Türkler ve Kürtler

Türkler ve Kürtler

Aslında Kürt ve Türk kavramlarını böyle ayrı varlıklarmış gibi kullanmaktan haz etmiyorum. Ayrıca iki kavramın mahiyeti de aynı değil. Kürt’lük bir etnik kökene vurgu yaparken, Türklük farklı etnik kökenlerden de gelmiş olsa ortak bir kültüre, müşterek bir varlığa vurgu yapar. Yani Türklük Kürt’ü de diğer etnik gurupları da içine alan mihver bir kavramdır.

DTP’nin manipülasyonu ile başlayan eylemler esnasında yapılan analizleri okuyunca doğrusu karamsarlığa kapılmış, meyus olmuştum. Bu ülkenin entelektüel birikiminin birçok problemi çözebilecek derinliğe sahip olduğunu düşünüyordum. Ama o kadar sığ, o kadar sathi yorumlar yapıldı ki bir ara ümitsizliğe düştüm.

Sazı eline alan –sokaktakileri-savunmayı demokrasinin bir gereğiymiş gibi takdim etti. Neredeyse Güneydoğu gezilerine çıkan Bu ülkenin Başbakan’ı suçlu ilan edildi. Şiddeti kınaması, takbih etmesi gerekenler, bin dereden su getirerek kundaklanan araçları, yakılan, yıkılan iş yerlerini, taşlanan güvenlik görevlilerini görmezden geldiler.

İşte tam bu sırada Lütfü Şehsuvaroğlu’nun, “Kürtler nasıl Türk olur” isimli kitabı elime geçti. Okudukça içim açıldı, kafamdaki bulutlar dağıldı, bu ülkede sorunların çözümünü kendi medeniyet dünyamızda arayan aydınların da bulunduğunu görmekten mutlu oldum.

Kitabın adına bakanlar, biz dememiş miydik, bizi asimile etmek istiyorlar diye düşünebilir. Ama öyle değil. Şehsuvaroğlu enfes analizler yapmış.

Kitab, Mümtazer Türköne ile Şükrü Hanioğlu’nun Kürt meselesi etrafında zaman gazetesinde yazdıkları yazılara cevap olarak yazılmış. Hareket noktası olarak–etnik- türdeşliği değil, medeniyet beraberliğini almış. Kürtler nasıl Türk olur derken de aslında bu ortak medeniyete vurgu yapıyor. Yazar mesela, Bilge Kağan’ın,”ben Tanrı gibi gökte Türk bilge kağan diye başlayan, yazıt çözümlemelerinde bütün boylar, soylar, kavimler, Kıpçaklar, dokuz oğuzlar, üç oklar, Kırgızlar, kazaklar, Kürtler, kuzeydekiler, güneydekiler, doğudakiler, batıdakiler sayıldıktan sonra onları bir araya getiren yönetici güç olarak Türk’ten bahsedilmekte, yani Türk üst kimliği az milleti topladım manasına gelmektedir.” diyor.

Osmanlı’da çokça istismar edilen bölge isimlerinin, Kürdistan, Lazistan olduğu ve bugün de olmasının bir mahsuru olmadığına dair iddialara ismet Özel’den nakille şu cevabı veriyor:”bakın bizim İstiklal marşımız tabii çok önemli… Harp başladığı sıralarda hepimizin bildiği şöyle bir marş vardır. Ankara’nın taşına bak/Gözlerimin yaşına bak/Yunalıyı esir aldık/Şu feleğin işine bak/Osmanlı’yız, pek şanlıyız. Bu marşın aynısı Kürtçede de okunuyordu o zamanlar. Demek ki o dönemde başka şeyler oldu. Birinci meclise bakıyorsunuz, Lazistan mebusu, Kürdistan mebusu var… Allah, Allah, o zaman bu günkü insanlar O zaman Kürdistan da varmış, Lazistan da varmış diyorlar. Hayır, efendim, eğer o adama Kürdistan mebusu demezsen Ermenistan mebusu demek zorundasın. İslami bir tercih için Kürdistan denmiştir. Öbürüne Pontus mebusu dememek için, Lazistan mebusu diyoruz yani İslamileştiriyoruz. Burası Dar-ül İslamdır, Müslümanların yurdudur demek için Kürdistan ve Lazistan tabiri kullanılıyordu. Kısacası buraların Türkiye kalması için yapıldı ne yapıldıysa”

Kürt isyanların da deyinen yazar, Türkmen isyanları ile Kürt isyanlarının hemen, hemen gerekçe ve biçim bakımından hiçbir farkı olmadığına işaret ettikten sonra, bu isyanlardan bir bağımsızlık savaşı icat etmek, tarihi yeniden yazma girişiminden başka bir şey değildir” diyor.

Kürt sorununun İsrail kuklası bir devlet kurmak için kurgulandığını belirten Şehsuvaroğlu,”Kürt sorunu, Ermeni tasarısı, Ekümeniklik iddiası tek başına ve görüldüğü çerçevede çözülemeyecek sorunlardır. Kürt sorununu tanıyorum demek yetmez, Bütün Türkiye, Kürt devletidir ve buradaki bütün insanlar da Kürt’tür deseniz de yetmez. Cemil Meriç’in dediği gibi, Bütün camileri yıksak, bütün kuranları yaksak, Batı’nın gözünde biz Osmanlıyız. Osmanlıyız yani İslam. Bu da demektir ki, bırakınız kültürel haklar, dil, âdem-i merkeziyet, federal yani siyasal model, daha ötesi de gerçekleşse, ne için kullandığını bilen güçler, bu aparatı o gerçekleşmedikçe bırakacak değillerdir.”

İki de bir demokratik açılım diyerek Batı’dan alıntılar yapan aydınların Sosyolojileri karıştırdığını belirten Şehsuvaroğlu şunları söyler:” Evet bin yıllık devletimiz tehlikdedir. Ama daha çok onun düşünce temelleri, ideolojisi tehlikededir. Yani medeniyetimiz, yani İslam tehlikededir. Üç kuruş için değer mi?

Lütfü Şehsuvaroğlu’nun bu kitabı mutlaka okunmalı. Özellikle bin yıllık kardeşliğimizi bozmak isteyenler okumalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi