M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İsrafa Helal Diyen Kâfir Olur

İsrafa Helal Diyen Kâfir Olur

İSRAF için caizdir, helaldir diyen kâfir olur.
Bugünkü lükslerin çoğu israfa girer.
Küçük Lüksemburg dükalığından sonra dünyanın en zengin ülkesi olan Norveç’te halk genellikle ikinci el Volvo otolarına biniyormuş.
Bizde zenginlerin, eline imkan ve fırsat geçirenlerin bir kısmı sanki kuduruyor. Lüks lüks lüks… İsraf israf israf… Şatafat, gösteriş, gurur, kibir, azamet…
En büyük israf bu memlekette her gün beş milyon aziz ekmeğin çöpe atılmasıdır.  
Ülkemiz  yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biriydi ve dışarıya buğday ihraç ediyordu. Şimdi ise her yıl üç milyon ton buğday ithal ediyor. Üstelik günde beş milyon ekmek  de çöpe atılıyor.
Böyle nankörlük, böyle küstahlık,  böyle  nimet düşmanlığı nerede görülmüştür.
Nankör fasıklar, yemekleri lezzetli de olsa,  ucuz ve mütevazı lokantalarda yemek yemeyi zül addediyor, pahalı restoranlarda tıkınıyor.

Meskenlerdeki lüks, israf, şatafat, gösteriş akıllara ziyan verecek bir sınıra ulaşmıştır.
Jakuziler, Brezilya graniti döşeli mutfaklar, banyolar, koridorlar…  Sanat tarafı olmayan aşırı pahalı mobilyalar… En pahalı giysiler… 
Şu Müslüman geçinenlere bakınız:  İçkili, fuhuşlu, beş yıldızlı otellerde kalmaktan gurur duruyorlar. 
Haram, kara, necis, kirli gelirler, zenginlikler, kazançlar, rantlar  ile sarhoş olanlar lüksten lükse, israftan israfa, beyinsizlikten beyinsizliğe  koşuyor.
Tâğutî güçler, tağutî medya, tâğutî eğitim lüksü ve israfı alabildiğine teşvik ediyor. 
Lüks  ve israf  büyük bir azgınlıktır.
Lüks ve israf kurbanları en azından beyinsizdir.
İstanbul Osmanlı İslam terbiye ve görgüsüne sahip bir kimse lüks ve israflı eviyle, yazlığıyla, otosuyla, mobilyalarıyla övünmez. O, yediği lüks yemeklerle hava atmaz. Zaten o israf etmez.
Tevazu  İslam’ın temel değerlerindendir.
İsraf eden kişi fasık, facir ve beyinsizdir… Mütevazı kimse yüksek ahlak ve fazilet sahibidir.
Nefs-i emmaresi, gururu, kibri, beyinsizliği yemekleri lezzetli ucuz  ve basit bir esnaf lokantasında yemeyi kabul etmeyen kimse ne kadar düşük, âdi ve alçak bir kimsedir.
Böyle bir beyinsizliği dinsizler yapabilir ama bir Müslüman asla yapamaz.
Âhiret haktır ve insan âhirette, dünya hayatından sorguya çekilecektir.
Niçin o lüks içkili ve israflı otelde konakladın?
Niçin o lüks ve içkili restoranda yemek yedin?
Niçin o lüks ve israflı şeytanî otomobile bindin?
Niçin marka fetişizmi yaptın?
Niçin doyduktan sonra yedin?
İsraf genelleşirse, israf haram olmaktan çıkartılıp helal haline getirilirse, israf yaygınlaşırsa; devlet batar, ülke batar, halk batar.
Kur’an müsrifler=savurganlar için onlar şeytanın kardeşleridir buyuruyor.
Şeytanın kardeşi olmaktan utanmayanlar, korkmayanlar, tevbe edip pişman olmazlar, kendilerini ıslah etmezlerse  ileride belalara ve azaplara uğrayabilir.
 
(İkinci yazı)
İslam’da Hırsızlığa Verilen Ceza


HIRSIZLARDAN canım çok yanmıştır. Issız bir yerde ağaçlar arasında tek katlı basit bir bağ evim vardı. Tam dört kere hırsız girdi. Evet tam dört kere… Evde pek kıymetli bir şey yoktu.  İki jeneratörüm, elektrikli süpürgem, gazyağı ile aydınlatan lüks lambalarım, tüplerim, mutfak eşyalarım… Hepsini götürdüler.
O hırsızlara hakkımı helal etmiyorum. Elleri kırılsın, boyları devrilsin… Huzuruma kaçırdılar. Artık köy evime bir çivi bile çakmıyorum.
Hayatımda sahip olduğun en güzel ayakkabıyı hırsızın biri Kapalı Çarşı Örücüler kapısı yanındaki camide çaldı.
Evimden çok kıymetli kitaplarımı çaldılar…
Zarf içinde emanet paralar vardı, onları çaldılar.
Hiçbirini helal etmiyorum. Elleri kurusun! İki yakaları bir araya gelmesin. Sürüm sürüm sürünsünler…
Hırsızlık, fahişelik gibi insanlığın en eski  mesleklerinden biridir. Her toplumda, her zaman da istisnaî olarak yapılır.  Çağımız Türkiye’sinde hırsızlık çok yaygınlaşmış, büyük bir sektör haline gelmiştir. Bunun baş sorumlusu yeni nesilleri ahlaklı, faziletli, doğru, dürüst yetiştirmeyen laik rejimdir.
Bir ara İstanbul’u haraca kesen bir kapkaççılar mafyası vardı. Bunları kimler organize ediyordu, biliyor musunuz? Söyleyemem, yer yerinden oynar.
Dünya üzerinde hiçbir din ve rejim, İslam kadar hırsızlığı kökünden kesemez.
Türkiye’deki bugünkü hukuk sistemi kadar hırsızlığı dolaylı şekilde teşvik eden başka sistem yoktur.
Bugünkü kanunlarımız hırsızlığı hakkıyla cezalandıran, hırsız adaylarını korkutan yapıya sahip değildir.
Hırsızlığı önlemenin birinci yolu şudur:
Hırsızlık yaptıkları, âdil mahkemelerde ispat edilen kimselere öyle ağır cezalar verilir ki, bunları gören kimse dehşete düşer ve hırsızlık yapmaya niyeti varsa, bundan vaz geçer.
Zamanımızda iki  çeşit hırsız vardır: Büyük hırsızlar ve küçük hırsızlar.
Bir adalet sistemi küçük hırsızlara şöyle veya böyle ceza veriyor ama büyük hırsızları cezalandır(a)mıyorsa o ülkede adalet yoktur. Kur’an’da muayyen bir nisabın üzerinde çalan hırsızlara verilen ceza elini kesmektir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellam Efendimiz bu hükmü uygulamıştır. Hattâ bir defasında Kureyş kabilesine mensup asil bir kadın hırsızlık yapmış ve yakalanmıştı. Affedilmesi için ricacılar geldiğinde Efendimiz “Vallahi, öz kızım Fâtima hırsızlık yapmış olsaydı, elini kestirmekten geri durmazdım” buyurmuşlar, afv isteklerini kabul etmemişler ve sirkat haddini tatbik etmişlerdi.
Hırsızlar ve hırsızlık el kesme cezası ile de durdurulamazsa, icabında tâziren idam cezası verilebilir.
Birkaç sene önce okumuştum: Seksen yaşın üzerinde ihtiyar bir nine, emekli maaşını almak için bankaya gidiyor ve dönüşte parası çalınıyor. Sokakta kaldırıma oturmuş ağlıyor. Bendeniz böyle bir hırsıza en ağır cezanın verilmesinde hiç tereddüt etmem.
İslam’ın had cezaları bozuk bir düzende hemen tatbik edilebilir mi?.. Bence toplum eğitildikten sonra tatbik edilmelidir. Nitekim, Fâruk radiyallahu anh, kıtlık, pahalılık, açlık olduğu bir devirde hırsızlık haddini uygulamamıştır.
Medenî hukukumuz, ceza hukukumuz, idarî hukukumuz yetersizdir, âdil değildir. 
Ne suçlulara, ötekilere ibret olacak şekilde ceza veriliyor, ne de suçların önlenmesi temin ediliyor.
İslam, hırsızların elini kesmekten önce, hırsızlığın kökünü kesmektedir.
İslam, had cezalarının tatbikinde şefaati bile kabul etmez. Suçu işlediyse cezasını çekecektir.
Hırsızsız bir toplum… Evlerin kapılarının kilitlenmediği bir toplum…  Mahkemelerin işsiz, hapishanelerin işsiz olduğu bir toplum… Bir yerde, dalgınlıkla, içinde epeyce para bulunan çantanı unutuyorsun, üç saat sonra dönüyorsun ki, çanta yerinde kuzu kuzu duruyor…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi