M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Şeriatî Hem Sünnîlik, Hem Şiîlik Açısından Bozuktur

Şeriatî Hem Sünnîlik, Hem Şiîlik Açısından Bozuktur

Ali Şeriatî Şiî kültür ve medeniyetine mensup bir kimsedir. Bazen bir Şiî, Sünnîler tarafından reddedilir, fakat Şiîler tarafından benimsenir, tutulur. Şeriatî öyle bir kimsedir ki, onu ne Sünnî, ne de Şiî bir Müslüman benimseyebilir.

Bundan yirmi beş sene kadar önce Şeriatî’nin meşhur ve hacimli kitabı İslam Şinasî’nin Türkçe tercümesini okurken, bir sayfasında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Yazar aynen şöyle diyordu:

“Allah gerçek bir Janus’tur...”

Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyordunuz.

Bir Müslüman Yüce Allah’ı nasıl olur da bir puta benzetebilirdi? üstelik de “gerçek Janus” diyor. Yani tevili mevili yok.

Azıcık akaid ve ilmihal bilgisi olan bir Müslüman, Hak Teala hazretlerinin sıfatlarından birinin “Muhalefetün lil-havadis” olduğunu bilir. Türkçe mânası: “Yüce Allah yaratılmış, sonradan olmuş hiçbir varlığa benzemez” demektir.

Allah’ı bir şeye teşbih etmek küfürdür.

Hele O’nu bir puta benzetmek küfrün en katmerlisidir.

Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir.

Allah’ı bir puta benzeten, hem de bu benzetmede “gerçek” sıfatını kullanarak teşbihi pekiştiren bir zatın bozuk itikatlı olduğunu söylemek için din alimi olmak gerekmez.

Şeraitî sırf bu cümlesi ile itikat bakımından çok bozuk bir kimsedir.

Onun bu benzetmesinin tevili yoktur.

Onu bu konuda savunmanın imkânı da yoktur.

Bendeniz bir Sünnî Müslüman olarak kendisini tenkit ediyorum, Şiîlik dünyasında durum nedir? Şiî ulemâsından merhum Ayetullah Mutahharî Şeriatî’yi sert şekilde tenkit etmiştir.

Şeriatî’nin İslam Şinasî kitabı yayınlandığında İran’daki, Irak’taki Şiî uleması kitabı eleştirmişlerdi.

çeyrek asırdan beri Türkiye’mizde Ali Şeriatî’nin kitapları tercüme ediliyor ve kendisi büyük bir İslam mücahidi olarak tanıtılıyor.

Onun kitapları Türkçe’ye nasıl tercüme ediliyor? Aynen, harfiyen mi, yoksa içinden bazı yerleri çıkartılarak mı? Maalesef ikinci şekilde çevriliyor.

Peki “Allah gerçek bir Janus’tur” cümlesini niçin bırakmışlar? Ya farkına varmamışlar, yahut çevirenler de aynı inançtadır.

Ali Şeriatî hayranları bizim bu tenkitlerimize şu cevapları veriyor:

- O büyük bir mücahittir.

- Savak tarafından şehid edilmiştir.

- Hayatını İslam’a adamıştır.

Lütfen bu edebiyatı bırakalım da, onun Allah’ı iki suratlı bir Roma putuna benzetmesi zındıklığı üzerinde duralım.

Bir Müslümanın birinci vazifesi Allah’a saygılı ve sâdık olmak değil midir?

Yüce Allah, bir puta benzetilmekten elbette hoşnut ve razı olmaz.

Allah’ı bir Roma putuna benzeten kimse mücahid değil, zındıktır.

Kaldı ki, Şeriatî’nin bir Savak (Şahlık rejiminin istihbarat teşkilâtı) ajanı ve muhbiri olduğuna dair deliller ve iddialar vardır.

İran’da Şiî mollalar, din alimleri, ayetullahlar tarafından sert şekilde tenkit edilen bir zatın Türkiye/Müslümanlarına mücahid, İslâm önderi, örnek olarak gösterilmesi gerçekten hayıflanacak bir haldir. Ne günlere kaldık!..

Bilalvârî Ezanlar

ASR-I SAADET’in bayrak şahsiyetlerinden biri Müezzinlerin Pîri Bilal-i Habeşî radiyallahu anh efendimizdir. İstanbul’da büyük camilerimizin müezzin mahfelinde “Yâ Bilal Habeşî” levhaları, okumak bilen Müslümanların dikkatini çeker. Hazret-i Bilal Efendimiz çok güzel ezan okurlarmış, onu dinleyenler bu süflî dünyadan mâneviyat ufuklarına uçarmış.

Resulullah efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra, onun hasretine yüreciği dayanmamış, Medine’den Şam’a göçmüş.

Aradan yıllar geçtikten sonra kutsal şehre bir iş için dönmüş. Onu görenlerden biri “Yâ Bilal!.. Ne olur bize bir Ezan okuyuver...” demiş. Teklifi kabul etmiş, yüksek bir yere çıkmış ve o güzel, yanık ve heyecanlandırıcı sesiyle “Allahu ekber...” diyerek okumaya başlayınca şehirde yer yerinden oynamış. İnsanlar evlerinden dışarı fırlamış, herkes ağlamaya başlamış. Kadınlar ve çocuklar “Resulullah dirildi!..” diye bağrışmış. Velhasıl öyle bir heyecan fırtınası esmiş ki, lisanla tarifi mümkün değil.

Herkesin tüyleri ürpermiş, gözlerden yaşlar damla damla akmış. Bayılanlar olmuş. Kimisi gömleğini yırtmış.

Bu heyecan fırtınası içinde Bilal ezanı bitirememiş. Ağlayarak inmiş.

Ezanlar günde beş kez bize Yüce Yaratan’ımızı hatırlatır. Günde beş kez, en büyük velinimetimiz, Efendimiz, rehberimiz, önderimiz Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimizi hatırlatır... Bize hayatın ve kâinatın sırlarını ve ölüm gerçeğini hatırlatır... Ahıreti hatırlatır, Hesap Kitap Gününü hatırlatır... Cennet ve Cehennemi hatırlatır... Büyük sorumluluğumuzu hatırlatır... Dünya imtihanını hatırlatır...

Bu yüzdendir ki, Ezanları ümmet-i merhumenin (Allah’ın rahmetine nail olmuş Müslümanların) sesleri en güzel olanları, okumayı en iyi bilenleri, bu konuda en ehliyetli ve liyakatli olanları okumalıdır.

Ezanlar bir kısmımızı ağlatmalıdır. Ağlamak bir farz-ı kifayedir... Bilalvârî okunan ezanlar vücudumuzdaki bütün tüyleri diken diken etmelidir.

Güzel okunan lâhutî ezanlar bizi süfliyattan ulviyata çekmelidir.

Bilal’ın okuduğu gibi okunan Ezanlar halkı fevc fevc (akın akın) camilere çekmelidir.

Şehirde günde beş kere Ezanlar heyecan ve maneviyat fırtınaları estirmelidir.

Şu 72 milyonluk halk içinde camilerde güzel ezan okuyacak sesi düzgün, müzik kulağına sahip, usul ve erkan bilen, gönülleri ihtizaza getirecek ehliyetli ve liyakatli kimse yok mudur? Hiç olmaz olur mu? Vardır vardır vardır...

İlgililerden ve sorumlulardan çok rica ediyoruz. Bunları bulsunlar, bunları yetiştirsinler, bunlara Bilalvârî ezanlar okutsunlar.

Ezan dinlerken heyecanlanmak istiyoruz. Tüylerimizin ürpermesini istiyoruz. Gözlerimizin yaşarmasını istiyoruz.

Bu mânevi zevkleri bize çok görmeyiniz.

Biz bunlara çok muhtacız.

(Not: “Bu kadar önemli aktüel siyasî hadiseler varken Ezan üzerinde uzun uzadıya durmanın mânası yoktur” diyorsunuz ve çok yanılıyorsunuz. Bozuk ve kokuşmuş düzenin en önemli hadisesinin, iki rekatlık gayr-i müekked bir namaz kadar değeri yoktur. Dedikodu yapmakla, gıybet etmekle, çeşit çeşit gevezelik ve zevzekliklerle hiçbir yere varamayız, hiçbir ecir kazanamayız, aksine günaha gireriz. İmamı Rabbani hazretleri (kaddesallahu sirrehül-aziz) “Şeriatın en küçük teferruata ait bir hükmü en büyük keşif ve kerametlerden yüksek ve kıymetlidir” buyurmuşlardır. Ezan fıkhın, Şeriatın bir parçasıdır. Keşiflerden kerametlerden yüksektir. Günah, zevzeklik ve isyanlarla mukayese bile kabul etmez. Baki selâm ederim...)


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi