M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Meclis niçin kurulmuş?

Meclis niçin kurulmuş?

23 Nisan 1920... Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılır. Meclis’in hemen hazırlayıp yürürlüğe koyduğu ikinci kanun HIYANET-İ VATANİYE kanunudur. (29 Nisan 1920)

Birinci maddesi şudur:

MADDE 1. Makam-ı muallâ-i Hilâfet ve Saltanatı ve Memâlik-i mahrusa-i Şahane’yi yedd-i ecânibten tahlis ve taarruzatı def’’ maksadına mâtuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine isyanı mutazammın, kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet ve ifsâdatta bulunan, hain-i vatan addolunur.

(Bugünkü Türkçe ile: “Yüce Hilâfet ve Saltanat (Padişahlık) makamını ve Padişahın korunmuş ülkelerini yabancıların elinden kurtarmak ve saldırıları def’ etmek amacına yönelik olarak kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine kalkışma mahiyetinde; sözle, fiil ile veya yazılı olarak muhalefet yapanlar ve fitne çıkartanlar vatan hâini sayılır.)

Kanunun 2’ci maddesi:

“Bilfiil hıyanet-i vataniyede bulunanlar salben (asılarak) idam” olunur.

Vatan hainleri ile ilgili bu kanun ne diyor? Birinci maddeyi tahlil edelim:

Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş amacı nedir? 

CEVAP: Yüce Hilafet makamını, Osmanlı Saltanatını (Padişahlık rejimini), yabancıların (düşmanların) elinden ve saldırılardan korumak (vatanımızı kurtarmak) için eylemle, sözle, yazılı olarak bu Meclis’e muhalefet edenler vatan hainidir ve bunlar idam olunur.

***

Bazı çağdaşlar, Kemalistler, laikler Meclis’in amacının bu olduğunu kesinlikle kabul etmezler. Lakin Meclis, kendi çıkardığı kanunda kuruluş amacının HİLÂFETİ,  PADİŞAHLIĞI, VATANI kurtarmak olduğunu çok açık ve seçik şekilde beyan ve ilân etmektedir.

(Kanun metnini Vikikaynak sitesinden aldım. Kanunu bugünkü Türkçeye çevirirken, yedd-i ecanib’i, YEDİ YABANCI DEVLET GÜÇLERİNDEN şeklinde çevirmişler ki, çok gülünecek, çok ağlanacak bir yanlıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları (No:4) TÜRK PARLAMENTO TARİHİ c. 1 kitabında ise orijinal Osmanlıca metindeki yedd-i ecanib YEDİ CANİPTEN olarak yazılmış. Meclis Vakfı Yayınları’ndan bir kitapta böyle bir yanlış yapılması çok üzücüdür. (874 sayfalık kitapta kim bilir böyle kaç yanlış vardır.) Osmanlıcada yedd el demektir, bunu yedi olarak tercüme etmek doğrusu pek büyük bir cahillik ve ayıptır.)

***

Yakın tarihimizde, halka sormadan, halkın rızası alınmadan yapılmış olup millî kimliğimize zıt ve aykırı olan bütün yenilikler, değişimler, zorlamalar yanlıştır, kötüdür, zarar ve ziyana, geri kalmamıza sebep olmuşlardır.

***

Her insanda kan vardır ama kanlar aynı kan değildir. Dört grup kan, RH pozitif ve negatif...  Belli başlı sekiz grup kan vardır. Kandır ama her insanın vücudu her kanı kabul etmez, kaldırmaz. Vücuda uyumsuz kan verilirse öldürebilir.

***

İsviçre’nin medenî kanunu kendi sosyal ve kültürel yapısına uygun olabilir ama bizim için uygun değildir.

***

Japonlar yazılarını latinize etmediler, o kendi çok zor, çok çetrefil yazılarıyla akıl almaz bir kültür, eğitim, sanayi kalkınması sergilediler. Biz bin yıllık millî yazımızı yasakladık, Latin yazısını aldık, Japonlar gibi ilerleyip kalkınamadık. Eğitim ve kültür bakımından Latin bataklıklarına gömüldük.

***

Bir tek muasır (çağdaş) medeniyet yoktur. Birbirinden ayrı on kadar medeniyet vardır. Batı medeniyeti güçlüdür ama haklı ve doğru medeniyet o değildir.

***

Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin eğitim sistemi iyiyse, vasılı insanlar ve vatandaşlar yetiştiriyorsa; onların geleceği parlaktır. İyi değilse, vasıflı vatandaşlar yetiştirmiyorsa karanlıktır.

***

Üniversite bitirmiş hayata atılmış bir genç çok basit toplama, çıkarma, çarpma, bölme işlemlerini yapamıyordu. Eğitim bitmiş mi, bitmemiş mi?

***

Yine üniversite bitirmiş, bürokrat olmuş biri, dahi manasına gelen de’leri ve da’ları ayırmıyor, bitişik yazıyordu. Vah vah...

***

Fatih Altaylı Bey’in 6.12.2018 tarihinde yayınlanan “Bir Eğitim Neferinin Feryadı” başlıklı yazısının, eğitimle ilgili bölümünü sadece bir kere değil iki üç kere okumanızı tavsiye ediyorum. Sakın ihmal etmeyiniz. Eğitim Türkiye için bir ölüm kalım meselesidir. Bu meseleyi mutlaka halletmemiz ve eğitimde dünya birincisi olmamız gerekmektedir. Aaa bu nasıl olur diyecek çok bilmişlere: Pekâlâ olur. Singapur ve Finlandiya şu anda eğitim konusunda dünya birincisi iki ülkedir. Türkiye onlardan üstün olur ve birinciliği kazanır.

Eğitim, kültür, lisan, alfabe konusunda son yüzyılda öyle büyük yanlışlar yapıldı, dehşetli kopukluklara sebebiyet verildi ki, bu dediğimi yapmak çok zorlaştı. Lâkin Türkiye’mizin eğitimde dünya birincisi olması, muhal ve mümteni değildir, mümkündür. Yeter ki:

Buna niyet edilsin.
Bu konuda çok uygun bir plan ve program yapılsın.
Bu işi başaracak vasıflı eğitimciler bulunsun.

***

Yaza yaza bıktım ama tekrarlamam gerekiyor:  Önce bir tane, sonra birkaç tane, İngiltere’deki ETON koleji ayarında lise açmalıyız. Söylemesi, teklif ve temenni etmesi kolay da hayata geçirilmesi çok zor bir iş…

Ölçüyü koydum: Bizim ETON’umuz İngilizlerin ETON’undan üstün olacaktır.

Issız çöllerde haykıran insanların kulaklarına kısa bir müddet sonra kendi seslerinin yankıları erişirmiş…

***

Doktor Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlunu rahmetle anıyorum. Tıp doktoru idi ama aruzla şiir yazacak derecede edebiyat kültürüne sahipti. Yeni İstiklal gazetesinde harika hiciv kıt’aları yayınlanırdı. Bazısı tek nüsha yazmalardan oluşan çok değerli bir divan koleksiyonu vardı. Okur yazar bir doktordu. Kötülükleri hicv ederdi. Tam tarihini unuttum, 1963’te mi ne, sıkıyönetim ilan edilmiş, Yeni İstiklal kapatılmıştı. Abdullah beyle birlikte birinci ordu kumandanlığına çağırılmıştık. Ordu kumandanı bize çok kaba şekilde bağırıp çağırmıştı. Abdullah bey, bir Yahudi iş adamı ile evlenen (M. Kemal’in mânevî kızı) bayan Ülkü ile ilgili şiirinde “Atatürkün Ülküsü Yahudi ülküsü oldu” diye yazdığı için. Orgeneralin bağırıp çağırma sebeplerinden ikincisi, o tarihlerde İstanbula gelip Rum Patriği ile kucaklaşan Papa resminin altına “Papa ile Patrik kucaklaşıp öpüştü, Müslümanlarsa başsız” cümlesini koymuş olmamdı. Doktor Abdullah Öztemiz beyin değerli oğullarının, bir kısmı Millî Kütüphaneye verilmiş olan Divan koleksiyonun geriye kalan kısmını, Beştepe Sarayı Külliyesi Kütüphanesine bağışlayacaklarını öğrendim, çok memnun oldum. Merhumun ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi