M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Taqiyye Yapmasınlar

Taqiyye Yapmasınlar

Bendeniz iftihar ederek Ehl-i Sünnet Müslümanı olduğumu açıkça beyan ve ilan etmekteyim. İtikat (inanç) konularında imamım İmamı Mâturidî hazretleridir. İslam'ı Hanefî fıkhına göre hayata uygularım. Ebu Hanife hazretleri, bir yönden itikat konusunda da imamımdır. Meşreb itibarıyla, Şeriattan kıl kadar ayrılmamak şartıyla tasavvufa taraftarım. Allahü Teala hazretlerini kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh bilirim.

Her kardeşimiz nasıl bir Müslüman olduğunu, hangi boyayla boyanmış bulunduğunu açıkça beyan etmelidir.

Müslümanların Müslümanlara taqiyye yapması doğru değildir.

Vehhabi, Vehhabi olduğunu açıkça söylesin.

Mezhepsiz, mezhepsiz olduğunu.

Telfik-i mezahib taraftarı, bu görüşte olduğunu.

Fazlurrahmancı, Fazlurrahmancılığını... Bir kısım Müslümanların taqiyye yapmaları fitne ve fesada sebebiyet vermektedir.

Fazlurrahmancılar inançlarını, görüşlerini, mezhep ve meşreblerini açıkça beyan etsinler ve olumlu bir tartışma zemininde ulema ve fukaha, Ehl-i Sünnet ile Fazlurrahmancılık arasındaki uyuşmazlıkları ilmin ışığında müzakere etsin.

İşte Fazlurrahmancılar bunu yapmıyor. Dinde Diyalog ve Hoşgörü mezhebi taraftarları da eteklerindeki taşları döksün. Çok açık, çok seçik şekilde inançlarını, görüşlerini, tezlerini ortaya koysunlar. Bunlar da Ehl-i Sünnet ulema ve fukahası tarafından müzakere edilsin. Ehl-i Sünnet dışı fırkalar genellikle böyle yapmıyor ve taqiyye siyasetiyle saman altından su yürütüyor.

Halk farkında değil ama şu anda Diyanet kadrolarını ele geçirmek için dehşetli bir faaliyet var. Sessiz sedasız sinsice...

Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak, fetva isteyeceğim müftünün, arkasında namaz kılacağım imamın, konuşmasını dinleyeceğim vaizin itikadını, mezhebini, meşrebini bilmeliyim. Bir imam "Bu devirde üç hak ibrihimî din vardır, Hz. Muhammed'i, Kur'anı, İslam'ı inkar eden gayr-i Müslimler Cennetliktir" diyorsa, Sünnî olarak onun ardında namaz kılamam.

Bir imam "Fazlurrahman büyük ve mübarek bir din önderidir. Onun Tatiliye mezhebi haktır. Kur'andaki nice kesin hükümler tarihseldir, bugün geçerli değildir" inancına sahipse onun ardında da namaz kılamam. Bir imam müteşabihatı lügavi manaya alarak "Allah'ın insanlar gibi eli, ayağı, yüzü vardır. O iner çıkar. Onun ciheti vardır..." gibi inançlara sahipse onun ardında da namaz kılamam. Evet tekrar ediyorum: Diyanet kadrolarını ele geçirmek için birtakım fırka ve hizipler var güçleriyle sinsice çalışıyor. Dehşetli taqiyye yapılıyor.

Taqiyye, zalim ve harbi kafirlere karşı yapılabilir.

Mü'minin mü'mine taqiyye yapması caiz değildir.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur. Fazlurrahmancılık mezhebinin hak olduğuna inanan kişi şayet samimi ise, bu inancını ve meşrebini gerekçeleriyle birlikte açıkça beyan ve ilan etmelidir.

Diyanet'i mezhebler üstü hale getirmek için son yıllarda sinsi bir faaliyet vardır. Bu faaliyet yanlıştır. Bunun BOP'tan kaynaklandığını sanıyorum.

Türkiye'deki Sünnî çoğunluğu diyalogçuluk yoluna sokmak için de yıllardan beri yoğun bir faaliyet yapılıyor.

Diyalogçular, Kur'anın "Allah katında din İslam'dır" kesin inancına aykırı görüşler ve beyanlar sergiliyor.

Resulullah'ı, Kur'anı, islamı inkar eden Ehl-i Kitabın da ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia etmek Kur'ana ve İslam'a aykırıdır. Büyük paralar harcanarak, büyük te'lif ücretleri ödenerek dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim yapmak isteniyor. 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir hadîs ayıklama teşebbüsü var.

Peygamberimizin hadisleri ancak hadis ilmine göre tasnif edilebilir.

AB norm ve standartlarına göre hadîs ayıklamak bir faciadır.

Feminist ideolojiye göre hadîs ayıklamak bir rezalettir.

Eee Avrupalılar, Haçlılar, Siyonistler cihad istemiyormuş, öyleyse cihad hadîsleri ayıklansın... Böyle kepazelik olur mu? Herkes samimi olsun, açık konuşsun, mü'minler birbirine taqiyye yapmasın, birbirini aldatmasın.

İhtilaflı meseleler ve konular ulema ve fukaha tarafından ilmin ışığında müzakere edilsin.

Kemalist ilahiyatçılar, Yüce İslam dini ile M. Kemal'in ölümünden sonra çıkartılmış ideolojiyi birbirine uydurmak için çalışmasınlar. Gayretleri boşunadır. Çünkü dünyada birbiriyle hiç uyuşmayacak şeyler listesinin başında İslam ile Kemalizm gelir. Tevhid inancı ile Teslis inancı da asla uyuşmaz ve bağdaşmaz.

* (İkinci yazı)
Her şey para için

Para kazanmak, zengin olmak, köşeyi dönmek, voli vurmak gibi niyet ve maksatlarla yazılan ve yayınlanan din kitapları, içlerinde yanlış olmasa bile bereketli ve tesirli olmaz.

Peygamber Efendimiz "Ameller niyetlere göredir" buyurmuşlardır.

Bir din hocasının telif ücreti almak, zengin olmak, mal ve mülk edinmek için kitap yazması ihlas prensibine aykırıdır.

Matbaanın zuhurundan önce büyük ulema, fukaha, mürşidler kitaplarını, risalelerini sırf Allah rızası için yazarlardı.

Eserlerinden telif ücreti almazlardı.

Onların ücretleri mahlukata ait değildi, Haliq'a aitti.

Onlar ücretlerini dünyada değil, âhirette isterlerdi.

Bu devirde samimi ve ihlaslı bir din alimi faydalı ve hayırlı bir kitap yazmış, bundan birkaç kuruş telif ücreti kazanmış... Benim kasd ve tenkit ettiğim bu değildir.

Adam alim olmuş ve şeytanca düşünüyor: Tefsir mi yazsam, hadis külliyatı mı tasnif etsem, yoksa büyük bir siyer mi hazırlasam?.. Acaba hangisinde daha fazla gelir var? İşte bendeniz bu zihniyeti, bu hırsı, bu fasit ve bâtıl niyeti tenkit edip kötülüyorum.

Hıristiyan dünyasında Haçlı misyonerlik teşkilatları var. Onlar insanlığı Teslis inancına çekmek için yekun olarak yüz milyonlarca, hatta milyarlarca kitap, broşür, dergi yayınlıyorlar. Bunları para kazanmak, ticaret için yapmıyorlar. Kendi inançlarına hizmet için yapıyorlar. İşte böyle çalışmalar İslam dünyasında yoktur.

Yahova Şahitleri adında yarı din, yarı tarikat (sect) bir topluluk var. Bunlar, bazı küçük boy ciltli kitapları 100 dilde 100 milyon adet basıp yayıyor.

Bizde para kazanmak, ticaret yapmak, köşeyi dönmek için yayınlanan din kitaplarının, Kur'an tercüme meal ve tefsirlerinin bir kısmında çok vahim, inananı dinden imandan çıkartacak hatalar bulunmaktadır.

İslamî kesimde para çok. Denizde kum, Müslümanlarda para... Keşke bu paraların bir kısmı ile çok sahih, çok faydalı, çok etkili İslamî kitaplar, broşürler hazırlansa, bunlar on milyonlarca basılıp ya bedava olarak, yahut sermayesine Müslümanlara verilse.

İslam kitaplarında cemaat ve tarikat militanlığı ve holiganlığı yapılmamalıdır.

Böyle hayırlı kitapların kağıdı, baskısı, dizaynı, üslubu son derece çekici ve etkileyici olmalıdır.

Ümmet-i Muhammed, ilimlerini ve irfanlarını telif ücreti ve para konusunda satmayacak muhlis ulema, fukaha ve mürşidler yetiştirmelidir.

İmamı Gazalî hazretleri bugün yaşasaydı, bir grup Müslüman ona gidip "Efendi hazretleri gençliğe çok faydalı olacak bir risale kaleme alsanız da onu Allah rızası için yayınlasak" deselerdi seve seve yazardı. Bilahare bir zarf içinde kendisine bir miktar telif ücreti verilse öfkelenir, çok üzülür, parayı reddeder ve çok kırılırdı. Kamil, gerçek, varis-i Muhammedî ulema, fukaha ve mürşidler ilimlerini, irfanlarını, nasihatlerini, kitap ve risalelerini para mukabilinde yazmazlar. Ne kötü günlerde yaşıyoruz. Kur'an tercümesi meali tefsiri parayla, hadis kitapları (nâdir istisnâlar dışında) parayla, ilmihal parayla yazılıyor. Para ve maddi menfaat yoksa yazılmıyor...

Allah sonumuzu hayr eylesin, hepimize akıl, fikir, vicdan ihsan etsin.

* (Üçüncü yazı)
Birinci Madde Kokuşma

Önemli, hayatî konuları sık sık tekrarlamak gerekir. Ülkemizdeki kokuşma çok önemli bir konudur. Nasıl yüksek şeker, yüksek tansiyon, uyuşturucu almak vücudu çürütür ve çökertirse kokuşma da toplumu çürütür ve çökertir.

Şu anda İslam dünyasında hiçbir ülkenin ve toplumun temizlik ve şeffaflık notu 10 üzerinden 5'in üzerinde değildir. İslam ülkelerinde yoğun bir kokuşma müşahede edilmektedir.

Maalesef Türkiye'nin notu da 5'in altındadır, yani sınıfta kalmıştır.

Bu notu en kısa zamanda 7'ye çıkartamazsak (maddî kalkınmaya ve bazı siyasî başarılara rağmen) çöküş, çürüme, sarsılma, dağılma önlenemez.

Kokuşma sadece iyi bir anayasayla, iyi ve adil kanunlarla, temiz bir idareyle önlenemez.

İşin başı şunlardır:

1. Çocuklara, genç nesillere üstün bir aile terbiyesi vermek... 2. Bu iyi aile terbiyesinin yanında, iyi bir eğitim sistemi ile yeni nesilleri kaliteli insanlar ve vatandaşlar olarak yetiştirmek.

Ülkemizde birinci gücü oluşturan büyük medya, bilhassa tv'ler toplumu ahlaksızlığa sürüklemektedir. Müstehcen yayınlar geleneksel ahlakı yıkmakta, insanları en âdi hedonizme sürüklemektedir. Hırsızlığın, rüşvetin, haram yemenin, hortumlamanın her türü âdeta mübah hale gelmiştir. Sözde kadın hak, hürriyet ve haysiyetine taraftar düzen, kadınlara TC'li resmi fahişelik vesikaları vermekte, bunlardan alınan KDV ve gelir vergileri bütçeye katılmaktadır.

Seçimleri kazanan bütün vatansever milletvekillerinin birinci vazifesi kokuşmayla mücadele etmektir.

"Bu memlekette kokuşma mokuşma yoktur, Türkiye'miz tertemiz bir ülkedir" diyecek biri çıkarsa ona "Efendi sen kör müsün? Her yıl yayınlanan uluslararası temizlik ve şeffaflık anketlerine bakmıyor musun?.." derim. Yiyiciler malum sebepler dolayısıyla kokuşma konusunun gündeme getirilmesinden, müzakere edilmesinden, önleyici tedbirler alınmasından, çare ve çözümler aranmasından memnun ve hoşnut kalmıyorlar. Onlara bir kere daha hatırlatıyorum: Türkiye kokuşma bataklıklarından kurtulmadıkça, bütün maddî kalkınma ve gelişmelere rağmen batacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi