M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bütün Bu Kötülüklerin Sebebi Nedir?

Bütün Bu Kötülüklerin Sebebi Nedir?

1. Aktütün hudut karakoluna daha önce yirmi küsur kere saldırılmıştı. Karakol çürük çarık binalardan oluşuyordu. Gereken tedbirler alınmamıştı. Oraya tekrar yeni bir saldırı yapıldı, 17 askerimiz şehit edildi. Bir yığın yaralı var.

NİÇİN BÖYLE OLDU: Bu hadise sebep değil, bir neticedir. Hadisenin ve facianın sebebi, Türkiye’nin iyi idare edilmemesidir.

2. Doğalgaza dehşetli zam yapıldı. Zaman zaman daha da yapılacakmış. Bu kış, dar gelirli aileler doğalgazla ısınmayacaklar, yanacaklarmış.

NİÇİN: Doğalgazın aşırı pahalı hale gelmesi bir sebep değil, neticedir. Sebep, ülkenin iyi idare edilmemesidir.

3. Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın her yıl yaptırdığı “Dünya Saydamlık ve Temizlik Anketinde” yine çok kötü bir not aldı. Tam not 10, bizim aldığımız not 4.1...

NİÇİN BÖYLE OLUYOR: Ülkemizin dünya saydamlık listesinden ortanın altında not alması sebep değil, neticedir. Sebebi, Türkiye’nin iyi idare edilmemesidir.

4. Türkiye’de birkaç yüz milyon dolarlık kara, haram, necis, pis, zehirli, cehennem ateşi para birikimi varmış.

NEDEN: Bu birikim bir sebep değildir, neticedir. Sebep: Ülke kötü idare ediliyor.

5. Türkiye’de saçı bitmedik yetimlerin, fakir halkın, ezilenlerin ve sürünenlerin hakları yeniyor.

NİÇİN: Bu olgu sebep değil neticedir. Sebep: Ülke iyi idare edilmiyor. İyi idare edilseydi, fukara halkın haklarının yenilmesine imkan ve fırsat verilmezdi.

Bundan sonra kısa kısa yazayım:

*Eğitim sistemimiz çok bozuk, çok yetersiz, çok vasıfsızdır...

*Üniversitelerimiz de öyledir.

*Çeşitliliklerden, alt kimliklerden oluşan toplumumuzda sosyal ve millî barış ve mutabakat sarsılmıştır.

*Halk Türk Kürt diye iki büyük gruba ayrılmıştır ve bunların birbirine düşman olmaları için çalışılmaktadır.

*Mezhep bakımından Sünnî ve Alevî sektörleri birbirine düşman edilmeye çalışılıyor...

*Ülkemizde sosyal adalet yok. Millî gelir âdil, insaflı ve vicdanlı bir şekilde paylaştırılmıyor.

*Rant yeme yaygın, genel, yoğun hale gelmiştir...

*İhalelere fesat karıştırılmaktadır...

*Emanetler ehil, layık, yetenekli, kabiliyetli olanlara verilmiyor...

*Nepotizm yapılıyor...

*Mason locaları açık, İslâm tarikatları yasak...

*Ülkemizde hukuk önünde tam bir eşitlik yok. Birileri DAHAEŞİT...

*On milyondan fazla işsiz vatandaşımız perişan vaziyettedir...

Daha böyle yüzlerce konu yazabilirim...

Bunların hepsinin sebebi Türkiye’nin iyi idare edilmemesidir.

İktidarda olan AKP’yi mi tenkit ediyorum? Hayır, bendeniz öyle ucuz, kolay, yüzeysel tenkitler yapmaktan hoşlanmam. Bu sayılan kötülüklerden bir kısmı mevcut iktidarda vardır ama bir kısmı da onu aşmaktadır, Türkiye’nin müzmin (süregelen, devamlı) hastalıklarıdır.

Türkiye’de uzun yıllardan beri devam edegelen kötülükler yüzünden halkın bir kısmı da çok bozulmuştur.

Bütün bu kötülükler sadece iyi bir anayasa yapmakla düzelmez. Bugünkü anayasa değişsin, yerine daha iyi, daha uygun bir anayasa yapılsın ama bütün düzelme ümitleri bu yeni metne bağlanmasın.

Türkiye’nin selamete çıkması için iyi bir idareye ve iyi idarecilere ihtiyacı vardır. İş bununla da bitmez. İdare edilenlerin de iyi olmaları gerekir. Çünkü oldukça serbest seçimlerde idarecileri halk seçmektedir. Halk yeteri kadar iyi olmazsa iyi idareciler seçemez.

İyi iyi deyip duruyorum. İyi ne demektir, iyilik ne demektir?

İyilik Kemalist ideoloji midir? Demokrasi midir? Laiklik midir? Şeriat mıdır?

Bu konuyu çok iyi düşünmemiz gerekir.


Hayızlı Kadınların Namaz Kılacaklarına Dair İçtihad Yapan Naylon Müctehidler

ŞU konularda İslâm müctehidleri ve fakihleri arasında icma (görüş birliği) bulunmaktadır:

1. Kadınlar ayhali (hayız) dönemlerinde namaz kılamazlar.

2. Kâbe-i muazzamayı tavaf edemezler.

3. Bu günlerde kılamadıkları namazları kaza etmeleri gerekmez.

Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri biz mü’min kullarına:

“Kim Peygambere itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiştir.” (Nisa: 80)

“Peygamber size ne verdi ise onu alın ve size neyi yasakladı ise ondan sakının.” (Haşr, 7) buyurarak O’na itaat etmemizi emir buyurmuştur.

Son yıllarda, ictihad yapmaya kesinlikle ehliyetleri olmayan, gerçek icazetli fakih statüsünde bulunmayan, tabakat-ı fukahanın yedi sınıfından hiçbirine dahil olmayan birtakım ilahiyatçılar hayızlı kadınların namaz kılabileceklerine, oruç tutabileceklerine, Kabe’yi tavaf edebileceklerine dair bozuk ve geçersiz içtihadlar yapmakta, bu konularda bozuk ve geçersiz fetva ve ruhsatlar vermektedir.

Böyle içtihadlar, fetvalar, ruhsatlar yanlıştır. Halk tabiri ile bunlar naylon müctehidlerdir.

Bu gibi içtihadları yapan, fetva ve ruhsatları veren kimseler hem dal, hem mudildir. Yani hem kendileri sapıtmıştır, hem de peşlerine düşenleri sapıtmaktadır.

Allah’ın Kitabı olan mukaddes Kur’ân’a uymak isteyenler, bu konuda Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetini ve sahih hadîslerini kabul etmeli ve bunlara uymalıdır. Peygambere ve O’nun hidayete (doğru yola) götürücü sünnetine uymayanlar Kur’ân’a hakkıyla uymuş olmazlar.

Kur’ân “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (39/9) buyurmaktadır. Müslümanlar dinî konularda, Peygamberin izinden giden, O’nun vekilleri, vârisleri ve halifeleri durumunda olan “amil” (bildiği ile amel eden), takvalı, veralı, yüksek ahlâklı ve karakter sahibi, yere abdestsiz basmayan müctehidlere, fukahaya icazetli gerçek müftülere tâbi olmalıdır.

Dinî ve şer’î konularda bozuk ilahiyatçılara (Bozuk olmayanları tenzih ederiz), naylon müctehidlere, dal ve mudil müftü taslaklarına kesinlikle tâbi olunmamalıdır.

Müslümanlar dinî konularda icmâya tabi olmalıdır.

Dinî konularda şazz, istisnâî görüşler geçerli olmaz.

Yazımın başında belirttiğim gibi kadınların aybaşı dönemlerinde namaz kılamayacakları, oruç tutamayacakları ve Kabe’yi tavaf edemeyecekleri bu günlerde kılamadıkları namazların kazasının gerekmediği konusunda İslâm müctehid ve fakihleri arasında icma bulunmaktadır.

Ondört asırdan beri gelip geçmiş olan o büyük alimlerin ittifak ettikleri bir konuda aykırı bir söz söyleyenlere kesinlikle itibar edilmez, sözleri dinlenmez.

Naylon müctehidler, müftü taslakları gerçek ulemanın ve fukahanın ayaklarının altındaki toz bile olamazlar.

Ashab-ı Kiram, Tâbiîn, Selef-i Sâlihîn, ilk büyük fakihler ve her devirdeki muttaki ve ‘âmil ulema ve müftüler; din konusunda son derece bilgili, son derece takvalı, son derece ahlâklı ve faziletli kimselerdi. Dinî konularda onlara uymak bizim için vazifedir.

Naylon müctehidler, naylon müftüler, kendi nefs, heva ve re’yleriyle içtihad yapan, fetva ve ruhsat veren kimseler muttaki ve müteverri değildir. Bunlara uyanlar zarar ederler, sapıtırlar.

Cenab-ı Hak cümlemizi sapıklıktan ve sapıkların şerlerinden korusun. Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi