M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ayıplarımız

Ayıplarımız

ÜLKE çapında büyük ayıplarımız var. Bunların farkında mıyız? Birkaçını sayayım:

1. Doğru dürüst düşünmüyoruz, slogancılık yapıyoruz. Dinsizi de laiği de, sağcısı da solcusu da hep slogancı. Futbolcuların topun peşinde koşması gibi halk da sloganların peşinden koşuyor. Milyonlarca Müslüman uzun yıllar boyunca "Ayasofya açılsın... Başörtüsü serbest bırakılsın..." diye bağırtıldı... Ya Atatürkçülerin sloganları... Adam gibi, ipe sapa gelir düşünemiyoruz. Gerekçelerimizi ortaya koyamıyoruz.

2. Türkiye'nin gerçek gündemini bilmiyoruz, yahut biliyoruz da onun maddelerini tartışmak işimize gelmiyor. Gerçek gündemi bırakmışız, yapay ve düzmece konuları büyütüyoruz.

3. Aklımız fikrimiz magazin konuları. Asıl konuların üzerinde durmuyoruz. Belki de aklımız ve kültürümüz bunları düşünmeye, müzakere etmeye yetişmiyor. Geleceğimizi karartan bir eğitim krizimiz var, hiç oralı olmuyoruz. On binlerce okulumuz var, dershaneler var, sıralarda çocuklar oturuyor, kitaplar okunuyor, sınavlar yapılıyor ya; eğitim işlerimiz maşaallah dört başı mâmur gidiyor sanıyoruz.

4. Dünyayı sarsan iktisadî, ticarî, finansla ilgili kriz bizi de sarsıyor, işsizlerin sayısı çoğalıyor, on binlerce dükkan ve iş yeri kapanıyor ama bizim pek aldırdığımız yok.

5. Eşitsizlik, sosyal adaletsizlik her geçen gün artıyor. Aldırdığımız yok.

6. Yazılı ve edebî kültür Türkçemiz elden gidiyor (belki de gitti bile...) yine aldırmıyoruz.

7. Topyekûn bir mimarlık ve şehircilik faciası yaşıyoruz. Haberimiz yok.

8. Ciddî, faydalı, değerli kitaplar okumuyoruz. Elbette bir miktar kitap yayınlanıyor ama bunların kaçta kaçı faydalı ve değerlidir ve satın alanların kaçta kaçı bunları okuyup anlamaktadır? En önemlisi: Bu kitapları okuyup anlayanlardan kaçta kaçı öğrendikleri bilgileri hayata geçiriyor?

9. Türkiye'nin siyasî, iktisadî, kültürel, sosyal yapısı kirlenmiştir. Bunun bilincinde miyiz? Temizlenmek, kendimizi ıslah etmek için gerekenleri yapıyor muyuz?

10. Gelecekte bizi bekleyen felaketlere, tehlikelere, afetlere karşı tedbir alıyor muyuz? Bırakın tedbir almaktan, bunlardan haberimiz var mıdır? Meselâ yaklaşan büyük İstanbul depremi için neler yapıyoruz veya neler yapmıyoruz?

1908 Meşrutiyetinden sonra Osmanlı toplumu "Hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik" sloganları ile çalkalanmaya başlamıştı. Büyük felaketler birbirinin ardınca ansızın sökün ediverdi. 1911'de İtalyanlar Trablusgarp (Şimdiki Libya) vilayetimize saldırdı. 1912-13'te koskoca Rumeli elimizden gitti. 1914'te beyinsizler devleti Birinci Cihan Harbi'ne soktu. 1918'de teslim bayrağını çektik. İstiklal savaşından sonra da 1923'te Lozan anlaşması ile kimliğimizi ve gerçek hürriyetimizi kaybettik.

Bugün de koyu gaflet ve cehalet karanlıkları içindeyiz. Parçalanmış vaziyetteyiz. Sloganlarla yatıp kalkıyoruz. Kültür seviyesi düşmüş de düşmüş. Ne maziyi biliyoruz, ne halden haberimiz var, ne de geleceğimizi sezebiliyoruz.

Hedonizm ve avantacılık almış yürümüş.

Geçen sene bana yüksek dereceli bir Müslüman bürokrat ne demişti biliyor musunuz? "Kâfirler şimdiye kadar çok yediler, bundan sonra biz Müslümanlar yiyeceğiz..."

Size karışmam ve saygı gösteririm ama ben Türkiye'nin bugünkü halinden çok üzüntülü ve endişeliyim.

Mengenli Kız

MENGEN'in bir köyünden genç bir kız İstanbul'a gelmiş. Sonunda başına büyük felaket gelmiş. Öldürülmüş. Başı testere ile kesilmiş. Cesedi bir gitar kutusuna konulmuş, kellesi bir naylon poşete... Çöpe atılmış.

Öldürülürken her yer kan revân içinde kalmış. Bu kanlar temizlenmiş ama lekeleri ve izleri çıkmamış, kaybolmamış. Polis araştırma ve tahlil yapmış, katil saklanmış, bulunmamış... Velhasıl bir sürü facia...

Gazeteler ve tv'ler Mengenli köylü kızın resimlerini yayınladı. Çok açık ve dekolte bir kıyafeti vardı. Elbisesinin askısı bile yoktu, omuzlar, göğüs bağır açık. Yanında bir genç. Katilin o olduğu sanılıyor ve iddia ediliyor.

Bu kızcağız Mengen gibi muhafazakar bir yerden gelip de İstanbul'da böylesine nasıl açılıp saçılmış? Nasıl cinsel bakımdan böyle serbest bir hayat sürmüş?

Kızın başı ayrı, vücudu ayrı cesedi köyüne getirilmiş, gözyaşları içinde toprağa verilmiş.

Ben de rahmet okuyorum... Cenab-ı Hak taksiratını affetsin.

Toplumumuz ahlâk, iffet, hayâ bakımından büyük bir buhran geçirmektedir.

Böyle şeyler Atatürk ve İnönü devrinde olmamıştır.

Atatürk, iki veya üç Müslüman kızı Hıristiyan yaptıkları için Bursa Amerikan Kız Koleji'ni kapattırmıştır.

Halkımız eskiden bu kadar umursamaz değildi. 1967 veya 68'de, Manisa'da hadiseler olmuştu. Sebebi şuydu: İzmir'de oturan açık bir genç kadın, her gün Manisa'da memurluk yaptığı bankaya geliyormuş. Mini etek giydiği için halk tarafından protesto edilmiş, şehre sokulmamak istenmiş...

Şimdi o günler geride kaldı. Kim kime dum duma...

Tramvayda iki hafif meşrep genç öpüşüp duruyor, aldıran yok.

Divanyolu'ndaki Firuz Ağa Camii'nin duvarı dibindeki tahta sıra üzerinde iki genç güpegündüz herkesin ortasında müstehcen bir şekilde oturuyor, kimse aldırmıyor. Öyle ya, Avrupa standartlarına alışmalıyız.

Şehrin işlek yerlerine seks dükkanları açılmış. Bu dükkanlarda neler satılıyor acaba?

Acaba şu Müslüman ülkede her yıl seks, fuhuş, zina için kaç milyar dolar harcanıyor?

Daha yüz sene önce İstanbul'da polis, çarşafları yerlere kadar uzun olmayan Müslüman kadınları uyarıyordu. Yine o yıllarda bir erkekle nikahlı karısının aynı kupa (at) arabasına binmesi yasaktı.

Maşaallah çok ama çok fazla ilerledik. İlerlemek ne demek, fırladık. Nereye? Muasır (çağdaş) medeniyet semalarına...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi