız üç ayında gerçekleşmiştir bütün harpleri.

Ilımlısından radikaline kadar 73’ün üzerindeki bütün guruplara ait her bir Müslüman’ı yalnız “Müslüman” adı altında değerlendirirken, en acımasızının bile Batılıların en ılımlısından daha iyi olduğunu bilelim.

Örnek: Zalim Saddam, Irak’ta otuz yılda otuz bin Müslüman öldürmüş. Bir kişi bile fazladır aslında.

Batı’nın en önde Cumhurbaşkanı Bush oğlu Bush, Irak’ı işgal etti, o zalimi bertaraf etti, “Zalimlik öyle olmaz, böyle olur” diyerek bir yılda bir milyon Müslüman öldürdü ama bu arada kendisinin zalimliğini görmememiz için birkaç tane kesilmiş ve yakılmış insanları göstererek kızgınlığımızın alevini yine Müslümanlar üzerine çevirmesini bildi.

Aklımızı, çelik kasamızdan, odundan olan koltuğumuzdan, değersiz makamımızdan çıkarıp başımıza alalım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahmut Toptaş Arşivi