M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Salon alkıştan ıslıktan çığlıktan tepinmeden yıkılmıştı

Salon alkıştan ıslıktan çığlıktan tepinmeden yıkılmıştı

Türkçe olimpiyatlarının kaçıncısıydı, rakamı unuttum. Sinan Erdem isimli kapalı spor salonunda yapılmıştı. Bendenize ön sırada bir yer ayırmışlardı. Önümdeki sahnede orkestra ve solistler yer alıyordu. Sahnenin üstünde kocaman bir Atatürk posteri ve ne yazdığını unuttuğum bir vecizesi...

Salon hıncahınç doluydu. Geleneksel Sünnî İslam’a aykırı olarak kadın erkek karmakarışıktı.

Sazlar çılgınca çalıyor, Peygamber sevgisiyle ilgili şarkılar, ilahiler okunuyordu. Manzara bir okul müsameresine benziyordu.

Bir ara sunucu sahnenin önüne ortasına geldi ve şimdi sayın davetliler, memleketimizin medar-ı iftiharı kıymetli ses sanatkârı Seda Sayan huzurunuza geliyor deyince bütün salon alkışlar, ıslıklar, çığlıklar ve tepinmelerle dakikalarca inledi ve sarsıldı.

Peygamber sevgisi konseri uzun sürdü. Bitince ödül vermek için sahneye birtakım malum mahut gedikli İlahiyat profesörleri çıktı. Daha fazla kalmak istemedim, sessizce ayrıldım.

Akşam namazı için on dakikalık bir ara bile verilmemişti. Namaz kılmak isteyenler partiler halinde oradaki mescide gitmişlerdi. İmamın başı açık olduğu için ona uymamış, namazı ayrı kılmıştım.

Ertesi günü bu Peygamber sevgisi konserini öve öve bitirememişlerdi. Hatta,Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) ruhaniyetinin orada hazır olduğunu söyleyen de çıkmıştı.

Bu konserden hiç hoşlanmamıştım. İslam’a Kur’an’a Sünnete Şeriata adaba aykırı çok haller görmüştüm. İslam kriterlerine göre beğenmem, tahsin ve medh etmem mümkün değildi.

Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimizin ruhaniyetinin bundan memnun olması düşünülemezdi.

O gece, konserden sonra sahneye çıkan İlahiyatçı profesörlerin isim listesini vermeyeceğim.  Maalesef onlar ibnüzzamandır, dün göklere çıkardıklarını bugün yerin yedi kat dibine indirmekten çekinmezler.

Sonra ne oldu? Birtakım kimseler tokat yediler, sille yediler. Hak sillesinin sedası yoktur / Bir vurdu mu hiç devası yoktur.

Olanlardan ibret alındı mı? Hiç zannetmem. Beşer genellikle şaşar durur. Bin kere şaşar, binbirincide yine şaşar. Hadisat bu minval ile veyl eder.

Bu Türkçe Olimpiyatı programlarının bazısına bazı devlet adamlarımız da katılmış,  gösterilerin sonunda övgü dolu konuşmalar yapmışlardı.

Bir Sünnî Müslüman olarak, seyrettiğim Naat gösterilerinin İslam’a, Kur’an’a, Sünnete, İslam ahlakına ve adabına uygun olmadığını kesinlikle söyleyebilirim.

Erkek ve hanım seyirciler ayrı yerlerde oturmalıydılar.

Sahneye, Müslüman kızların hem de bazısının başları açık olarak çıkartılması yanlıştı.

Naatlar bir show havası içinde okunmuştu.

Seda Sayan’ın çılgınca alkışlanması, çığlıklar atılması, ıslıklar, tepinmeler Naat programına yakışmamıştı.

Namaz için ara verilmemesi çok büyük bir yanlıştı.

İlahiyat profesörlerinin bu gösteriyi beğenmeleri ve övmeleri ayrı bir felaket ve rezalet olmuştu.

Naat gösterisine evet ama uygunsuzluklara hayır.

***

Bütün iyi şeylerin kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir.

Kur’an’da iyi denilen her şey iyidir; kötü denilen her şey kötüdür.

Güzelliklerin kaynağı da Kur’an’dır.

Doğru inanç ve düşüncelerin kaynağı da Kitabullahtır.

Kur’an’ın haram kıldığı her şey kötüdür.

Kur’an ribayı haram kılmıştır. Ribaya helaldir diyen kâfir olur.

Zaruretler, mahzurlu şeyleri mübah kılar küllî kaidesinin şartları vardır: Zaruret olacak...   Zaruret miktarı aşılmayacak...

Kur’an şarabı ve kıyasen alkollü içkileri haram kılmıştır.

Kur’an kumarı haram kılmıştır.

Kur’an’da kesin olarak haram kılınmış şeylerin hiçbiri helal, mübah, iyi olamaz.

Kur’an’dan sonra İslam’ın ikinci kaynağı Sünnettir. Sünnetle haram olduğu bildirilen her şey haramdır.

Şeriat ve fıkıh helalları haramları bildirmiştir. Müslümanların bunlara uyması, sınırları aşmaması gerekir.

Müslüman bir toplum haramları işlerse, farzları terk ederse ne olur?.. O, bu haliyle itaatkâr ve salih bir toplum olmaz; âsi bir toplum olur. Asi toplumun başına bir sürü bela, sille, tokat, azap iner. Haramların açıkta, açıkça, küstahça işleyen toplum azgın toplum olur.

Azgın toplumların içinde yaşayan salih kimseler de, münkerlerle mücadele etmedikleri, onları var güçleriyle engellemedikleri için  günahkar olur. Bela ve musibet geldiği zaman genel gelir.

Açıkta işlenen günahlarla, azgınlıklarla mücadele etmeyen sözde dindarlar, sahte sofular da suçlu olur.

Bir Müslüman, kötülüklere, münkerlere, fuhşiyata en az kalben buğz etmelidir. Bunu yapmazsa imanı tehlikeye girer.

İdareciler, gücü olanlar kötülüklerle fiilen mücadele eder.

İlmi, irfanı olanlar lisan ve kalemle mücadele eder.

Halk ise kalben buğz eder.

Bu buğz gitti mi musibetlere, azaplara, tokatlara hazır olunuz.

Her Müslüman emr-i mâruf ve nehy-i münker konusunu, İmamı Gazalî hazretlerinin İhyauUlumi’d-din kitabından okusun.

Dikkatle okusun, öğrensin.

1970’li yıllara kadar, Müslümanların içinde emr-i mâruf ve nehy-i münker yapan salih bir taife vardı. Zamanımızda bunlar çok azalmıştır.

Müslüman, Allah’ın hışm ettiği bütün kötülüklere hışm etmelidir.

Bana ne... Ben günah işlemiyorum ya... Ne halt yerlerse yesinler... Böyle düşünmek Müslüman’a yakışmaz.

Müslümanlar emr-i maruf ve nehy-i münker farzını terk ve tatil ederlerse tokat yerler.

Bu farz-ı fiilen ve lisanla yapmak farz-ı kifayedir. Kalben yapmak farz-ı ayndır

Müslümanlara İslam’ı doğru olarak anlatmayan, öğretmeyen alimler büyük sorumluluk altındadır.

Azgınlıklar toplumu sarmış ve Müslüman bundan üzülmüyor, rahatsız olmuyor. Böyle Müslümanlık olmaz.

(Not: Emr-i maruf ve nehy-i münker ilimle, fıkıhla yapılır. Cahiller yapmaya kalkarsa yüzlerine gözlerine bulaştırır, fitne ve fesada sebebiyet verir. Lütfen bu konuyu Ehl-i Sünnet kitaplarından okuyalım, öğrenelim.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi