M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Hırsızlıkla Namaz Bir Arada Olmaz

Hırsızlıkla Namaz Bir Arada Olmaz

BEŞ ALTI kişilik bir sohbetteyiz... Kulağı delik, istihbarat kaynakları çeşitli ve güçlü birisi, birinin malı götürdüğünü, birkaç sene içinde hayli vurgun vurduğunu anlattı.

İçimizdeki saflardan biri: “Ama nasıl olur? O zat, beş vakit namazlı bir Müslümandır...” şeklinde bir itirazda bulundu. Oradakilerden biri:

“Hem çalıyor, hem de namazını kılıyor...” dedi.

Bundan 40 küsur sene önce “Zulümlerin en şeni’i ve alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” başlıklı yazım dolayısıyla apar topar tutuklanmış, Sultanahmet adliyesinden, bileğim bir hırsızın bileğine kelepçelenerek yakındaki Sultanahmet hapishanesine sevk edilmiştim. Beni gazetecilerin, politikacıların, emniyet âmirlerinin (Eminönü Emniyet âmiri Zeki Şahin), döviz kaçakçısı Ruben Asan’ın, eski İstanbul Milletvekili İbrahim Bey’in bulunduğu 5’inci kısıma vermişlerdi. 60 yaşlarında bir mahkûm bölüm arkadaşımızdı, ismi Hüseyin’di. Onu koridorun bir köşesinde sık sık namaz kılarken görürdüm. Ciddi yüzlü, sâkin, efendi bir insandı. Birine sordum, “Niçin buraya düşmüş?”, “Eroin imalatından...” demişlerdi.

Hazret-i âdem’den bizim Peygamberimize kadar çeşit çeşit Şeriatlar gelmiştir. Bunların hepsinde:

* Hırsızlık yapmak, çalmak haramdır.

* Meşru yollarla elde edilmemiş kazançları yemek haramdır. İslâm dini; hırsızlığı, haramı kesin şekilde yasaklamıştır.

Asr-ı Saadet’te Kureyş kabilesine mensup soylu bir kadın hırsızlık yapmış, yakalanmış. Şeriat hükmüne göre eli kesilecek... Birtakım şefaatçiler, Efendimiz’e müracaat etmişler “Bu kadın soylu bir kimsedir, ne olur bu defalık affediniz” demişler. Efendimiz:

“Allah’a yemin ederim ki, kızım Fatımâ hırsızlık yapmış olsa elini kestiririm” buyurmuş ve affetmemiştir.

Rivayete göre, Asr-ı Saadet’te ve onu takip eden 25-30 yıl içinde sadece 6 kişinin hırsızlıktan eli kesilmiştir. Bu da gösteriyor ki, İslâmiyet hırsızın elini kesmekten çok, hırsızlığın kökünü kesiyor veya kurutuyor.

Allah’a, dine, ilahî kökenli ahlâka inanmayan bir materyalistin hırsızlık yapmasını, haram yemesini anlamak mümkündür de; İslâm’a, Şeriat’a, Kur’ân’a, Sünnet’e iman etmiş bir Müslümanın hırsızlık yapmasını, haram yemesini anlamak çok zordur.

Küçük hırsızları kast etmiyorum... Zamanımızda birtakım iri, büyük, “saygın”, nüfuzlu, itibarlı, şanlı şerefli hırsızlar peydahlandı.

Maalesef bunların bir kısmı İslâmcı kesime mensuptur.

Namazlarını kılarlar, hırsızlıklarını da yaparlar.

Hattâ bazen umreye de giderler.

İç yüzlerini bilmeyen onları sofu zanneder. Yahu, sofulukla hırsızlık bir arada olur mu?

1950’li, 60’lı yıllarda bugünkü İslâmcılık hareketi yoktu. Müslümanlar geleceğe ait büyük ümitler içindeydiler. Vasıflı, güçlü, üstün, ahlâklı, faziletli Müslüman kadrolar yetişecek ve bunlar Türkiye’yi düze çıkaracaklardı.

Zaman geçti, merhum üstad Necip Fazıl şu satırları yazdı:

“Biz kırk sene boyunca iki avucumuzu ağzımıza siper ederek nefesimizle küfür buzdağını erittik ve sonra korkunç bir çamur deryası içinde kaldık” (Ezberimden yazdım)

çalmayan, haram yemeyen, ihalelere fesat karıştırmayan, komisyon almayan, dinimizin “Sana emr olunduğun gibi dosdoğru ol!” emrini kendisine düstur edinen, ahlâklı, faziletli, şerefli, haysiyetli, namuslu, mürüvvetli Müslümanları tenzih ederek yazıyorum:

İslâmî kesimde birtakım gayr-i meşru servetler oluşmuştur.

Kulağı delik olmayan halkın hiçbir şeyden haberi yok ama birtakım hırsızlar, haramyerler malı götürmektedir.

Namusuyla büyük ticaret yapmış... Namusuyla sanayi işleriyle uğraşmış... Namusuyla ithalat ihracat yapmış... Namusuyla birtakım hizmetler vermiş... Namusuyla nakliyecilik yapmış... Bunlara hiçbir şey söylemiyoruz. İsraf etmemek, gurur ve kibre kapılmamak, azmamak şartıyla servetleri bereketli olsun. Dilerim bol bol zekât, sadaka versinler, gerçek hayır hasenat yapsınlar. Resul-i Kibriya Aleyhiekmelüttahaya Efendimiz “(Helalinden) kazananı Allah sever” buyuruyorlar.

Yüce İslâm dini ticarete büyük önem vermiştir. Namuslu tâcirlerin derecesi yüksektir.

Büyük hırsızlıklar, soygunlar, talanlar, hortumlamalar, ihale fesatları, komisyonlar, muazzam miktarda haram yemeler ülkemizi çok bulaşık, çok kirlenmiş, çok tefessüh etmiş (kokuşmuş) bir ülke haline getirmiştir.

Türkiye temiz ve şeffaf bir ülke olmak istiyorsa bunun öncülüğünü Müslümanların, İslâmcıların, Siyasal İslâm’ın yapması gerekir.

Hırsızlıkla, kara ve kirli servet edinmekle, haram yemekle bu ülkeye, bu devlete, bu halka hizmet edilmez, sadece zarar verilmiş, düşmanlık edilmiş olur.

Kur’an-ı Azimüşşan’da “Hiç şüphe yok ki, (hakkıyla, dosdoğru) kılınan namaz azgınlıktan ve münkerden (yasak ve çirkin şeylerden) alıkoyar” buyurulmaktadır.

Soygunla, haram yiyicilik ile namaz bir arada olmaz.

İslâm’ın temel beş şartı vardır ama bunların dışında da çok önemli farzlar, şartlar, vazgeçilmez zarurî emirler ve yasaklar bulunmaktadır.

Bunlardan biri de istikâmettir, yani doğruluk ve dürüstlüktür.

Birtakım hırsızlar sadece kendilerini cehennem ateşine atmakla kalmıyorlar, aynı zamanda İslâmî harekete büyük gölge düşürüyorlar.

İslâm dini fazilet/erdem dinidir. Hiçbir İslâmî hareket; Kur’an’ın, Sünnet’in, icmâın, Şeriat’ın, fıkhın, ahlâk-ı İslâmiye’nin kesin şekilde yasaklamış olduğu hırsızlıkla birlikte yürümez.

“Bu düzen bozuktur, böyle bozuk bir düzende bozuk işler yapılabilir...” gibi fetvalar şer’î değil, şeytanî fetvalardır. Veyl böyle fetvalarla hırsızlık yapanlara!

Müslümanların başına gelen bütün uğursuzluklar, felaketler, afetler, musibetler dinimizin emirlerine ve yasaklarına uymayışımızdandır.

Ahlâksızın biri zevk u sefa sürmek, içki içmek, zina yapmak için çalıyor. Bunun suçu bir ise İslâm’a hizmet edeceğim diyerek çalanın suçu bindir.

Bundan 30 küsur yıl önce, otobüs biletleri renkli kâğıttan iken tanıdığım bir fotokopiciye gençten biri gelmiş, onu bir kenara çekmiş, “Sahte otobüs bileti basar mısınız?” demiş. Pişmiş kelle gibi sırıtarak “Kazanacağım parayla İslâmî hizmetler yapacağım...” demiş. Sefil mahluk!..

Yazımı bu devleti, bu ülkeyi, bu halkı soyan mâlum ve mâhut hırsızlara lânet ederek bitiriyorum. İddihar ettikleri efsanevî servetleri afiyetle yiyemesinler, dünyada ve âhirette ateş olsun onlara!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi