M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Protestanlaştırılmaya Karşı Direnelim

Protestanlaştırılmaya Karşı Direnelim

İslam Protestanlığı... İslamın açık ve sinsi düşmanları Ümmet-i Muhammed'i Protestanlaştırmak için çalışıyor.

Protestanlaşmak, İslam Protestanlığı ne demektir?

Birlik halinde olması gereken Müslümanların birbirinden kopuk bir sürü parçaya, gruba, cemaate, hizbe, fırkaya ayrılmış olması demektir.

Bu fırka, hizip ve cemaatlerin bazısının birbiriyle çatışması, çekişmesi, tepişmesi demektir.

Ümmetin realitede yok olup, yerini ümmet şuuruna, birliğine sahip olmayan şuursuz sürülerin alması demektir.

Bütün Müslümanların bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmemesi demektir.

Müslümanların hayır ve hizmet yapmak için ortak plan ve programları, ortak bütçeleri olmaması demektir.

Gıybetin, tecessüsün, nemîmenin, düşmanlığın, rekabetin, din sömürüsünün, daha nice günah, isyan, münker ve kötülüğün doruğa çıkması demektir.

Müslümanların, kelle sayısıyla çok olmalarına rağmen güçsüz kalmaları, esir, zelil ve rezil ü rüsvay olmaları demektir.

CIA, MOSSAD, başka istihbaratların ajanlarının, casusların, provokatörlerin, Kriptoların Müslümanların içine girip sızıp bin türlü fitne ve fesat çıkartmaları demektir.

Emanetlerin, işlerin, makam ve mevkilerin, memuriyetlerin, riyasetlerin ehil ve layık olanlara değil, olmayanlara tevdii demektir.

Namaz kılanların sayısının yüzde ona veya daha aşağısına düşmesi demektir.

Camilerin süslenmesi ama vakit namazlarında bilhassa sabah namazlarında cemaat olmaması demektir.

Müslümanların, bütün öğrencilerin beş vakit namazı okul camiinde cemaatle kılacağı özel mektepler açarak Tevhidî eğitim yapamaması, gençliğin harcanması demektir.

Resmî ideoloji ve vesayet rejiminin devamı demektir.

Bedevîlik kültür ve zihniyetinin her hizmeti mıncıklaması, dejenere etmesi demektir.

İslam medreseleri açılıp icazetli din alimi, fakih, müftü yetişmemesi demektir.

Tasavvuf tarikatlarının hâlâ kapalı ve yasak olması demektir.

Müslümanların bayi satışı (abone dağıtımı değil!) iki milyon olan güçlü günlük gazeteler, ayda üç milyon bayi satışı olan harika dergiler, on milyonlarca halkı uyaran, aydınlatan, bilgilendiren güçlü tv kanalları olmaması demektir.

Sosyal adaletsizliğin yaygınlaşması demektir.

Adana'da iki çocuklu aç, yoksul, perişan annenin hiçbir yerden zekat ve yardım alamadığı için intihar etmesi demektir.

Protestanlık, Müslümanların din konusunda cahil kalmaları ve nice konularda sapıtmaları demektir.

Her Müslümanın eline bir Kur'an tercüme, meal ve tefsiri alarak Kitabullahı kendi cahil ve yetersiz kafasına göre yorumlaması, ortaya bin türlü bozuk fikir ve görüş çıkması demektir.

Bir kısım İslam kadınlarının tesettür diye acayip şeytanî ve şehevî kılıklara girmesi demektir.

Müslümanların uyarısız ve öğütsüz kalması demektir.

Ortaya bir sürü cahil müctehidin, abuk sabuk fetvalar veren muhtilerin çıkması demektir.

Kur'anın re'y ve heva ile yorumlanması demektir.

Müslüman!..

Protestanlaşmasının tehlikelerini bil ve ayağını denk al.

Kur'an birlik ve beraberliği emrediyor.

Ehl-i Sünnetten, Sevad-ı Âzam'dan, Cumhur-i ulema yolundan, birlikten, beraberlikten ayrılma.

Modern İbn Sebe'ler, Lawrence'lar, Hempher'lar, ajanlar, casuslar, şeytanlar Müslümanları alabildiğine Protestanlaştırmak için çalışıyor.

Sen birlik için çalış.

Sünnet yolunda sâbit-kadem ol.

Nasıl çalışılması gerekiyorsa öyle çalış.

Bazı şeytanlar gibi, olumlu meşreb farklılıklarından dolayı mlü'min kardeşlerini şirk ve küfür ile suçlayıp da kendin küfre düşme.

Zamanın İmam-ı Kebirine gıyabında biat et.

İtikadını tashih et.

Masonların peşinden değil, rahmanî ve rabbanî icazetli ulema ve fukahının, kâmil mürşidlerin peşinden git.

* (İkinci yazı)

Eski Evler, Eski İnsanlar...

ESKİ evleri hoyratça ve vandalca yıkanlar ruhumuzu katlettiklerinin farkında mıydılar?

Eski evler mal değil yuvaydı.

Yeni mal binaların içinde ve arasında mallar gibi kaldık.

Çok şükür eski camileri, türbeleri, medreseleri, sebilleri yıkamadılar da, bir İslam şehrinde yaşadığımıza dair elimizde birkaç şahit kaldı.

Almanya... İkinci dünya savaşında yanmış, yıkılmış, harap olmuş ama orada üç beş yüz yıllık eski evleri görmek mümkün. Savaşta yıkılanların yerine rölöve planlarına göre aynısını yapmışlar.

Şu zamane Müslümanları ne kadar garip... Müslümanız diyorlar ama Müslüman evlerinde oturmuyorlar.

Serçeysen serçe yuvası yapacaksın, kargaysan karga, bülbülsen bülbül.

Çalıkuşunun kırlangıç yuvası yaptığı görülmüş mü?

Eski konaklar, eski köşkler, eski evler... Cumbalar, hayatlar, sofalar, kafesler...

Bahçelerde kuyular, sokağın ucunda Kırkçeşme suyu, bazı evlerin kendi memba suları, bir masura iki masura...

Saçakların altında "Yâ Hafîz" levhaları... Malta taşıyla kaplı giriş, yukarıya çıkan merdivenin basamakları gıcırdar.

Eski Müslüman evlerinin duvarlarına, döşeme tahtalarına okunan Kur'anların, kılınan namazların, çekilen tesbihlerin hatıraları sinmiştir.

Eski mahallelerin camilerinde hoparlör yoktu. Müezzin minareye çıkar şerefeden ezan okurdu.

Eski mahallelerde tekkeler vardı. Perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde namazdan sonra zikrullah yapılırdı.

Eski evler yıkıldı, yerlerini beton apartmanlar dikildi. Sefertası gibi üst üste kat kat. Mahremiyet bitti. Zaten onlar yuva değil mal. Malda fazla mahremiyet gerekmez.

Mahalle bakkalları, mahalle kahvesi, sokaktan geçen atlı, arabalı, küfeli satıcılar. Hepsi gitti.

Eski küçük bahçeler yok edildi. Hanımelleri, yaseminler, tırmanan küçük güller. Onlar ne kadar güzel kokardı. Kuyular... Hepsi bitti.

Köşkler müteahhide verildi. On iki daire yapacak, dördünü bize verecek.

Müteahhit apartmanı tuzlu deniz kumuyla yapmış ucuz olsun diye. Olsun olsun olsun...

Beyazıt'ta, Cağaloğlu'nda, Harbiye'de oturanlar, yazın Erenköy'e, Fenerbahçe'ye, Adalar'a sayfiyeye giderlerdi. Oralar hep köşk, bağlı bahçeli eski ev doluydu.

Trenden Erenköy'de inersin, istasyonda bekleyen faytonlardan birine atlar, Ramiz beyin köşküne gidersin.

Öyle bahçeler vardı ki, manolya ağaçlarının kokusu insana mutlu bir baygınlık verirdi. Ya iğde ağaçları...

Sokaklarda, vapurlarda, trenlerde, tramvaylarda beyefendiler, hanımefendiler, küçük beyler, küçük hanımlar görülürdü. Halkın çoğu efendim derdi. Aha oha yuha demek çok ayıptı.

Eskilerin bazısı alaturka saat kullanırdı.

Dışarıda Avrupâî kıyafetle dolaşan o zatı herhangi biri sanmayın sakın, Hazret eski Halvetî şeyhlerindendir.

Eski evler varken eski ricalin çoğu sağdı.

Eski evler bugünküler kadar şatafatlı değildi ama onların ruhları vardı.

Eski evler yıkıldı, eski insanlar öldü, yerleri boş kaldı. Siz beton apartmanlara var mı diyorsunuz, hayır onlar yokluğun sembolleridir. Şiddetli bir harekette bir varmış bir yokmuş...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi