M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Samimî Vehhabîlere Bir Şartla Haklarımı Helâl Ediyorum

Samimî Vehhabîlere Bir Şartla Haklarımı Helâl Ediyorum

İKİ türlü Vehhabî vardır. Biri samimî şekilde, garazsız ivazsız, para ve maddî menfaat karşılığında değil, vicdanî kanaati öyle olduğu için Vehhabî olmuştur. Diğeri ise para, mal, menfaat karşılığında bu mezhebi seçmiştir.

Vehhabîler bendenizi sevmezler. Bazen ucu hakarete ve iftiraya varan saldırılarda bulunurlar.

Bu iki tür Vehhabînin ikisi de yanlış yoldadır, bid'at üzerinedir ama...

Evet ama...

Para karşılığında değil, samimî şekilde Vehhabî olan kardeşlerime (Beni şirk ve küfürle itham etmemeleri şartıyla) haklarımı helâl ediyorum. Yanılıyorlar ama ihlâslı şekilde yanılıyorlar.

Para, maddî menfaat karşılığında, vicdanlarını ve kalemlerini satarak veya kiralayarak Vehhabîlik yapanlara hakkımı helâl etmiyorum.Çünkü onlar samimî Vehhabî değildir, Vehhabîliğin paralı kiralanmış askerleridir.

Ehl-i Sünnet, Vehhabîlerden daha fazla para verse, onların aşırı Ehl-i Sünnet taraftarı olacaklarından hiç şüphem yoktur.

Bendeniz Ehl-i Sünneti para, mal, servet, ücret, makam, mevki karşılığında savunmuyorum. Ehl-i Sünnetin doğru yol olduğuna inandığım için savunuyorum.

Din ve inanç işlerinde samimiyet ve ihlâs esastır.

İhlâs da ikiye ayrılır. Pozitif ihlâs, negatif ihlâs.

Adam bozuk bir dine, inanca veya mezhebe bağlıdır. Ona samimiyetle inanmıştır. Hiçbir maddî menfaat, ücret almadan, beklemeden onun uğrunda çalışır. Bu negatif bir ihlâstır.

Hatıra bir soru gelecektir: Acaba Ehl-i Sünnet camiası içinde de para, mal, ücret karşılığında Sünnîlik savunması yapan kimseler var mıdır?

Olduğunu sanmam. Çünkü Ehl-i Sünnet camiası bu konuda para dağıtmaz. Sünnîlerin, Vehhabîler gibi muazzam miktarda petro-dolar hazineleri yoktur.

Para, ücret, menfaat karşılığında Ehl-i Sünneti müdafaa edenler varsa, onları da kınarım. Dinî hizmetlerde vicdanını ve kalemini kiralamak ve satmak yoktur.

* (İkinci yazı)

CAMİYE ÇOK HİZMET ETTİK AMA

CEMAAT YİNE DE ÇOĞALMADI

TARİHÎ camideki bütün kıymetli ve sanatlı el dokuması, çoğu kök boyalı halı ve kilimleri attık, yerlerine anilin boyalı çirkin ve değersiz fabrika halıları sererek camiyi berbat ettik.

Minarelerin her şerefesini hoparlörle doldurduk. Ezan okunurken sesi sonuna kadar açtık, gök gürültüsü gibi ses çıkartıyorlar.

Caminin içini, mimarî akustiği bozan ses cihazlarıyla donattık.

Mâbedin tabanına kansorejen etkisi olan yerden ısıtma tertibatı yaptırdık.

Bahçeye muazzam bir WC yaptırdık, her yere Türkçe ve İngilizce tuvalet yazdırdık. Bu pis işten epey gelir geliyor.

Mihrabın iki kenarındaki duvarı deldik, dübelli vida ile iki adet Tahtakale işi ucuz mu ucuz, çirkin mi çirkin, berbat mı berbat, zevksiz mi zevksiz pilli saat astık.

Mihraba tam altı adet mikrofon koyduk. İkisi kıyam mikrofonu, ikisi rüku mikrofonu, ikisi secde mikrofonu.

Bunlar yetişmiyormuş gibi imam efendinin cübbesinin yakasına kablosu yılan gibi bir de seyyar mikrofon taktık.

Daha bitmedi... Camiyi klima cihazları ile donattık.

Sıcak yaz ayları için ön tarafa vantilatörler koyduk. Terli terli gelen cemaatin bir kısmı nezle, zatürrie olsun diye.

Caminin kapılarına Türkçe, İngilizce, Fransızca yardım yardım yardım levhaları koyduk.

Hırsızlığa karşı "Muhterem Müslüman!.. "Aman aman aman, pabucunu ve eşyanı hırsızlara karşı koru..." levhaları astık.

Ayrıca özel olarak "Pabucunu öyle tutma, böyle tut emi..." levhaları da koyduk.

Velhasıl yapabileceğimiz bütün önemli hizmetleri yaptık.

Yerlerde berbat yeşil veya kırmızı halılar. Minarelerde ve içeride gök gürültüsü gibi gürleyen hoparlörler, klimalar, yerden ısıtmalar, vantilatörler, yardım kutuları, kapıların önünde bir ayağı kırık makbuz kesme masaları, görünür bir yerde nizamiye nöbetçisi gibi duran saplı bir süpürge, caminin yine görünür bir yerinde fennin son harikası antimikotik sanayi tipi bir elektrikli süpürge, bir sürü flüoresan ampul, anahtarlı kilitli pabuç koyma dolapları, pilli Çin saatleri...

Hele mihrap duvarına içine Kur'ân-ı Kerîmler konulsun diye öyle bir dolap yerleştirdik ki dillere destan... Bu dolap çirkin mi çirkin, berbat mı berbat... En kalitesiz formikadan yapılmış. Bir sanat âbidesi olan o tarihî camiye hiç mi hiç yakışmıyor. Ya Rabbi, ne büyük zevksizlik ve estetiksizlik!

Evet biz bu saydığımız hizmetlerin hepsini yaptık. Bu uğurda çok paralar harcadık.

Lakin, heyhat ki, heyhat, caminin cemaati hiç artmadı. Eski hamam eski tas.

Hoparlörler avaz avaz haykırdığı, geceleri cami ışıldaklarla ışıl ışıl parladığı, yazın klimalar kışın kaloriferler çalıştığı, sıcak havalarda fırıldaklar fıldır fıldır döndüğü, her Cuma namazından sonra camiye yardım camiye yardım diye bağırıldığı, eski kıymetli tarihî halılar atılıp yerlerine çirkin paçavralar serildiği, pabuç koymak için kilitli dolaplar konulduğu, iki tarihî şamdanın üzerine iki karpuz fanus yerleştirildiği, evet bunca yenilik ve masraf yapıldığı halde niçin cemaat çoğalmadı.

Ah bu Müslümanlara yaranmak ne kadar zor!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi