M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İslam'ı AB Standartlarına Uydurma Sapıklığı

İslam'ı AB Standartlarına Uydurma Sapıklığı

Haçlıların sinsi baskıları ve dayatmaları devam ediyor. Neler istiyorlar:

BİR: İslam'ın Allah katında tek hak, makbul, geçerli din olduğu inancını bırakmamızı, üç ibrahimi din vardır, onların mensupları da necat ehlidir ve onlar da Cennete girecektir bozuk inancını benimsememizi istiyorlar.

İKİ: Peygamberimizin Sünnetinin, sahih hadislerin, zaruriyat-ı diniyenin AB standartlarına göre ayıklanmasını istiyorlar.

ÜÇ: Dinimizin, Feminizm sapık ideolojine uymayan hükümlerinin kaldırılmasını istiyorlar.

DÖRT: Camilere kiliselerdeki gibi sıralar konulmasını istiyorlardı. Diyanet ilim heyeti bunu kaldırdı, kendilerine teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.

BEŞ: Fazlurrahman bozuk mezhebinin kabülünü, Kur'andaki ve Sünnetteki nice kesin emrin tarihsel olduğu, bugün geçerli olmadığı sapıklığının benimsenmesini istiyorlar.

YEDİ: İslam'ı koyu buluyorlar, sulandırılmasını, ılımlı hale getirilmesini istiyorlar.

SEKİZ: Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim istiyorlar.

DOKUZ: Erkekleri camiden cemaatten uzaklaştırırken kadınları camiye getirmek istiyorlar.

ON: Olabildiğince diyalog ve hoşgörü yapılmasını, Müslümanların İslam'dan ödünler vermesini istiyorlar.

ON BİR: Müslüman halkın dinden kopartılarak sekülerleştirilmesini istiyorlar.

ON İKİ: İslam'ın bir tür Protestanlık haline getirilmesini istiyorlar.

ON ÜÇ: İslam'ın hak din olmaktan çıkartılıp bir tür beşeri ideoloji ve hümanizma haline dönüştürülmesini istiyorlar.

ON DÖRT: Şeriatsız, fıkıhsız bir İslam türetmek istiyorlar.

Vaktiyle Hindistan'da Ekber Şah isminde sapık bir hükümdar İslam'ı, Hıristiyanlığı ve Hint Mecusiliğini birbirine karıştırarak Din-i İlahi adında sapık bir din çıkartmıştı. O Ekber Şah değil, Ekfer (en kafir) Şahtı. Bu adam Selamün aleyküm şeklindeki İslam selamını yasaklamış, onun yerine Allahu Ekber (Kendi adı Ekber ya...) denilmesini emr etmişti. Maalesef birtakım bozuk alimler bu adamı desteklemişlerdi. Bugün Türkiye'de de Siyonistlerin, Haçlıların, Derin Şer Güçlerinin (DŞG), Selanik Avdetilerinin destekçisi alim taslakları vardır.

Müslüman kardeşlerimi uyarıyorum.

*(İkinci yazı)
Gerçek Dindar

Bir Müslüman için dindarlık en büyük ve sağlam sığınaktır.

Gerçekten dindar bir Müslümanın, Allah'ın yardım, lütuf ve keremiyle hüsn-i hatimeye (Ömrünün ölümüne imanla bitişmesi saadetine) nail olacağı ümid edilir.

Bir kişide ihlas yoksa o dindar değildir.

Gerçek dindar dünya hizmet ve vazifelerini ahirete dönük olarak yapar.

Ehl-i dünya, zahiren (dıştan) dindar gibi görünse de gerçekte onlar kesinlikle dindar değildir.

Gerçek dindar dünya nimet ve imkanlarından, asgari ihtiyaçlarından fazlasını istemez.

Lüks, israf ve sefahat ile gerçek dindarlık bir arada olmaz.

Çok sofu ama ahlakı bozuk, böylesi gerçek dindar değildir, sahte dindardır.

Gerçek dindar Resulullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) örnek ve model kabul eder ve ona uymaya, ona benzemeye çalışır.

Gerçek dindarda benlik olmaz.

Gerçek dindar (nadir istisnalar dışında) doyduktan sonra yemez.

Gerçek dindar gıybet etmez. Gerçek dindar lisanına hakimdir.

Gerçek dindar Müslüman kardeşlerinin kurdu değil, meleğidir.

Gerçek dindarda paylaşma ve infak ahlakı vardır.

Gerçek dindar mürüvvetlidir.

Gerçek dindarda fütüvvet ahlakı vardır.

Gerçek dindar kendini övmez, ben ben ben demez.

Gerçek dindar, kendisini ibadetlerinin ve hayırlarının değil Allah'ın kurtaracağını bilir. İbadetler ve hayırlar vesiledir.

Gerçek dindarın en yüksek mertebesi yaşayan bir ölü olmaktır.

Gerçek dindar yağcılık, yalakalık, meddahlık, dalkavukluk yapmaz.

Gerçek dindar hiç olmak ister, hiç olmaya çalışır.

Gerçek dindar farz ibadetleri cehren (açık), nafile ibadetleri gizli yapar.

Gerçek dindar, nafile oruç tuttuğunu kimseye bildirmemek için gerektiğinde orucunu bozar ve sonra kaza eder.

Gerçek dindar o kişidir ki, kendisine dindar demekten haya eder.

Gerçek dindar ulemayı, fukahayı, meşayihi, mürşidleri çok sever, onlara çok hürmet eder ama onları asla erbab haline getirmez.

Gerçek bir dindar ile karşılaşan ondan dua istesin. Öyle kimselerin dualarının makbul olacağı (kabul edileceği) umulur.

Kerim gerçek dindarlar!.. Hepinizin ellerinden öperim. Ne olur dua edin bana.

*(Üçüncü yazı)
Dikkatsiziz Tedbirsiziz

İstanbul Fatih'te sokakta kazı yapan ekip doğalgaz borusunu patlatmış, alevler göklere yükselmiş, önünde patlama olan apartman halkının gençleri ve orta yaşlıları apar topar kaçmış, kaçamayan ihtiyarlar içeride kalmış, itfaiye onları zorlukla kurtarmış, civardaki ahali sokaklara fırlamış, camlar kırılmış, sirenler çalmış, toz duman, feryat figan, velhasıl büyük kargaşa ve hengame olmuş.

İstanbul'un zemini atom bombası gibi.

Büyük bir zelzelede acaba ne olur?

Bizim halkımız dikkatli midir?

Tedbirli midir?

Sakar mıdır?

Nükleer santral yapılırsa gereken dikkat gösterilecek, bütün ihtiyat tedbirleri alınacak mıdır?

Emin olunuz bu soruları kötü niyetle sormuyorum.

Hatırlayacaksınız bundan bir iki sene önce İstanbul'da bir maytap fabrikası patlamış, hayli ölü verilmişti.

Pamukova'da hızlandırılmış tren kazasında yüze yakın yolcu ölmüştü.

Dere yatağına binalar yapılmış, sel basınca büyük facialar cereyan etmişti.

Daha pek yakında siyanürlü suların toplandığı küçük barajın seddi çöktü, zehir çevreye yayılmaya başladı.

İstanbul'da 1970'li yıllarda deniz kumu ile yapılan binlerce çürük bina var.

Yollarımız kazalar yüzünden mezbahaya dönmüş durumda.

Konya'da durup dururken çöken ve yüz vatandaşa mezar olan Zümrüt apartmanını hatırlıyor musunuz?

Kaçak katlar için af kanunları çıkartıldı ama bu aflar binaların mukavemetini sağlamadı.

Yollarda giden otomobillere dikkatlice bakarsanız çok sürücünün cep telefonu kullandığını görürsünüz.

Medeni bir ülkede kullanılmış piller çöpe atılmaz. Siz bir pilin kaç metre küp suyu zehirlediğini biliyor musunuz?

Sokakta bir çukur kazılır, akşam öylece bırakılır, içine otomobil düşer, adam düşer, çocuk düşer, ölüm olur.

Daha birkaç gün önce bir dede, fosseptiğe düşen torununu kurtarayım derken öldü. Fosseptik kapağı sağlam olsaydı, bu facia meydana gelmeyecekti.

Birkaç sene önce Beyoğlu'nda ana caddeden geçen bir kızın üzerine pencere düştü, ağır yaralandı, belki de sakat kaldı.

Sık sık şu tür haberlerle karşılaşıyoruz: Filan yerde şu kadar kişi yemekten zehirlendi...

Evet tekrar sormama izin veriniz: Nükleer santral konusunda gereken dikkati gösterebilecek, gereken tedbirleri alabilecek miyiz, o musibeti adam gibi çalıştırabilecek miyiz?

Biz dikkatsiz ve tedbirsiziz, Japonya'dan eleman getirip atom santralının çalışmasını bari onlara verelim desem yine faydası olmayacak. Çünkü onların santrali de patladı...

En iyisi, böyle santralları hiç yapmamak. Korkulu rüya görmektense uyanık durmak evladır (yeğdir) desem bu sefer de profesyonel ve amatör santralcıların hışmına uğrayacağım.



Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi