M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ben Kitap Delisi Değilim

Ben Kitap Delisi Değilim

FAKİRE kitap delisi diyene: Bendeniz kitap delisi değilim, kitabı çok seviyorum o kadar. Çocukluğumdan beri muntazaman kitap alırım, zengin bir kütüphanem vardır. Kitap okurum, yazı yazarım. Kitap okumadığım gün yoktur. Kitapların çoğunu, metnin tamamını olmasa bile okurum, karıştırırım, gözden geçiririm. Zaten her kitabın tamamı okunmaz.

Bir evin en güzel süsü kitaplardır, kütüphanedir.

Mobilyaları süslü ama kitapsız, kütüphanesiz ev benim gözümde fakirdir.

Bazı kitaplar hiç okunmaz. Yıllar önce sahhafın birinde Danimarkaca bir kitap bulmuştum. Maroken ciltliydi, kağıdı ve baskısı çok güzeldi, içinde renkli ve siyah beyaz resimler vardı. Onu süs olsun diye almıştım.

Bendeniz ne kitap hastasıyım, ne de cep telefonu hastası.

1967’de almış olduğum kanepe çok eskidi, üzerine el dokuması bir kilim serdim, harika oldu.

Kitapların yanında el yapımı sanat ürünlerini de severim. Cam, porselen, opalin, toprak, madenî, ağaç işleri…

Yorulunca, kitap okumak suretiyle dinlenirim. Bazı pazar günleri Dolapdere bit pazarına gider, birkaç eşya alınca mutlu olurum.

Gittiğim her şehirden ve ülkeden bulabilirsem kitap, her hal ü karda el sanatı ürünü bir obje, bir de ekmek alır getiririm. Ekmek, nân-ı aziz…

Bazıları tıka basa yemek yemekten büyük zevk alır. Bende bu hastalık yoktur.

Parasız yaşanmayacağını bilirim ama parayı hiç sevmem. Geçineceğim kadar olsun yeter. Çok şükür para hastası, para delisi, para bağımlısı değilim.

Bazıları fakiri gurme sanır. Değilim. Midemi bozmaması, sağlığıma zarar vermemesi şartıyla en mütevazı ve yavan yemekleri zevkle yerim, onlardan büyük tad alırım.

Çay hastası değilim ama çaya bayılırım. Bu yazıyı yazarken, Çinden gelen Yunnan karışımı nefis bir çay yudumluyorum.

Kedileri severim. Kediler esrarlı hayvanlardır. Kedi beslenen evde elhamdülillah bolluk, bereket olur. Boş söz değildir bu, mürecceptir (tecrübesi yapılmıştır). Kedi nankör diyen halt etmiş. Kedi yaltaklanmaz, yılışıklık yapmaz ama haysiyetli ve sadık bir dosttur.

Güzel giyinmeyi severim ama marka hastası değilim. Marka hastalarına bir tavsiyem var: Ceketlerinin, paltolarının içeride kalan, görünmeyen cafcaflı kazık marka etiketlerini söktürüp yakalarına diktirsinler. Herkes görsün.

Başkasının bin liraya aldığı deve tüyü paltoyu bendeniz yüz elli liraya alırım. Ayıp mıdır bu?

Balkonuma gelip, önlerine döktüğüm kırık pirinçleri kapışan kumruları da seviyorum.

İnsanları da seviyorum ama bazı yamyamlardan bedevilerden akreplerden korkuyorum.

İstanbulu seviyorum. Camilerini, kubbelerini, minarelerini, mimarlık anıtlarını. Yeni beton binaları, gökdelenleri, AVM’leri, rezidansları hiç sevmiyorum.

Hicazdan, sabadan, rasttan, dilkeşhaverandan okunan ezanları seviyorum, hoparlörleri sevmiyorum.

Dünyanın neşeli tarafları var ama aslında dünyayı pek sevmiyorum. Neş’esi olsa da gelip geçici, tuzağı dolabı bol bir yer.

Mazinin iyi, övülmeye layık taraflarını seviyorum, hali pek sevmiyorum, gelecekten endişeliyim.

İslam sanatlarının hepsini çok seviyorum.

Bilhassa hüsn-i hattı.

İstanbulda hangi tarihte yaşamak isterdim?.. Fatih, Kanunî devirlerinde… En azından devr-i Hamidîde… Mesela 1900’de. Fitne fesat yok. Şeriat hakim. Hanımlar mesture. Halkın yüzde 90’ı namaz kılıyor. Cemaatle namaz, Galatasaray Sultanisinde bile mecburî… Hürriyet yokmuş. Olmasın… Önemli olan ahlaksızlığın olmaması. 1900’de Halebe, Şama, Bağdada, Mekkeye, Medineye, Ciddeye, Yemene, Trablusgarba, Beyrut’a, Rumeli şehirlerine, mesela Üsküb’e pasaportsuz gidiliyordu, oralarda Osmanlı bayrağı dalgalanıyordu. Halife her cuma selamlığa çıkıyordu. Bütün pislikler, günahlar, ahlaksızlıklar, fitneler fesatlar, fısklar fücurlar, yıkımlar, müstehcenlikler, hürriyetle birlikte gelmedi mi?

 

(İkinci yazı)

Müslümanların Dikkatine

Ayetelkürsi, Kulhuvallah, ondan sonra gelen ve kul ile başlayan iki surenin, bu dördünün, sabah ve akşam okunması tavsiye edildi. Çok vahim günler yaşıyoruz. Güneydoğuda kanlı ve ateşli savaş var, teröristler kazanırsa Türkiye parçalanacak.

Ülkemiz halkımız devletimiz deprem ve savaş tehlikesi ve tehdidi karşısındadır.

Herkes öğrenilmesi farz olan ilmihalini öğrensin.

Herkes itikadını tashih etsin.

Herkes namaz kılsın.

Herkes zekatını versin.

Herkes, gücü yetiyorsa sadaka versin, fakirlere mültecilere yardım etsin.

Herkes tevbe istiğfar etsin.

Herkes ahlakını düzeltsin.

Herkes derlensin toparlansın, kendine çeki düzen versin.

Herkes zelzeleye hazır olsun.

Herkes savaşa karşı hazırlıklı ve tedbirli olsun.

Gaflet uykusundan uyanalım.   

Şunu hiç unutmayalım: Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın haram ve yasak kıldığı azgınlıklara, münker işlere karşı en azından kalbimizle buğz etmeliyiz. Bu, imanın asgarisidir (en azıdır).

Bilmeyenleri uyarmazlarsa, bilenler sorumluluk ve vebal altında kalır.

25.12.2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi