M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Cemaatler Niçin Birleşemiyor?

Cemaatler Niçin Birleşemiyor?

Bütün cemaatlerin, tarikatların, İslamî hizip ve fırkaların başkanları bir araya gelseler ve Türkiye Müslümanları için bir talimatname metni hazırlasalar ve bunu mutantan bir şekilde ilan etseler. Bu talimatnamede erkek kadın her Müslümanın beş vakit namaz kılması, (erkeklerin) cemaatle kılınması emir ve tavsiye edilse netice ne olur?

Müslümanların bir kısmı aydınlanır, uyanır ve namaza başlar, cemaate devam eder. Ne iyi ve güzel bir şey olur bu.

Böyle bir şeyi tavsiye etmek yasak mıdır? Değildir... Türkiye'de böyle bir talimatname çıkartmak için yeterli hürriyet var mıdır, durum müsait midir? Vardır, müsaittir.

Peki niçin böyle bir talimatname hazırlanıp ilan edilmiyor?

Çünkü:

Birbirinden kopuk, on kadar çok büyük, yüz kadar orta büyüklükte ve binlerce küçük cemaati, hizbi, tarikatı, fırkayı bir araya getirmek mümkün değildir.

Mübarek Ramazan'da bazı Müslümanlar papazlarla, patriklerle, piskoposlarla, monsenyörlerle, zangoçlarla, metropolitlerle, hahamlarla iftar sofralarında bir arada bulunur muhabbet eder ama on cemaat liderini bir araya getirmek, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Müslümanlar birleşmemek konusunda ittifak etmiştir.

Müslümanlar kan gruplarına ayrılmış ve birbirinden kopmuştur.

Öyle fanatik (mutaassıp, bağnaz) kişiler vardır ki, fırkasını dinden üstün görür.

Parçayı bütünden büyük gören kişi kadar beyinsiz ve ahmak kim olabilir?

Bir Müslümana sen hangi topluluğun mensubusun diye sorulduğunda ne cevap vermesi gerekir?

"Elhamdülillah ben Muhammed (Salat ve selam olsun ona) ümmetindenim" demesi gerekmez mi?

Evet tekrar soruyorum: İslamî cemaatlerin, tarikatların, hizip ve fırkaların başkanları, kurmayları ne zaman bir araya gelecekler?

Çıkmaz ayın son çarşambasına mı?

Biliyorum bazı çalkak sesler, "Eygi bu lafları hep kıskançlığından söylüyor, bizim cemaati çekemiyor da..." diyeceklerdir.

Bir an önce yapılmasını istediğim toplantıya beni de çağırın dedim mi?

Bendeniz cemaat başkanı, tarikat şeyhi değilim, elbette birleştirici toplantıya çağırılmam gerekmez.

Lakin bütün İslamî cemaatlerin, tarikatların, grup ve hiziplerin başkanları, kurmayları mutlaka bir araya gelmelidir.

Yapılacak ilk iş bir genel başkan, bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn seçip ona biat etmektir.

Sonra Ümmet-i Muhammed için mükemmel bir plan ve program hazırlamaktır.

Müslümanlar için bir tâlimatname hazırlamaktır.

Bunlar, birleşmeden yapılamaz.

Cemaatlerin başları (veya vekilleri) bir araya gelmezse Ümmetin işleri düzelmez.

İslam dini şunları yasak ve haram kılmıştır:l

1. Tefrika, parçalanma bölünme, çekişme tepişme...

2. Müslümanların birbirlerine düşmanlık etmesi, birbirine cephe alması, gıybet ve tecessüs edilmesi

3. Menfi kavmiyetçilik.

4. İslamî hizmet ve faaliyetlerin nefsaniyete, başkanlık hırsına ve zengin olmaya alet edilmesi, yani din sömürüsü yapılması.

5. Zekat ve sadakaların Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı olarak toplanması ve sarf edilmesi.

6. Kötü ve bozuk düzenlere iyi veya eskisine göre daha iyi denilmesi.

7. Haksızlık, âşikare fısk ve fücur, zulüm, küfür, şirk karşısında susulması, protesto edilmemesi.

8. Alim olanların ilimleriyle âmil olmaması.

9. Müslümanın, cemaat ve meşreb farklılığı yüzünden mü'min kardeşini sevmemesi.

10. İbadetlerin, hizmetlerin, hayır hasenatın dinî faaliyetlerin ihlasla Allah rızası için yapılmayıp; nefsanî ve dünyevî niyet ve emeller için yapılması.

Mâdem ki, islamî cemaatlerin, tarikatların, grupların, hizip ve fırkaların başlarındaki muhterem hocalar, hocaefendiler, şeyhler, üstadlar, önderler, mücahidler hep kamil zatlardır, niçin dinimizin temel emirlerinden olan birliği bir an önce gerçekleştirmiyorlar?

Şöyle bir manzarayı görmeye hasret kaldık:

Bir lokalde (Beş yıldızlı içkili lüks otel ve restorant olmaz!) mesela otuz üç cemaat ve tarikat başkanı toplanacak. Sünnete uygun mütevazı bir yemek yenilip, ardından çay içilecek, hep birlikte cemaat halinde vakit namazı kılındıktan sonra birleşme konusundaki beyanname metni halka ilan edilecek.

Bu iş kadar zor mudur ki, yapılmıyor?

Birinci Haçlı ordusu İslam dünyasına akın ettiği zaman Müslümanlar paramparça idi. Sultanlıklar, beylikler, emirlikler... Halep'te ayrı devlet, Şam'da ayrı devlet, Musul'da ayrı devlet... Birleşik olmadıkları için Haçlı ordusu bunların hepsini yendi, Müslümanları silip süpürdü ve Kuds-i şerifi aldı. Yetmiş bin Müslümanı katl etti. İslamın üçüncü kutsal şehri küffarın eline geçti.

Bölünmüşlük ve parçalanmışlık saltanatının dünyevî ve nefsanî zevkleri, hazları, sefaları vardır ama âfetleri de çok büyük ve elîmdir.

* (İkinci yazı)

Para Verilse?

Biliyorsunuz, Başbağlar köyünde camiden çıkarken otomatik silyahlarla şehid edilen 33 Müslümanın kanı yerde kaldı. Katil zanlıları önce yakalandı, sonra serbest bırakıldı. Sünnî çoğunluk bu katliamın üzerinde yeteri kadar ve gereği kadar durmadı.

Şimdi bir zengin şahıs veya kurum çıksa ve Başbağlar katliamını gündeme getirecek, katilleri adalet önüne sürükleyecek faaliyetler yapan on kişiye bir milyon dolar ödül dağıtılacak dese ne olur? Cevabı ben vermeyeyim...

Biliyorsunuz sabah namazlarında camiler boş. İslamî bir vakıf gazetelere şöyle bir ilan verse: Önümüzdeki filan tarihte filan camide sabah namazı kılan her mü'mine bin lira ödül verilecektir. O sabah camide noter bulunacak, içeriye girenlerden kimlik kartları alınacak, ibadetten sonra biner liralarıyla birlikte iade edilecektir... Ne olur tahmin edebiliyor musunuz? Cami kalabalıktan yıkılabilir.

Osmanlıca öğrenecek ve 1928'den önce basılmış Çalıkuşu romanını güzelce okuyabilecek her gence beş bin dolar verileceği bildirilse ne olur?

Evet maalesef paraya, maddî menfaate endekslenmiş durumdayız.

Kur'an tefsiri paraya endeksli... Hadîs çalışmaları paraya endeksli... İslamî gayret ve hamiyetler paraya endeksli...

Rızaen lillah, muhlisen lillah parasız pulsuz, menfaatsiz, benliksiz hizmet edenler yok mu? Elbette var ama onlar azınlıkta kalmıştır.

Yakın tarihimizde nice din alimi, fakih, şeyh, mürşid parasız hizmet ettiler. Bazıları idam edildi, bazıları zindanlarda çürüdü, mahkemelerde süründü. Onlar ücretlerini halktan değil Hâliqtan istiyor ve bekliyordu.

Bediüzzaman hazretlerine bakalım. Din, iman, Kur'an hizmetleri için bir yerden para istemiş midir, ücret almış mıdır?

Hayır almamıştır.

Diğer Rabbanî ulema, fukaha, meşayih, mürşidler de parasız hizmet ettiler.

Allah hepsinden razı olsun!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi