M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanlar! İslâmî Gündeme Bakın...

Müslümanlar! İslâmî Gündeme Bakın...

Sevgili ve aziz Müslümanlar!.. Bir dinsiz kuyuya taş atıyor, kırk değil, kırk bin, hattâ kırk milyon Müslüman çıkartamıyor... Bu durum bizim için utanılacak bir haldir. Tam tersi olması gerekmez mi? Bir Müslüman kuyuya bir taş atmalı, bin dinsiz çıkartamamalı.

Dinsizlerin tuzaklarına düşmüş, fitne ve fesatlarına kapılmış gidiyoruz. Bizim kendi İslâmi gündemimiz olması gerekmez mi?

Bırakalım onların sahte, oyalayıcı, aldatıcı, şeytanî gündem maddelerini ve kendi İslâmî gündemimize yönelelim.

Birinci madde: İman için çalışmak, insanları en güzel ve uygun şekilde Tevhid’e çağırmak.

İkincisi: İman etmiş Müslümanları tashih-i itikad konusunda uyarmak, bilgilendirmek. Yani inançlarının Kur’ân’a, Peygamber Efendimizin Sünnetine, icma-i ümmete uygun olması için gayret sarfetmek.

üçüncüsü: Beş vakit namazın dosdoğru kılınması için çalışmak, propaganda yapmak.

Dördüncüsü: Hür ve mukim erkeklerin farz namazlarını cemaatle kılması için planlı ve programlı şekilde hizmet vermek.

Beşincisi: İslâm kadın ve kızlarının hürriyetinin, haysiyetinin, şerefinin simgesi olan tesettür için çalışmak.

Altıncısı: Her Müslümanın kendisine yetecek miktarda ilmihal bilgilerini öğrenip ezberlemesi ve bunları hayata geçirmesi için gece gündüz etkili faaliyet yapmak.

Yedincisi: Müslümanların tek bir ümmet haline gelmesi için ne yapmak gerekiyorsa onları yapmak. Bugünkü hizipçiliği, fırkacılığı, tefrikayı, parçalanmışlığı, çekişip tepişmeyi izale etmek.

Sekizincisi: Müslümanların bilgi/kültür, ahlâk/aksiyon, sanat/güzellik bakımından güçlü, vasıflı ve üstün olmaları için seferberlik ilan etmek.

Dokuzuncusu:İmamet-i Kübra için çalışmak.

Onuncusu: Kaosu, kopukluğu, dağınıklığı, anarşiyi giderip sımsıkı bir birlik, tesanüd, beraberlik, üniter bir İslâmî hiyerarşi sağlamak.

Benim bu saydıklarımı dinsizler, imansızlar, İslâm düşmanları, şer güçleri istemezmiş... Elbette istemezler. Onlar istemeyecek, biz isteyeceğiz ve yapacağız.

Bu saydıklarımın hiçbiri insan haklarına, adil hukuka, hikmete/bilgeliğe, millî menfaatlere aykırı değildir.

Dinsizler hoşlanmıyor diye biz haklarımızdan feragat edecek değiliz.

Kadınların ve kızların tesettüre girmesi meselesini ele alalım. Böyle bir şey bütün demokrat, hukukun üstünlüğüne bağlı ve saygılı, insan haklarına hürmetkâr ülkelerde serbesttir. Türkiye’de niçin serbest olmasın?

Namaz kılmak da böyledir. İngiltere’de yaşayan beş milyondan fazla Müslüman namaz konusunda bir kampanya başlatsalar, bu ibadeti yerine getirmeyen Müslümanları namaza alıştırmak için propaganda yapsalar buna kimse karışmaz, karışamaz.

Böyle dinî hizmet ve faaliyetlerin lâikliğe aykırı olduğu iddiası hezeyandır.

Zorlama olmadıkça kimse bu hizmet ve faaliyetlere itiraz edemez.

Müslüman bir kız veya hanım kendi hür iradesiyle, arzusuyla, isteğiyle başını örter, kapalı kıyafete bürünürse ona kimse engel olamaz.

Müslümanlar namaza başlar, tesettüre bürünür ise dinsizlik tehlikeye girermiş... Girerse girsin. önemli olan böyle şeylerin insan haklarına, hukuka, bilgeliğe aykırı olup olmadığıdır.

Türkiye Müslüman bir ülkedir. Halkımızın yüzde elliden fazlasının beş vakit namaza başlaması için çalışmalıyız.

Yine kadın ve kızlarımızın tesettüre girmesi için en güzel, en uygun, en etkili şekilde çalışmalıyız.

1960’lı yılların sonlarında BUGüN gazetesini yayınlıyordum. Fıkra (köşe) yazarlarından Şule Yüksel Şenler hanımefendi yurt çapında konferanslar veriyordu. Bazı konferanslara açık gelen nice hanım ve kız, o mekandan başları kapalı olarak ayrılıyordu...

Bu gibi gelişmeler Müslümanları sevince boğar, yüreklerini neş’e ve sürur ile doldurur.

Namaz ve tesettür Allah’ın kesin emri, Resulullah’ın kesin Sünnetidir. On dört asırlık icma-i ümmet ile sabittir.

Biz Müslümanlar, Hıristiyan vatandaşlarımızın kiliselere, Musevî vatandaşların sinagoglara, Masonların localara gitmesine nasıl karışmıyorsak, dinsizler de bizim camilere gitmemize, muhadderat’ı İslâmiyenin kapanmasına karışmamalıdır.

Yazımın başındaki konuya dönelim:

Dinsizlerin gündemini bırakalım ve kendi gündemimizi hazırlayıp onun maddelerini yerine getirelim.

Namaz için çalışalım.

Cemaat için çalışalım.

Tesettür için çalışalım.

İttihad-ı İslam (İslâm Birliği) için çalışalım.

Müslümanlarla dinsizler arasında derin uçurumlar vardır. Müslümanın ak dediğine onlar kara der, kara dediğine ak der.

Biz onların aklarına karalarına uymak, onları kabul etmek zorunda değiliz.

Güncel dedikoduları, boş siyaset zevzekliklerini, sahte gündemleri bırakalım.

Allah ve Resulü bizim için bir gündem tanzim etmiştir. O gündeme eğilelim.

Antikalarımı Satıp Burs Vermeliymişim...

BİR vatandaş, şu mealde bir mesaj göndermiş: Antika koleksiyonu yapıyorsunuz. Bu israf değil midir? Antikalara yatırdığınız parayı fakir talebelere burs olarak dağıtsanız iyi olmaz mı?..

Cevabım: Antika koleksiyonum yoktur. Bendeki antika sanılan eşya, eskicilerden, hurdacılardan topladığım kırık dökük ucuz şeylerdir. Bir de, iç ve dış seyahatlerimde geleneksel sanat eserleri, hatıra eşyası alırım. Bunların da fazla kıymeti yoktur. Meselâ Girit’ten, 15 euroya, aslı oradaki müzede bulunan eski bir seramiğin replikasını almıştım. Tunus’dan kocaman eski bir kapı kilidi getirmiştim. O da, sanırım 20 euroluk bir şeydi. Bunlar antika sayılmaz.

Kıymetli veya kıymetsiz antika eşyaların satıldığı müzayedelere katılmam. Bir kere, bir dostumun ısrarı ve kendisiyle buluşmak üzere çırağan’daki böyle bir müzayedeye gitmiştim. Lakin antika satın almamıştım. Bütçem müsait değildir.

Burs verme meselesine gelince: Şimdiye kadar bu konuda hayli yazı kaleme aldım. Bugünkü burs dağıtma sisteminin fazla bir faydası yoktur. Geçenlerde bir sohbette, 6 yerden burs alan açık göz öğrenciler olduğunu söylediğimde orada bulunan bir öğretmen, “Ben 13 yerden burs alanını biliyorum...” demişti.

Antika sayılacak hiçbir eşyam olmadığını söylemiyorum: Birkaç hat levhası var. Eski kırık bir çini parçası. Baskı ve yazma kitaplar... Kitaplarımı vakf etmeyi düşünüyorum.

Muhterem okuyucuma, benim “antikalarımla” ilgili takıntısını bırakıp, ülkemizdeki bazı din baronlarının (kendi baronu da onların içinde olabilir...) nasıl lüks hayat sürdüklerine bakmasını tavsiye ederim. Selamlarımla...

Nikahsız Yaşamaya Evet, Taaddüt-i Zevcata Hayır...

Beş altı yıl önceydi. Bir toplantıda çok ünlü ve gazeteciliği çok güçlü bir hanım ile konuşuyordum. Bir ara “çok sevinçliyim... İçim içime sığmıyor...” demişti. Sebebi sorulunca “Tahliller neticesinde hamile olduğum anlaşıldı...” cevabını vermişti.

Sonradan öğrendim ki, bu bayan evli değilmiş!

Medyada kimse bu bayana çatmamıştı. Artık bir kesimde böyle hadiseler çok tabiî karşılanıyor.

On binde bir Müslüman, iki hanımla evli olunca kıyamet kopartıyorlar. Bu konuda maalesef çifte standart var. Nikahsız birlikteliğe evet diyorlar, nikahla birden fazla eş edinmeye çok kızıyorlar.

Kadınların başörtüsü takmasına da çok kızıyorlar. Devletin TC’li resmî vesikalarla fuhuş yaptırmasına, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınmasına ise hiç aldırmıyorlar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi