M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanlar Birleşmezler ve Güçlü Olmazlarsa Zillet ve Esaret İçinde Sür

Müslümanlar Birleşmezler ve Güçlü Olmazlarsa Zillet ve Esaret İçinde Sür

ADAMLAR ve kadınlar çıldırdılar. En ağır hakaretleri, en korkunç tehditleri savuruyorlar. İşleri güçleri zorbalık. Bu ülkenin, bu halkın, bu devletin iç barışa, toplumsal uzlaşmaya ihtiyacı var. Onlar tam tersini yapıyor; bindikleri dalı kesiyor, üzerinde yolculuk ettikleri gemiyi batırmak, uçağı düşürmek istiyorlar. Ne ilim dinliyorlar, ne akıl, ne mantık, ne vicdan... Dedikleri dedik.

Bu çılgınlar kesinlikle samimî ve gerçek demokrat değil.

Onlar, fazilet=erdem üzerine kurulu Cumhuriyet taraftarı da değil.

Bunlar Batıcı geçiniyorlar ama Batı’yı örnek olarak kabul etmiyorlar.

Başörtüsü meselesinde işi o kadar azıttılar ki, maskeleri tamamen düştü, içyüzleri ortaya çıktı. Bir bakıma çok iyi oldu. Halkın yüzde sekseni onların mahiyetini anladı.

Bunlara kesinlikle inanılmaz ve güvenilmez. Onların ipiyle kuyuya inilmez.

Onlarla baş edebilmek için öncelikle medya gücünün haklılarda olması gerekir. Halkın ezici çoğunluğu haklı, fakat medya gücü haksızlarda. O zaman onların şerlerinden korunmak mümkün olmaz.

Onların gücü, haklı olmalarından ileri gelmiyor. Haklılar bin parçaya ayrılmış. Müslümanları bölmüşler, parçalamışlar ve hükmediyorlar.

Müslümanlar!.. İyi biliniz ki, casuslar, ajanlar, provokatörler=kışkırtıcılar, yönlendirenler iliklerimize kadar sızmıştır. Başta CIA olmak üzere, nice bize yabancı istihbarat teşkilatı bizi kullanmakta, yönlendirmektedir.

Eğer bir ülkede, Allah’ın kardeş ilan ettiği mü’minler, hizip ve fırka asabiyeti ile birbirleriyle çekişip tepişiyor, birbirlerine düşmanlık ediyorsa, bu elbette Rahmanî değil, şeytanîdir.

Müslümanlar, duvarlarındaki taşları demirle perçinlenmiş bir sur gibi birlik ve beraberlik içinde olsalar, din düşmanları bu kadar cesur ve gözü kara olamaz.

Bizi içimizden yıkanlar, iman ve İslâm kardeşliğini ikinci plana atıp hizip, cemaat ve fırka asabiyetini birinci plana çıkaranlardır.

İman ve İslâm kardeşliğini zedeleyenler, bu işi bile bile yapıyorlarsa haindirler, bilmeyerek yapıyorlarsa gafildirler.

Şu ülkede resmî rakamla 25 bin Yahudi vatandaşımız yaşıyor. Gerçek rakam bunun da altındadır. Vatandaşlık haklarına saygı duyduğumuz bu küçük Musevî cemaatinin siyasî, iktisadî, malî ağırlığı on milyonlarca Müslümanınkinden daha fazladır. Biz Müslümanların, bu durumdan utanmamız gerekmez mi?

ülkemizde on binin altında Mason birader vardır. Bunların ağırlığı, tesiri, gücü de on milyonlarca Müslümanınkinden fazladır. Bundan da utanmamız gerekir.

Cenab-ı Hak Kur’an’da mü’minlere zafer vaad ediyor. Lakin bu zafere nail olmamız için mutlaka birtakım şartlara tevessül etmemiz (onları vesile kılmamız) gerekir. Bu şartlardan biri de birlik ve beraberlik içinde bulunmaktır. İman ve İslâm birliğini yıkanların duaları müstecab olmaz, vaad edilen zafere nail olmazlar; zillet ve esaretten kurtulmazlar.

Müslümanların birleşmesi için birtakım temel şartların yerine getirilmesi gerekir:

* Birincisi: Din sömürüsüne son verilecek. Din sömürücülerini destekleyenler, onlara yardım edenler dolaylı bir şekilde İslâm’a düşmanlık etmiş olurlar.

* İkincisi: Emanetler (hizmetler, vazifeler, memuriyetler, başkanlıklar, makamlar, mevkiler) mutlaka ehil ve layık olanlara verilmelidir. Emanetlere hıyanet edenler İslâm’a ve ümmet’e en büyük zararı vermektedir.

* üçüncüsü: Her mü’minde ümmet şuuru=bilinci bulunmalıdır. Bağlı olduğu meşrebi ümmet’ten daha önemli görenler gerçek ve olgun mü’minler değil, yarı mühtedilerdir.

* Dördüncüsü: Müslümanların ehil, icazetli, ‘âmil (bildiğiyle amel eden) hakikî ulemaya, Resûlullah’ın vârisi kâmil mürşidlere itaat etmesi gerekir. Maceraperest bid’atçilerin peşlerine takılanlar Mevlâ’yı değil, belâlarını bulur.

* Beşincisi: Hangi gruptan, tarikattan, cemaatten, hizip ve fırkadan olurlarsa olsunlar bütün hür ve mukim Müslümanlar beş vakit namazı dosdoğru kılmalı, cemaate devam etmelidir. Târik-i salât ve târik-i cemaat (Namazı ve cemaati terk eden) Müslüman bir toplum iflah olmaz, esaretten kurtulmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı camilere, Müslümanları cezb edecek (çekecek), toplayacak; güçlü, vasıflı, üstün imamlar tâyin etmelidir. İmam, namaz kıldırma memuru değildir. İmam önder, cemaatin başı demektir. İmamların âlet ilimlerini, ‘âlî ilimleri bilmeleri, zü’l-cenâheyn (zahir ve bâtın boyutlarına sahip) olmaları, yüksek şehir ve medeniyet kültürüyle mücehhez bulunmaları, yüksek ahlâk ve karakterle mütehalli (süslenmiş) olmaları, zengin kültür Türkçesini=Osmanlıcayı iyi bilmeleri, cami cemaatini ve çevreyi kendilerine hayran bırakacak bir şahsiyete sahip bulunmaları gerekir.

* Altıncısı: Hiçbir ticari ve dünyevî menfaat beklenmeksizin yurt çapında bir İslâmlaştırma, İslâm medeniyeti ile medenîleşme seferberliği başlatılmalıdır. İlim, irfan, kültür, sanat, görgü, medeniyet bakımından karşıtlarımızdan üstün ve güçlü olmalıyız.
Aksi takdirde, küçük bir azınlığın oyuncağı olmaya, hakaret, zillet, esaret, manevî sefalet, hor görülme ve itilip kakılma içinde ikinci sınıf vatandaşlar, sömürge yerlileri gibi yaşamaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi