M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Eyyamcı Arivist

Eyyamcı Arivist

EYYAMCI... oportünist... arivist... fırsatçı... zengin olmak ve yükselmek için her haltı yiyen ahlaksız, faziletsiz, karaktersiz, tıynetsiz sürüngen... bukalemun... hacı yatmaz... kapıdan kovulur, pencereden girer... pencereden kovulur damdan düşer... kendi çıkarı için dün bucu, bugün ocu...

Her kesimde böyleleri var da İslâmî kesimde yok mu? Maalesef bol bol var. Hem de gün geçtikçe çoğalıyorlar. Neden mi? Sormasanıza, anlamıyor musunuz? Kemik kapmak için, makam ve mevki elde etmek için.

Niçin böyle yapıyorlar? Oportünist ve arivist oldukları için...

Atatürkçüler Atatürk'ü sömürür, İslâmcı kesimin oportünist ve arivistleri dini sömürür.

Din min bahanedir. Onların asıl dini imanı paradır, makamdır, şöhret-i kâzibedir.

Oportünist ve arivistte vefa ve sadakat yoktur. Dün taparcasına sevdiği kişi hele bir düşmeye görsün. Ne sevgi kalır, ne vefâ, ne sıdk.

Oportünistin vicdanı kiralıktır.Parayı bastıran onu hizmetine alır. Para bitince?.. Kira mukavelesi de bitmiş olur.

Maaş, ücret, avanta, komisyon, rüşvet, hortumlama gelirleri... Oportünist bunlar için yaşar ve ölür.

Oportünist caka satar, hava atar, küçük dağları ben yarattım der.

Oportünist statü adamıdır. Evi şöyle, yazlığı böyle, biniti görkemli olacak.

Oportünist mütevâzı olamaz. ucuz ve kalitesiz yemek yerse zehirlenir, geberir.

Peygamber "El-kanaatü kenzun lâ yüfna" mı demiş... O tam tersini yapar.

Korkunç bir azmi vardır onun. Servet, ikbal, şöhret için; azgın bir sel gibi her engeli yıkar, her seddi devirir.

Dinsiz oportünist ve arivistler, azgınlıklarıyla kendi bozuk ideolojilerini çiğner, mıncıklar.

Din sömürücüsü oportünist ve arivist ise kutsal dine zarar verir.

İslâmî kesimdeki oportünist ve arivistler İslâm'ın ve Ümmet'in baş belalarıdır. Yok olasıcalar!..

BİRLİK EHL-İ SÜNNETLE OLUR

KÂFİRLER, müşrikler, nifakları küfre götüren münafıklar; Müslümanların birlik olmasından nefret ederler ve onları bölmek, parçalamak, birbirlerine düşürmek için ellerinden geleni artlarına koymazlar.

Bunda hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

İslâm dünyasının yüzde 80'i veya 85'i Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içindedir. Kafirler, müşrikler, münafıklar, şeytanlar; sarsılmaz bir bütün olması gereken Sünnî Müslümanların içine nifak şikak, fitne fesat, ayrılık tohumları ekmişlerdir.

Sünnî İslâm birliğini bozan en büyük fitne mezhepsizliktir.

Sonra telfik-i mezahib.

Sonra, Sünnî inanç ve fıkıhtan az veya çok uzaklaşmış fırkalar.

Sünnî İslâm dünyası sadece ve sadece Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in temel prensiplerinde, esaslarında, akaidinde, fıkhında birleşebilir.

Sünnîliğe göre dört hak mezheb usûlde (asıllarda) tamamen bir veya beraberdir.

Mezheplere puttur demek, çok korkunç bir bid'attir.

Türkiye'nin Sünnî Müslümanları mezhepsizlik bid'ati bataklığına düşerse birleşmekten, kurtulmaktan, izzet bulmaktan ümitlerini kessinler.

Selefîliği gerçek İslâm gibi gösterenler yanılıyor ve yanıltıyor. Selef-i Sâlihîn ilk Müslümanlardır. Bugün kendilerine Selefi diyenler ise Muhammed ibn Abdilvehhab'ın kurmuş olduğu Vehhabîlik fırkasına mensup olanlardır.

Vehhabîliğin meyvası nedir? Suudî Arabistan'dır. Onların doktrini ortaya böyle bir eser çıkartmıştır.

Sunnî İslâm fıkhı bir bahr-i bî-pâyandır (Ucu bucağı olmayan bir okyanustur) Mezhepler yıkılırsa fıkıh yıkılır, bina çöker.

Osmanlı devlet-i aliyyesine bakınız. Viyana'yı iki kere kuşatmış... Polonya'da Hotin kalesini almış... Bir ucu Afrika ortalarında... Mısır, Cezayir, Yemen... Habeşistan'a kadar uzanmış... Sumatra adasındaki Açeh sultanlığına, Portekizlilerle baş edebilmeleri için yardım göndermiş... Tarih felsefecisi Arnold J. Toynbee'nin dediği gibi "Eflatun'un ideal cumhuriyetine realitede en fazla yaklaşabilen devlet" olmuş. Ondokuzuncu asırda yaşamış büyük din alimi ve tarihçi Ahmed Zeyni Dahlan'ın Fütuhat-ı İslâmiyye adlı eserindeki "Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur'ân ve Sünnet'e en uygun İslâm devleti Osmanlı devletidir" övgüsüne mazhar olmuş başarılı bir uygulama.

İşte bu Osmanlı devleti, Ehl-i Sünnet Müslümanlığına dayanan, Ehl-i Sünnet'i destekleyen, ona hizmet eden bir devletti.

Osmanlı devleti zamanında Ehl-i Sünnet aleyhtarlığına izin verilmezdi.

Osmanlı devleti zamanında mezhepsizlik propagandası yapılamazdı.

Osmanlı devleti zamanında fıkıh düşmanlığı, Sünnet ve hadîs düşmanlığı yapılamazdı.

Tarihten ibret almalıyız.

Müslümanlar din konusunda olumsuz tartışmalara, birbirleriyle çekişip tepişmeye başlarsa gelecekleri iyi olmaz.

Cahillerin nefs-i emmareleri "Al eline bir Kur'ân meali ve keyfince ictihad yap" teklifinden çok hoşlanır.

Vicdanı, iz'anı, aklı, ilmî, hikmeti olanlar, her önüne gelenin içtihad yapmaya kalkmasının bir felaket olduğunu kolayca anlar.

Ankara'daki Diyanet'i mezhepler üstü yapmaya çalışmak hayırlı bir iş değildir. Böyle bir şey Sünnîliğe büyük darbe vurur.

Türkiye'de Sünnîliği kaldırıp yerine Fazlurrahman'ın Tarihsellik mezhebini koymaya çalışmak korkunç bir suikasttır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığını kaldırıp, yerine AB standartlarına uygun bir İslâm getirme çalışmaları cür'et değil cinnettir.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığı sağlam ve sahih bağlarla Resulullah efendimize (Salat ve Selam olsun ona) bağlıdır.

Bu Müslümanlıktan, Avrupalıların hatırı için cihadı, zinanın günah ve suç oluşunu, erkeğin aile reisi oluşunu, bunlara benzer nice şer'î ve ahlakî hükmü ayıklamak, on dört asırlık tarihimizde benzeri görülmemiş bir reform hareketidir.

Bugün, ülkemizde Ehl-i Sünnet İslâmlığının yeteri kadar korunmadığını ve savunulmadığını görmek bana büyük üzüntü ve keder veriyor.

Gerçek din alimlerinin ve hâdimlerinin temel vazifelerinden biri de bid'atlarla mücadele etmektir. Bu vazife hakkıyla yapılmıyor.

Bilenlere, sorumlulara, vazifelilere hatırlatıyorum: Bina çökerse enkazın altında siz de kalacaksınız.

NARLIBAHÇE SOKAĞI

(2 ay önce yazıldı)

Cumartesi günü yemeğe çıktım. Sultanahmet çok kalabalıktı. Yabancı turist otobüsleri yetişmiyormuş gibi, bir yığın da öğrenci ve yerli turist otobüsü vardı. Havalar güzelleşti, binlerce okul öğrencisi öğretmenleriyle gezmeye gelmiş. Ortalık ana baba günü.

Şehrin en uzak köşelerine kadar on binlerce açık ve gizli kamera çalışıyor. Orwell'in 1984'ü çok geride kaldı. Dijital kameralarla gözetleniyoruz, gözetleniyoruz, gözetleniyoruz... Telefonlar dinleniyor... Bilgisayarlar sıkı kontrol altında.

Arada bir taşrada tenha bir yere gitsem, kamerasız bir hayat sürsem.

Samatya'da Narlıbahçe sokağına gittim. Denize, sahil yoluna paralel, bir tarafında boylu boyunca eski Bizans surları harabeleri bulunan bir sokak. Bakımsız kalmış ama tarihî İstanbul'un en güzel yerlerinden biri. Buradaki bir evde oturulur mu? Manzarası, mevkii çok güzel ama büyük bir kusuru var. Sahil yolundan korkunç bir gürültü geliyor. Havası da egzoslu.

Samatya İstasyonunun altından geçtim. Balıkçılar, meyhaneler. İçkisiz bir balık lokantası gördüm. Bitişik balıkçıdan taze balık alınıyor, hemen pişirilip müşteriye takdim ediliyormuş. Ucuz balıkla (mesela istavrit) sekiz on liraya salatası dahil doymak mümkünmüş.

Yedikule taraflarına gidip de emekli hukuk profesörü merhum İsmet Sungurbey'i hatırlamamak mümkün değil. Bu zat, hayatının son yıllarını sokak kedilerini doyurmaya adamıştı.Sabah evinden kalkar, otomobilinin bagajı kedi yiyecekleri ile dolu. Kediler onu belli yerlerde bekliyor. Uzaktan görünür, kedilerde bir hareket, kuyruklarını havaya dikerler. Grup grup onların rızıklarını önlerine koyar, sonraki merhaleye doğru yol alır. Bir ara İstanbul Üniversitesi İmparatoru RektörHazretleri Sungurbey'in üniversite bahçesindeki kedileri doyurmasına karşı çıkmıştı. Atatürkçülüğe ve Ergenekona ters mi düşüyordu?..

Samatya polis karakolunun sülüs yazılı mermer bir kitabesi var.

Yedikule'ye doğru yürüdüm. İstanbul bakımsız bir şehir... Sahil yoluna çıkmak için geniş bir sokağa girdim. Tarihî İstanbul'da eşini görmeyeceğiniz harika bir sokak. Havadar, ferah, iki tarafına rengarenk güller dikilmiş. Bir ucundan baktınız mı Marmara görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi