M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Muhteris (Hırslı) Bir Gence

Muhteris (Hırslı) Bir Gence

İçin cayır cayır yanıyor... Politikaya atılmak istiyorsun... Halkın sevgilisi ve gözdesi olmak, basamakları koşarak çıkmak, yükselmek yükselmek daha yükselmek istiyorsun... En sonunda en yüksek koltuğa oturmak istiyorsun... Yükseklerden Türkiye’yi mağrurâne seyretmek istiyorsun... Muzıkalar bandolar... Milyonların yaşa varol âvazeleri... Gökten kokulu gül yaprakları iniyor sallana sallana, lâpa lâpa yağan bir kar gibi... Her geçtiğin yere halılar seriliyor kırmızı kıpkırmızı... Protokolde birincisin... Hep VİP kapılarından geçiyor, VİP salonlarında oturuyor, VİP’çe yaşıyorsun... Kahvaltın VİP, yemeklerin VİP, ikindi çayın VİPVİP... Tarihin VİP sayfalarında yer alıyorsun...

Sevgili genç, ümidini kırmak istemem ama sana madalyonun öteki tarafını da biraz göstermek isterim.

Dünkü gün korkunç ve cehennemî bir gündemi kovalamakla geçti. Gündem mi seni kovaladı, sen mi gündemi?...

Gece sadece üç saat uyuyabildin. Ona da uyku denebilirse. Kâbuslu rüyalar gördün... Başın çatlarcasına ağrıyor. İçtiğin ilaçların haddi hesabı yok...

Sabahleyin aynaya baktın, çehren sapsarı... Bu strese taş olsa dayanmaz çatlar...

Bir iki lokma kahvaltı, özel berberin traşı, giyinmek kuşanmak... Bugün yine berbat mı berbat, sıkıcı mı sıkıcı bir gündem trafiği var.

Birileri irtica var, Cumhuriyet ve laiklik tehlikede diye haykıracak avaz avaz... Karşı taraf başörtüsü diye kendini yerden yere atacak... Huzur yok bu memlekette...

öğleye doğru hanımın telefon ediyor. Ona kaç kere gündüzleri çok gerekmiyorsa telefon açma demiştin ama dinlemiyor. Birilerine kızmış verip veriştiriyor. Onları atacaksın diyor. Bunca derdin içinde bir de bu...

İstihbarattan yine bir suikast ihbarı var. Bu kaçıncısı... Etrafında canlı bir kalkan ile dolaşabiliyorsun.

özel kalem müdürün haber veriyor, bekleme salonu lebaleb doluymuş. Bütün akrabalar, arkadaşlar, hemşehriler, iş adamları, eski dostlar (ah o eski dostlar!), tanıdıklar bekliyormuş...

Nereye gitsen “Sayın başkanım sayın başkanım...” sesleri içindesin. önünde beller bükülüyor, suratlarda iğreti tebessümler, gülücükler, “ah benim sevgili başkanım... Ne olur bendenize de bir kıyak yapınız, önüme yağlıca bir kemik atınız...”

Sendikalar diretiyor... İri İş Adamları Odası (İİAO) tehdit ediyor... Köylüler kızgın, işçiler dargın, emekliler ağlıyor, memurlar zam istiyor...

Gittiğin yerde nefis bir öğle yemeği ikram edildi ama zevkle, hazla, kutlu ve mutlu bir şekilde yiyemedin. Sinirlerin gergin mi gergin, başın çatlarcasına ağrıyor, kalbin darlaşıyor...

Yorgunluktan, sinir bozukluğundan bayram haftası diyeceğine sandal tahtası dedin ve medyanın diline düştün. Bu medya, bu toplum, bu politika insanda kafa mı bırakıyor...

En az bir hafta sakin bir yerde dinlenmen lazım ama böyle bir şey mümkün mü?.. Etrafın kurtlarla dolu. Eski Padişahlar niçin hacca gidememişler?

İkindi vakti kötü haberler geldi, derhal toplantı yapılması lazım. Memleket mi, sen mi, çaresiz dertlere müptelâsınız...

ABD elçisi mutlaka ve çok acele görüşmek istiyor. İkindi çayın zehir oldu demektir...

özel sekreterlerin çok önemli, çok ivedi, çok yakıcı dosyalar getirdiler. Bunlara nasıl bakabileceksin? Birinin üzerinde çok acele, çok gizli, çok önemli, çok hayatîdir yazılı.

Sadece danışmanların seni hiç üzmüyor. Maşaallah onlar sinirleri teskin eden huzur verici ilâçlar gibi. Hep hakkınız var, isabet ettiniz efendim diyorlar.

Akşam yaklaşıyor, Batı ufkunda kızıllıklar var... Yorgun, stresli, çalkantılı bir günün akşamı bu. Daha önümüzde gece var. Korumalar alesta bekliyor. özel kalem müdürü, sekreterler, danışmanlar, istihbaratçılar, particiler... çok zarurî telefon görüşmeleri... ülkemize komşu Zabazonya’da korkunç hadiseler olmuş. Sınırda tedbirler alınacak. Zengibar Sultanının gelmesi yaklaşıyor. Yatırımlar, milyar dolarlar... Yorgunluk kahvesi içerken o kekrem ve kakavan herif geldi ve canım kahveyi berbat etti. Dünyanın en nefis kahvesi onunla birlikte içilirken en berbat kahvesi oluyor.

Kırmızı telefon çaldı... Patlama olmuş, ölenler olmuş... Ya Rabbi bütün bunları benden sorarlar şimdi.

Gece çok heyecanlı, hareketli geçiyor. Saat ikide henüz uyumuştun ki, uyandırıldın. Cebâbir Köprüsünde vak’alar olmuş, çarpışmalar devam ediyormuş...

Nihayet her şeye rağmen uyudun. Buna uyku denilirse. Kâbuslu rüyalar, çırpınmalar, gencecik yavrusu şehid olan fakir baba boğazına sarıldı, hıçkırıklar içinde ağlıyordu...

Ya Rabbi bunca çile nasıl çekilir?...

Fütüvvet: Muhammedî Ahlâk

MüSLüMAN toplumda birtakım eksiklikler, olumsuzluklar, yanlışlıklar görülüyor. Bunların ana sebeplerinden biri, bizde “Fütüvvet Ahlâkının ve Teşkilatının” bulunmamasıdır. Fütüvvet, Arapça’da gönül yiğitliği mânasına gelir. Fütüvvet ahlâkının ve teşkilatının olmadığı bir toplum bozulur. Bugün olduğu gibi.

Fütüvvet bilhassa zengin Müslümanlara lazımdır. Zenginlikle, mal ve para çokluğu ile birlikte fütüvvet ahlâkı ve yaşayışı olmazsa, işte o zaman azgınlık, dengesizlik, yalpalama başlar.

Tanzimata kadar ülkemizde fütüvvet ahlâkı, loncalar, ahilik vardı. Bunlar iş, ticaret, iktisat, toplum hayatını düzenliyordu.

Fütüvvet teşkilatı ve ahlâkı yitirilince iş hayatı bozuldu, kokuşma başladı. Fütüvvette insanlar birbirinin meleğidir, fütüvvetsiz toplumda meleklik gider, canavarlık, kurtluk başlar.

Geçmiş asırlarda birtakım fütüvvetnameler kaleme alınmıştır.

Fütüvvetnamelere göre her meslek, her iş kolu aynı zamanda bir tarikattır. Ne tarikatı? “Tarikat-ı Muhammedîye”.

Fütüvvet ahlâkına sahip bir ahî olabilmek için yedi kötülüğü uzaklaştırmak, sonra yedi güzel ve iyi şeyin kapısını açmak gerekir. Bu yedi fazilet ve yedi rezilet şunlardır:

1. Hasislik kapısını kapatmak, lütuf-kerem kapısını açmak.

2. Kahır ve zulüm kapısını kapatmak; hilm, şefkat ve yumuşaklık kapısını açmak.

3. Dünyevî hırs kapısını kapatıp, kanaat ve rıza kapısını açmak.

4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlayıp, açlık ve riyazet kapısını açmak.

5. Halktan yana olan kapıyı kapatıp, Hak’tan yana olan kapıyı açmak.

6. Herze ve hezeyan kapısını bağlayıp, mârifet, irfan ve hikmet kapısını açmak,

7. Yalan kapısını kapatıp, doğruluk-sıdk kapısını açmak.

Bu devirde fütüvvet, ahilik, lonca teşkilatı ve ahlâkı canlandırılabilir, tekrar yürürlüğe konabilir mi? Böyle bir şey mümkündür. Bunu kimler yapabilir? Vasıflı, güçlü, üstün Müslümanlar yapabilir.

Böyle bir hayırlı işe karşı gelenler olacak mıdır? Tabiatıyla olacaktır. Onlara rağmen yapılmalıdır.
Dinimizin yasakladığı, haram kıldığı riba, toplumu istila etmiş vaziyettedir. Müslümanlar buna karşı karz-ı hasen bankaları kurarak çalışabilirler. Avrupa’da böyle bankalar vardır. Hıristiyanlar yapabiliyor da Müslümanlar niçin yapamasın...


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi