M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Din Sömürüsü ve Karı Satmak

Din Sömürüsü ve Karı Satmak

İSTER Ehl-i bid’at, isterse Ehl-i Sünnet mensubu olsun, din sömürüsü ve mukaddesat bezirganlığı yapmak, Allahın ayetlerini ucuza veya pahalıya satmak, karı satmaktan daha alçakça ve daha çirkin bir günahtır.

Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı nedir?

Cami imamlığı yapıyor, buna karşılık laik devletten maaş alıyor, bu bir sömürü müdür?.. Hâşâ!.. Müteehhirîn uleması imamlık, vaizlik, müftülük, kadılık, müezzinlik, müderrislik yapan kimselerin, geçimlerini sağlamak için ücret ve maaş alınmasına, ihlasla hizmet etmeleri şartıyla fetva ve ruhsat vermiştir. Vazifelerini ve hizmetlerini hakkıyla yapmaları şartıyla elbette ücret alabilirler. Vazifelerini hakkıyla yapmasalar bile aldıkları maaş din sömürüsü, binaenaleyh karı satmaktan daha alçakça bir iş olmaz.

Adam aktör, kendisini dindar gösteriyor ve hizmet perdesi ardında zengin oluyor. Bunun durumu elbette normal ve tabiî değildir.

Adam, Müslümanları kalkındıracağım diye ortaya çıkıyor, saf dindarlardan para-sermaye topluyor yeşil holding kuruyor ve sonra holding acayip, esrarengiz, garip, şüpheli şekilde batıyor. Hisse alanlar birer bardak soğuk su içiyor, bizimkinin kara ve kirli gizli hesapları var…

Para toplamış, holding kurmuş ama kendi suçu olmadan iflas etmiş. Bu kişi karı satan gibi değildir.

Evet tekrar ediyorum: İster Ehl-i bid’atten, isterse Ehl-i Sünnetten olsun, din istismarı, din istihdamı, din sömürüsü yaparak zengin olanlar karı satanlardan daha alçaktır.

Faydalı kitaplar telif ve tanzim etmiş veya tercüme yapmış. Bundan bir miktar telif-tercüme ücreti almış… Bu da din sömürüsü değildir. Şayet iyi niyetle, ihlasla yapmışsa ecir alabilir. Lakin ehliyeti yok, liyakati yok, biraz Arapça bilerek, yarım yamalak din kültürüne sahip olarak, yalan yanlış, paldır küldür, içlerinde vahim hatâlar yer alan sözde din kitapları hazırlıyor, yayınlıyor ve bundan epey para vurup zengin oluyor… Buna ne demeli?

Bütün İslamcılar şu anlatacağım gibi değil ama şu ariviste bakınız: Hizmet hayatına fakir, malsız mülksüz başlamış, kısa zamanda alavere dalavere köşeyi dönmüş, Karun gibi zengin olmuş. Helal ticaret, sanayi işleri, hizmetler yapmamış… Bu adam bir sömürücü müdür, değil midir?

Nereye otoyol, köprü, yeni şehir yapılacağını önceden gayr-i meşru şekilde öğrenmiş, ortada fol yumarta yokken çok ucuza büyük miktarda arazi satın almış ve bilahare bunları yüz katına değerlendirmiş. Bu kişiye siz ne diyorsunuz?

Bir kâfir, bir münafık, bir mürted, bir ahlaksız ihalelere fesat karıştırabilir, rüşvet alabilir ama Allahtan korkan, dini bütün, samimî ve ihlaslı, doğru ve dürüst bir Müslüman böyle şeyler yapabilir mi?

Kur’anda “Allah ribayı haram kılmış, ticareti helal kılmıştır” buyruluyor. Türkiye Darülharb de olsa, Müslümanlar kendi aralarında riba muameleleri yapabilir mi?

Soruyorum: Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam hikmet ve ahlakına aykırı şekilde kadınları kapalı açıklar haline getiren şu rüküş sözde tesettür ticareti helal midir, haram mıdır?

Müslümanları aldatarak yanıltarak kazanılan paralar, elde edilen zenginlikler işin içinde dinî duyguları istismar faktörü varsa kat kat haram olmaz mı?

Bid’atçi ve sapık bir Müslüman ama dosdoğru bir insan. Para ve madde konusunda vurgun yapmıyor… Yanılmış, yanlış işler yapıyor ama samimiyetle… Bu kişi elbette yanlış işler yapmaktadır ama karı satmaktan âdi din sömürüsü yapmamaktadır.

Sünnî geçiniyor, dini istihdam ve istismar ederek haram ve şüpheli yollarla malı götürüyor. İşte onunkisi din istismarıdır.

Bugün bid’at camiasında ve Sünnî kesimde din sömürüsü yapanlar var mıdır, yok mudur? Cevabı siz veriniz.

İhlaslı, ahlaklı, samimî bir Müslüman; islamî, imanî, Kur’anî hizmetler yaparken, geçimini sağlamak için maaş ve ücret alabilir ama İslamın kutsallarını ticarîleştirerek zenginleşemez.

İman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, mukaddesat şahsî ticaretlere, prestijlere ve zenginliklere alet edilemez. Sahih-i Müslim’in 1905 numaralı hadîsinde üç kişiden bahs ediliyor. Bunların biri savaşırken canını veren bir mücahid; ikincisi ilim öğrenen, ilim öğreten, Kur’an okuyan bir alim; üçüncüsü malını dağıtan, hayır hasenat yapan bir zengindir. Bunların üçünün de yüzleri üzerine sürüklenerek Cehenneme atılacaklarını Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz haber veriyor Bunlar niçin Cehenneme atılmışlar?

Şehid kimse, Allah rızası için ihlasla değil, halk kendisini için “Bu ne yaman yiğit bir savaşçı imiş..” desinler diye kahramanca çarpışıp ölmüştü,

Âlim kişi, ilmi Allah rızası için ihlasla öğrenmemiş ve öğretmemiş, halkın kendisi için “Bu ne büyük alimmiş…” demesi için ilimle meşgul olmuştu,

Çok hayırlar yapan zengin ise, bunları Allah rızası için değil, halk kendisi hakkında “Yahu bu ne hayırsever zengin” desin diye yapmıştı.

Evet yüksek sesle bağırarak tekrar ediyorum: Din sömürüsü yapmak, karı satmaktan daha âdidir.

 

(İkinci yazı)

İsveç ve Türkiye

İSVEÇ, Norveç, Finlandiya, Avusturya gibi ülkeleri idare etmek çok kolaydır. Türkiye gibi bir ülkeyi, devleti, halkı idare etmek çok zordur.

Biraz önce isimlerini verdiğim ülkelerde bir tek devlet vardır. Bizde ise birkaç devlet… Bildiğimiz görünen devlet, (kaç adettir bilmiyorum) görünmeyen Gizli Devletler…

O ülkelerde resmî ideoloji yoktur. Onun yerine millî kimliğe, millî kültüre saygı, insan haklarına bağlılık, hukukun üstünlüğü vardır. Bizde ise resmî ideoloji, vesayet rejimi, çoğunluğun insan haklarının ihlali, egemen azınlıkların diktatörlüğü vardır. Türkiye fırtınalar, kasırgalar, tayfunlar içinde bata çıka yol alan bir gemiye benziyor.

İsveçte, Norveçte, Finlandiyada, Avusturyada ve benzeri ülkelerde, düşünebilmek için geniş ve zengin yazılı ve edebî lisan vardır. Onlar, birkaç yüz kelimelik sokak, çarşı pazar, günlük iletişim diliyle düşünmezler; yazılmayan zengin edebî lisan ile düşünürler.

Onların köklü eğitimleri, güçlü üniversiteleri vardır.

Onlar yeterli miktarda vasıflı, güçlü, üstün İsveçliler, Norveçliler, Finlandiyalılar yetiştirir.

Bir İsveçli, Selma Lagerlöf’ün 1925’te basılmış Gösta Berling Saga adlı kitabını; bir Norveçli, İbsen’in 1927’de yayınlanmış Biz Ölüler Uyanınca adlı eserini okuyabilir ve anlayabilir. Biz Türkiyelilerin binde biri değil, on binde 9999’u 1928’den önce yayınlanmış Türkçe romanları, hikaye kitaplarını okuyamaz. Okumasını öğrenmeyi akıl etse bile manalarını doğru dürüst anlayamaz.

Bizdeki gibi bir alfabe ve lisan kopukluğu hiçbir Avrupa ülkesinde yoktur.

Vasıflı, üstün, güçlü, geniş ufuklu, medenî bir insan olabilmek için liselerde edebiyat, tarih, mantık, psikoloji, beşerî ve iktisadî coğrafya, sanat kültürü ve tarihi okumuş olmak gerekir.

İsveçliler, Norveçliler, Avusturyalılar kendi kimlik, kültür ve hüviyetlerine yabancılaşmış değildir.

Bizde vesayet rejiminin zalimleri başörtülü Müslüman kızları üniversitelere sokmazken, Avusturya cumhurbaşkanı, kendi ülkesine gelip başörtülü olarak okuyup parlak derecelerle mezun olan Türkiyeli kızlara diplomalarını bizzat kendi eliyle vermiştir.

İsveç medenî bir ülke olduğu için orada Müslüman bir hanım başında örtü, onun üzerinde kep olduğu halde polislik yapabilmektedir. Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu, kadınlarının yüzde altmışının başlarını örttüğü Türkiyede böyle bir şey olabilir mi, düşünülebilir mi, hayata geçirilebilir mi?

Bizim bir cumhuriyetimiz vardır. Son 90 yıl içinde bu cumhuriyet ne boyalara girmiştir. 1923’te bir Halifesi olan, resmî dini olan bir İslam cumhuriyeti olarak kurulmuş, sonra İslama cephe alan ve Müslümanlara zulm eden faşist bir rejime döndürülmüş, zamanla her boyaya batırılmıştır.

Soruyorum: Evrensel insan hakları; din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyeti, âdil hukukun üstünlüğü, eğitim sisteminin kalitesi, idarenin şeffaflığı ve temizliği bakımından Türkiye laik cumhuriyeti mi üstündür, yoksa İsveç ve Norveç krallıkları mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi