M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Feminist Kadın Müftü Yardımcısı “Canınızı Fena Yakarım!” Demiş 1

Feminist Kadın Müftü Yardımcısı “Canınızı Fena Yakarım!” Demiş 1

Büyük vilayetlerimizden birinin kadın müftü yardımcısı, bir ilçedeki cami imamlarını toplamış ve onlara şu talimatı vermiş:

"Ramazan yaklaşıyor, kadınlar ve kızlar teravih namazı kılmak için camilere gelecek. Size emir veriyorum, kadınlara ayrılan bölümlerdeki kafesleri, perdeleri, tülleri kaldıracaksınız. Kaldırmayan din görevlilerinin canlarını yakarım…"

Üzücü olduğu kadar ibretli bir tehdit.

İnkar etmeye kalkmasınlar. Feminist kadın müftü yardımcısının tehditli toplantısına katılan bir müezzinden öğrendim.

Aynı vilayetin başka bir ilçesinde hizmet gören bir müezzin de aynı tehditlere maruz kaldığını anlattı.

Demek ki, bu tehditler vilayetin genelinde yapılmış.

Bu ne cinnet ve cür’ettir, anlayamıyorum…

Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ne diyor?

Kadınlar, camilerde kendilerine ayrılan yerlerde ibadet edecekler ve kutsal mekanda erkeklerle içli dışlı olmayacaklardır.

Hayatın her safhasında iffet ve hayâ ölçü ve sınırlarına riayet edilecektir. Bilhassa camilerde…

Şeriat, kadınların camilere gelebileceğine, cemaate katılabileceğine izin ve ruhsat veriyor ama efdal (yeğ) olan evlerinde namaz kılmalarıdır diyor.

Feminist müftü yardımcısı ise, kadınlara ait mahallerin kafeslerini ve perdelerini kaldırmazsanız canınızı fena yakarım diye tehditler savuruyor.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığı:

Büluğa ermiş erkek ve kız öğrencilerin okullarda karışık olarak okutulmasına izin vermez.

Camilerde erkek kadın karışık ibadet edilmesine izin vermez.

Toplu nakil vasıtalarında, kadınların ve kızların güvenli, huzurlu ve haysiyetli bir yolculuk yapabilmeleri için onlara mahsus yerler ayrılmasını ister.

Müslüman kadın ve kızların şer’î tesettüre uymalarını ister.

Bunlar kadınların hürriyetini kısıtlayan, onları aşağılayan hükümler değil; bil’akis onlara değer, şeref, haysiyet kazandıran, onları yücelten hükümlerdir.

Son yıllarda Diyanet kadrolarına beş bin kadar kadın personel alındı. Bunların bir kısmı maalesef Feministtir.

Niçin maalesef?.. Çünkü Feminizm Kur’ana, Sünnete, Şeriata, akla, vicdana aykırı sapık bir ideolojidir.

Aklı başında bir Müslüman Feminist olamaz.

Feministler, camilerdeki kafes ve perdelerle uğraşmayı bıraksınlar da, devletin TC başlıklı resmî vesikalarla birtakım kadınlara yasal fuhuş köleliği yaptırmasıyla mücadele etsinler.

KDV’li, gelir vergili, polis korumalı, güvenli, hijyenik yasal seks köleliği… Bu konuda niçin konuşmuyorlar?.. İslamın ve vicdanını reddettiği bu çirkin durumunu niçin protesto etmiyorlar?

Ülkemizde şu anda zina suç değildir. İslam ise zinayı büyük günah ve suç kabul etmekte; başından evlilik geçmiş kadın ve erkek zinacılara (suçları şer’an isbat edildiği takdirde) idam cezası vermektedir. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) devr-i Saadetinde recm cezası, bizzat Hz. Peygamberin emriyle uygulanmıştır. Birtakım sapık reformcuların bunu inkarı boştur. Diyanetin Feministleri, niçin Ceza Kanunumuza zinayı suç sayan bir madde eklenmesini istemiyorlar. AB standart ve normlarına uymadığı için mi?

Hem Müslümanlar, hem de TC belgeli KDV’li resmî ve yasal seks köleliğine karşı çıkmıyorlar. Nasıl oluyor bu iş?

Camilerde kadınlara ayrılan yerlerdeki kafes ve perdeler iffetin, hayânın, edeb ve terbiyenin, medeniyet-i islamiyenin simgeleridir.

M. Kemal ve İsmet Paşalar zamanında bile bunlar kaldırılmamıştı. Bizim Feministler Kemal ve İsmet Paşaları da geçtiler!

Kadın müftü yardımcısının cami görevlilerine bunları kaldırmazsanız canınızı yakarım tehdidi, din hürriyetine ve Ehl-i Sünnete aykırı bir Donkişotluktur.

Muhterem müftüler, imamlar ve müezzinler!.. Şeriata, Sünnete, İslam ahlakına aykırı olan bu emri yerine getirmeyiniz. Hâliq’a mâsiyette kula itaat yoktur.

Kadınların içinde genç kızlar olabilir ve kafesler perdeler kaldırıldığı takdirde insanlık icabı onlara kötü gözle bakılabilir. Buna meydan verilmemelidir.

Can yakmak meselesine gelince: Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırı baskıları yapanlar, ilahî sillelerden korksunlar.

Hak sillesinin sedası yoktur

Bir vurdu mu hiç devası yoktur

(Bu konuda herhangi bir baskıya ve zulme uğrayan olursa, bendenize haber versin, hem yayın yapayım, hem de avukat tutmak konusunda yardımcı olayım…)

* (İkinci yazı)

Balığın Kavağa Tırmanması Mavalları

YAKIN tarihimiz yalanlar ve düzmeceler kumkumasıdır.

Tarih: 1930’lar… Büyükada’da bir kulüpteyiz. Vakit gecedir. Yeniliyor, içiliyor. O gece orada önemli bir şahsiyet ve etrafı vardır. Bir ara, kafayı bulmuş önemli kişi, ötede bir masada oturan meşhur bir tarihçiyi görür. Ona çok öfkesi ve kini vardır. Haykırır: Masanın üzerine çık ve ben bir eşeğim diye bağır!..

Salonda buz gibi bir hava eser. Birileri donar kalır, ötekiler yılışır sırıtır.

Meşhur tarihçinin yüzü sararır, sonra kül gibi bir renge bürünür. Keşke o anda ölse de kurtulsaydı bu hacaletten, bu rezaletten.

Masaya çıkar ve denileni yapar. Halka tarih kıraatini sevdiren, hepsi üst üste konulduğunda boyu kadar eser vermiş olan ünlü tarihçi bir müddet sonra kahrından gürler gider.

İşte ideolojik rejimin tarihe ve tarihçilere bakışı böyledir.

Bu anlattığım hadiseyi ilk defa işittiğimde inanmamıştım. Sonra, Fransızca bir kitapta okuyunca inandım.

Üstad Necip Fazıl, uyduruk tarih için balığın tırmadığı kavak masalları der.

Tarih konusunda büyük ve akıl almaz mavallar uydurmuşlar, bunları okullarda okutmuşlar, nice neslin beynini yıkamışlardır.

Sultan Abdülhamide Kızıl Sultan demişlerdir ve inanan çıkmıştır.

Sultan Vahidüddine hain demişlerdir ve buna da inanan çıkmıştır.

Kurtuluş Savaşının laiklik için yapıldığı yalanını ve balonunu çıkartmışlardır. Yakın tarihin en büyük mağduru olan Sünnî Müslüman çoğunluk yalan dolan tarihi tashih edebildi mi? Maalesef bütünüyle edemedi.

En zeki ve kabiliyetli çocuklarını doktor ve mühendis yapan; subaylığa, öğretmenliğe, din hizmetlerine, tarihçiliğe, sanata; tıp ve mühendislik kadar önem vermeyen bir toplum tarih yazamaz, yalan tarihi tashih edemez.

Hani 20 ciltlik Millî Mücadele Tarihi…

Hani 5 ciltlik M. Kemal Tarihi…

Hani 7 ciltlik Sultan Abdülhamid-i Sânî Tarihi…

Hani 3 ciltlik Sultan Vahidüddin Tarihi…

Hani 5 ciltlik Selanik Dönmeleri ve Sabatay Sevi Tarihi…

Hani 2 ciltlik Türkiye Pakrudunileri Tarihi…

Bu konularda hiçbir şey yazılmadı demiyorum. Lakin bendenizin istediği, bütün kaynaklara, belgelere dayanarak, yerli yabancı bütün arşivlere inilerek yazılmış muhalled ilmî eserlerdir.

Alfabe devriminden ve Türkçenin ırzına geçildikten sonra Türkiye Müslümanlarının kültüründe ve medenî seviyesinde büyük bir kopukluk ve boşluk oldu. Sünnî çoğunluk, istisnalar dışında şifahî bir toplum haline geldi ve kendi kimliğine yabancılaştı.

Düzmece ve yalancı tarih, halk kitaplarıyla, sloganlarla yıkılmaz.

Tâğutî eğitim sistemi gerçek tarihi öğretmez.

Çocuklarını tâğutî eğitimle yetiştiren Sünnî Müslümanlar… Zavallılar!..

Kuru kuru istemekle, oluversin demekle olmuyor.

Sünnî çoğunluk İngiltere’deki Eton Koleji ayarında bir İslam Mektebi açabilir mi?

Bu ülkenin, bu halkın, bu devletin gerçek tarihini, Şems-i İntibah İslam Mektebi mezunları yazabilir. Böyle bir mektebimiz var mı?

Tağutî eğitim veren okullardan İbn Haldun’lar ve Cevdet Paşa’lar yetişmez.

Bozuk düzenini rantlarıyla semirenler benim dediklerimi anlayamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi