M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Sofular Sofusu

Sofular Sofusu

Ey faziletleri ve meziyetleri saymakla tükenmeyen sofular sofusu, dindarlar dindarı Müslüman!.. Geçen sene İstanbul’da, öteki büyük şehirlerimizde mübarek Ramazan gündüzünde açıkta fütursuzca cayır cayır yenildi içildi; bu senenin Ramazan’ı da geldi, yine öyle olacak, sen bunlardan rahatsız oluyor musun? Vicdanın sızlıyor mu? İçin için ağlıyor musun?

Vakit namazlarını kılanların oranı yüzde onun altına düştü. Sen buna üzülüyor musun?

Cuma ezanı okunduktan sonra dükkânlar açık, caddeler meydanlar ahali dolu, lokantalar pastahaneler kahvehaneler lebalep, nakil vasıtaları dolu… Sen buna üzülüyor musun?

Ey sofuluğu, dindarlığı kimseye bırakmayan kardeşim, Şeriat çoktan gitti, din elden gitti, iman elden gidiyor; birtakım din mekteplerinde bile deizm yayılıyormuş, sen bunlardan üzülüp kahr oluyor musun?

Ey benim kardeşim!.. Birtakım büyük gazeteler ve TV’ler müstehcen yayın yapıyor, sanki genelev bültenine döndüler. Bu yayınların etkisiyle seks manyağı olan birtakım beyinsizler kadın ve kızlara saldırıyor. Ahlaksızlık yaygın hale geldi. Sen bu kötülüklere ve azgınlıklara karşı gereken (yasal sınırlar içindeki) tepkiyi gösteriyor musun?

Söyle bana: İslam’ın temel farzlarından olan mâruf ile emri ve münkerden nehyi (en azından kalben) yapıyor musun?

Söyle bana: Çocuklarına ilmihal öğretiyor musun, yahut ehliyetli hocalara öğrettiriyor musun?

Zekâtını doğru dürüst hesaplayıp, Kur’an’a Sünnete Şeriata fıkha uygun şekilde temlik ederek yerli yerinde hak eden gerçek şahıslara dağıtıyor musun?

Müslümanlar Ümmet birliğini yitirdiler, birbirinden kopuk bin parçaya ayrıldılar; buna üzülüyor musun?

Müslümanların, kendisine biat ve itaat edilen râşid bir İmamları yok. Bu yokluğa üzülüyor musun?

Ayasofya hâlâ müze… Buna üzülüyor musun?

Öldürücü riba radyasyonları ülkeyi kubbe gibi örtmüş, buna üzülüyor musun?

Âhir zaman alametlerinin küçükleri tamamen, büyüklerinin çoğu zuhur etti; üçüncü dünya savaşının tamtamları çalıyor, dehşetli hadiselerin felaketlerin arefesindeyiz. Sen bu duruma üzülüyor musun?

Bu Ramazan’da da, dini mıncıklama, din magazini soytarılıkları yapılacak. Sen bunlara üzülüyor musun?

Birtakım kadınlar camie gitmişler, eşitlik istiyoruz diye ciyak ciyak bağırmışlar, imamın ardında ilk safta namaz kılmak istemişler, ortalığı velveleye vermişler, huzuru bozmuşlar. Sen bunlara üzülüyor musun?

Üzülecek, tepki gösterilecek o kadar çok şey ve konu var ki, hangisini sayacağımı bilemiyorum.

Soruyorum: Müslüman açıkta işlenen bütün kötülüklerden, günahlardan, azgınlıklardan dolayı üzülmekle yükümlü değil midir?

İslam’da bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesi var mıdır?

Ey sofular sofusu!.. Sen, en büyük ahlaksızlığın, ahlaksızlıkla (en uygun şekilde) mücadele etmemek olduğunu bilmiyor musun?

Yangının büyüyüp senin evini de yakacağını düşünmüyor musun?

Bunca fitne fesat, fısk fücur, azgınlık günah, nifak şikak, isyan tuğyan, dinsizlik densizlik içinde nasıl keyfine bakabiliyor, oh kekâh bir hayat sürebiliyorsun?

Emr-i maruf ve nehy-i münker farzını tatil eden bir toplumun gazaba ve azaba uğrayacağından haberin yok mu?

Vah senin sofuluğuna, eyvah senin dindarlığına, yazıklar olsun sana!..

**

BİRİNE: Mektubunuzu aldım… Selam bile vermemişsiniz… Yaşıma hürmet etmemişsiniz…  İmzasız kimliksiz hakaret etmişsiniz… Bu yaptıklarınız Müslümanlığa ve insanlığa yakışmaz.  Size cevap vermeyeceğim. Cenab-ı Hak cümlemizi ıslah buyursun.

**

Üniversiteli Müslüman bir gence: Eskiden Osmanlı devleti zamanında, ilkokul çocuklarına öğretilen ve belletilen basit ilmihal bilgilerinden haberiniz yok. Çatlak plak gibi, cemaatim (veya tarikatim) çok iyi, şeyhim çok mübarek ve uçucu edebiyatı yapıyorsunuz. Sizi uyarıyorum: Cemaat ve şeyh edebiyatını bırakın da, küçük sahih bir ilmihal alıp temel din bilgilerini öğrenin.

**

Başörtülü bir hanım kıza: Tesettürlü İslam hanımları herkesin yanında gülmezler… Alaca bulaca zilli pullu pembeli morlu davullu zurnalı klarnetli tesettür Şer’î tesettür değil, şeytanî tesettürdür… Ne demek istediğimi anladınız mı?

**

Hakikî bir şeyhe: Ellerinizden öperim efendim…

**

Sahte bir şeyhe: Allah belanı versin!

**

Ben çok ihlâslıyım davulları çalan o koca münafık…

**

Mensuplarına, bağlılarına, dervişlerine, muhiblerine sahih itikadı ve ilmihal bilgilerini öğreten, beş vakit namazı kıldıran, onları terbiye eden, ilim ve irfan kazandıran, büyüklerimize saygı küçüklerimize şefkat gösterilmesini tavsiye eden, mürüvvetli vasıflı efendi medenî güçlü Müslüman yetiştiren, gıybetten ve diğer lisan afetlerinden sakındıran o muhterem Tarikata, onun muhterem şeyhine selamlarımı, hürmetlerimi, tebriklerimi sunuyorum.

**

Az yemekle doymak isteyenlere: Yemeğe besmele ile başlayınız. Her lokmada besmele çekerseniz yemek daha da bereketlenir. Yemek yetişmezse ekmeği biraz fazla yiyiniz. Yedikten sonra şükr ediniz.

**

Âlim, ârif, âbid, zâhid, muhlis, muslih, mürüvvetli, mütevâzı, fütüvvetli, emrbi’l-mârufnehy ‘ani’l-münker yapan, mücâhid fi sebilillah (on bir sıfat saydım) o muhterem zatın ellerinden ve eteklerinden benim namıma öpmenizi istirham ediyorum.

**

Kendimi övmüş olmayayım… Bendenizin iki bardak ikindi çayından (lehü’l-hamdve’l-minne) aldığım haz ve zevki, o pisboğaz türedi herif bin liralık yemekten alamaz. Nasip meselesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi